• çeviriyi başlı başına bir kuram değil de, rewriting adını verdiği sistemin parçası olarak gören çeviribilimci. peki, nedir bu rewriting? şudur: çok fazla dili anadilimiz gibi bilmediğimizden çoğunlukla bir edebi eseri orijinal dilinden okumayız, çevirisinden okuruz. hatta, bu sadece ihtimallerden biri. rewriting sadece çeviriyi kapsayan bir olgu değil. antolojiler, örneğin, onlar da bu yeniden yazım geleneğinin belki de en sinsi elemanları. antolojiye girmiş bir eserin değeri çoğunlukla daha fazla sorgulanmaz, kanonlaşır. üstelik, bağlamından koparılır, çok farklı, belki de kimyasının tutmayacağı başka eserlerin yanına yerleştirilir, başka bağlamda başka anlamlar kazanır. bu kırılmalara lefevre refraction adını veriyor. rewriting, patronajdan çeviriye, antolojilere uzanan bir çizgide geliştirilmiş ideolojik bir bakış açısı, çeviribilimin ilerlemesi için çok elverişli bir platform sunuyor, lawrence venuti ile birlikte.
  • andre lefevere, çeviri sürecini ve toplumu olusturan dizgelerin hamilik,
    ideoloji, yazın kuralları ve söylem evreninden olustugunu belirtmistir. lefevere'e göre toplum, yazını da kapsayan bir dizgesel kitledir. yazınsal altdizge, dısardan gelen ve yazın dizgesinin kendi içinde olusan iki denetim mekanizması içerir.
    dısardan gelen denetim hamilik ve ideoloji olarak özetlenebilirken, diger denetim (29 b. aksoy, geçmisten günümüze yazın çevirisi, ankara, 2002, s. 49.)
    mekanizmasını yazın kuralları, uzmanlar, profesyoneller ve yeniden yazanlar
    olusturur. hamiler ve yazın uzmanları, ideoloji ve yazınsal kurallar; yazınsal sistemi, yazının üretimini ve dagıtımını denetlerler. yazın eserleri ve yeniden yazılan metinler tüm bu kısıtlamalar altında üretilir. yeniden yazma (rewriting), bir metnin aynı dilde ya da baska bir dilde belirli bir amaca yönelik olarak islemden geçirilmesi anlamındadır. lefevere’e göre çeviri de bir yeniden yazmadır ve elestiri, özet, uyarlama, senaryolastırma gibi yeniden yazılan diger ürünlerle birlikte kültürel alısveriste büyük rol oynar.

    andre lefevere’in çalısmaları çeviri olgusunu çok genis bir toplumbilimsel,
    tarihsel ve kültürel çerçevede ele almıstır. günümüz çeviribilim çalısmaları da aynı dogrultuda çevirinin yazınsal, dilsel, kültürel boyutunun ötesinde toplumsal, tarihsel boyutunu irdeler. yapılan arastırmalar belirli kültürlerde, belirli zamanlarda hangi tür metinlerin çeviri olarak adlandırıldıgını, bu metinlerin çeviri olmayan metinlerden farkını, metinleri çeviri olarak adlandıran güçleri, metinlerin çeviri olarak kabul edilme nedenlerini, bu nedenlerin tarihsel süreç içinde ugradıgı degisiklikleri ve iyi
    çeviri kavramının kültürlere ve dönemlere göre degisimini saptamaya yöneliktir.

    kaynak: http://www.google.com/…glrpfrujmbvxj_8tdrgyzahsz0tw

    b. andré lefevere: yeniden yazılan yapıtların özgünlüğü
    anton popovic’in çeviri anlayışını bir adım öteye taşıyan andré lefevere, 1985
    yılında yayımlanan “why waste our time on rewrites?” (zamanımızı yeniden
    yazımlarla neden boşa harcayalım?) başlıklı yazısında hem erek yapıtın kaynak yaptın bir kopyasından ibaret, bundan ötürü ikinci sınıf ürün sayıldığı anlayışı reddeder, hem de çevirinin tâbi olduğu sistemleri belirler. lefevere, “sistem” sözcüğünü en geniş ve nesnel anlamıyla kullanarak, “kendilerini, sisteme ait değilmiş gibi görülen diğer öğelerden ayıran belirli özellikleri paylaşan birbiriyle bağıntılı unsurlar bütünü” (223-4) olarak tanımlar.

    lefevere’e göre çeviri sürecini etkileyen ve erek metnin üzerinde etkili olduğu dört dizge vardır. bunlar poetika, ideoloji, söylem evreni ve dildir (232-3). lefevere, poetikayı edebiyatın nasıl olması gerektiğine dair belirli bir kavram (217), ideolojiyi dünyanın nasıl olması gerektiğine dair belirli bir görüş (217) olarak tanımlarken söylem evrenini de “belirli bir kültürde belirli bir rol üstlenen kişiden beklenen davranış kalıbı” (lefevere translation, rewriting and …89) olarak tanımlar. kişi bu davranışı, bir tür
    kültürel senaryoya göre yerine getirir ve bu davranış kişinin belli bir zamana ve kültüre ait bilgisinden, tecrübesinden ve geleneklerden beslenir. ideoloji ve poetika, çevirmenin benimseyeceği temel stratejiyi belirleyeceği gibi, kaynak metnin dili ve söylem evreni açısından karşılayacağı sorunların çözümünü de sunar (lefevere 1992, 41). dolayısıyla çeviri çözümlemesinde bu dört dizge incelenmeli ve yapıta bu çerçevede yorum getirilmelidir, çünkü çeviri bu dizgelerin etkisinde “yeniden yazılmış” bir üründür.

    translation, rewriting and the manipulation of literary fame (çeviri, yeniden
    yazım ve yazınsal ünün manipülasyonu) adlı kitabında andré lefevere, radikal bir tavırla edebiyat tarihlerini, eleştiri yazılarını, antolojileri de “yeniden yazma” tanımına dâhil eder. böylece “çeviri”, “adaptasyon”, “öykünme” gibi aslında yeniden yazmanın türevleri olan türler arasına sınırlar koyarak bir tanım yapma zorunluluğu ortadan kalkar (lefevere 1992, 47).

    adı ne olursa olsun sonuçta yapılan eylem bir “yeniden yazma”dır ve ortaya çıkan ürün erek yazın, kültür ve toplum dizgesiyle dinamik bir ilişki
    içerisindedir. bu bağlamda, lefevere “yeniden yazılan” metnin ikinci sınıf ürün olarak görülmesine karşı çıkar. bu ürün de en az “özgün” yapıt kadar önemlidir, çünkü birçok okuyucunun özgün metinlerle karşılaşması bu yeniden yazılan metinler aracılığıyla mümkün olabilir (3-4). lefevere’e göre, çeviri özgün metne karşı değildir, çeviri en basit anlamıyla özgün metindir. yeniden yazanlar ve yeniden yazılanlar, özgün yapıtın, yazarın, yazının ya da kültürün çoğu zaman özgün metinden çok daha fazla kişiyi etkileyen imgelerini yansıtır. […] [b]u tür yeniden yazımlar, genellikle sonuç olarak bir yapıtın, bir yazarın, bir edebiyatın ya da toplumun özgün metnin ait olduğu kültürden farklı bir kültür içindeki algılanışını biçimlendirir. (110)
    lefevere, aynı kitabında john hookham frere’den alıntılayarak iki tip
    çevirmenden söz eder. bunlardan ilki “sadık çevirmen”dir (faithful translator).
    lefevere’e göre, bu tür çevirmen ideolojik ve poetik açıdan muhafazakardır (buradaki “muhafazakar” sözcüğü müdahaleye kapalı, metni olduğu gibi koruma eğilimi gösteren anlamında okunmalıdır). çeviriyi, kaynak kültürün taşıdığı saygınlığı gözeterek yapar. bu çevirmene göre, kaynak kültüre gösterilen saygı ne kadar büyükse, çeviri de o kadar mantıklı ve dilbilgisi açısından doğru olur. erek metne eklenen dipnotlar, okuyucuyu doğru bir okuma ve yoruma yöneltme, kaynak metinle erek metnin yorumlanması arasında oluşabilecek herhangi bir çelişkiyi önleme amacına hizmet eder. özellikle incil,
    kuran, komünist manifesto gibi belirli gruplar açısından “temel metin” niteliği taşıyan yapıtların çevirisi söz konusu olduğunda bu tutum geçerlilik kazanmaktadır (49-50).
    ikincisi ise “yaratıcı çevirmen”dir (spirited translator). sadık çevirmenin aksine yaratıcı çevirmen, ideolojik ve poetik açısından muhafazakar değildir. kaynak metnin “özgünlüğü” ve “saygınlığı” karşında hayranlıkla kendinden geçmiş değildir. çeviride çağdaş karşılıklar kullanmaktan çekinmediği gibi, aslında amacı—anakronizme düşme tehlikesini seve seve üstlenerek— kaynak metni “güncelleştirmek”, seyirciyi / okuyucuyu şaşırtmak ve kaynak metnin “klasik yapıt” olma özelliğini sarsmaktır. bu tip çevirmenin yapıtı bir anlamda “yıkıcı”dır, okuyucunun kaynak metnin saygınlığını ve erek dildeki yorumunu hem poetika hem de ideoloji açısından sorgulamasını ister (50).
    bu anlamda can yücel, shakespeare oyunlarına getirdiği yorumlar ışığında “yaratıcı çevirmen” olarak adlandırılabilir. ilerleyen bölümlerde ayrıntılı biçimde görüleceği üzere, örnek olarak hamlet metnindeki yadırgatıcı tercihleri bu anlamda metnin yüceltilmesine bir karşı çıkış olarak yorumlanabilir.
    sadık çevirmen sözcük ve cümle düzeyinde sadakat ararken, yaratıcı çevirmen
    kaynak metni bir bütünlüklü bir kültürel yapıt olarak ve o kültür içindeki işleviyle birlikte algılayarak çeviriyi buna göre düzenler. çeviri de “sadakat” ve “serbestlik” ikileminin çetrefilli bir konu olduğu ifade eden lefevere, sadık çevirinin kaynak metnin bir görüntüsünün oluşturulmasında benimsenebilecek bir yöntem olduğunu kabul eder.
    fakat bunun kabul edilebilir tek yöntem olarak yüceltilmesinin verimsiz bir tutum olduğunu belirtir. farklı kültürlerin etkileşim alanı olan çeviride, lefevere’e göre bir sözcüğün “doğru” çevrilip çevrilmediği görece önemsiz bir konudur (51). önemli olan çeviriye yön veren dizgeleri doğru biçimde ortaya konabilmesidir. kitabında aristophanes’in lysistrata adlı oyunun gilbert seldes tarafından yapılan çevirisine değinen andré lefevere’e göre, çevirmenin “daha çağdaş”görünmesi için oyuna yeni sahneler eklemesi kabul edilebilir bir stratejidir. bu sapmanın nedeni, aristophanes ve gilbert seldes’in metinleri arasındaki dizgeler farklılığıdır. lefevere’e göre, sahneleme teknikleri yüzyıllar içinde değiştiği için aristophanes’in metninin çevirinin yapıldığı
    zamanın sahneleme biçimine uyarlanması gerekmektedir. seldes’in amacı da hem kendi zamanının tiyatro seyircisinin beklentilerini karşılayacak hem de sahnelenmesi mümkün bir metin ortaya çıkarmaktır. bunun aksi bir strateji, oyunu sahnelenemez kılacaktır.
    dolayısıyla seldes’in niyeti—böyle bir müdahale ile—aristophanes’in oyununu
    “bozmak” ya da ona sadakatsizlik etmek değil, kendi dönemi için oyunu “yaşatmak”tır.
    bir klasik edebiyat profesörü için aristophanes’in oyunu ve poetikası değişmez, mutlak bir olgu iken, bir tiyatrocu için bu görüş geçerli olmayacaktır (47). görüldüğü üzere bu durumda bir klasik edebiyat profesörü aynı yapıtı metne müdahale etmeden “sözcüğü sözcüğüne” eğilimi gösteren “sadık çevirmen” olacakken, oyunun sahnelenmesini amaçlayan gilbert seldes, erek yazında geçerli olan poetika, ideoloji, söylem evreni ve dil sistemlerini dikkate alarak çeviri yapan “yaratıcı çevirmen” olacak ve bu durumda metne müdahale etmek, metni “katletmek” değil, “yaşatmak” anlamına gelecektir.
    benzer bir çelişkinin bir edebiyat profesörü olan ve okunmaya yönelik çeviriler kaleme alan bülent bozkurt ile şair, dolayısıyla yaratıcı yönü daha ağır basan, sahnelenebilirliği ön plana çıkaran can yücel arasında da görülmektedir. dolayısıyla lefevere açısından, can yücel’e akademiden gelen eleştiri yukarıda sözü edilen “muhafazakar” tutumla açıklanabilir.

    kaynak: http://www.thesis.bilkent.edu.tr/0003084.pdf
hesabın var mı? giriş yap