• kuzguncukta yasardi bir zamanlar hala oyle midir bilmem.
  • milliyet business ekinde yazan ekonomist. kendisi ile 1997 yilinda dkbt (dünya kazan biz türkler) tarafindan yapilmis bir söylesiyi türkiye.net'ten aktariyorum.

    bize kisaca andrew finkel kimdir, anlatir misiniz.

    finkel - gazeteciyim biliyorsunuz. türkiye'ye geleli epey oldu. 1989/90 yillarindaydi. o zamandan beri medyada çalisiyorum.

    dkbt - galiba ilk olarak yabanci bir gazete için basladiniz çalismaya.

    finkel - evet, yeni bir ingilizce gazete açiliyordu; "turkish times" isminde. ben onun yazi isleri müdürü olarak tayin edildim. fakat bu benim ilk yazi isleri olarak görevimdi ve zor olacagini biliyordum.

    ama ben türkiye'yi akademisyen olarak tanidim türkiye'yi daha önceden. bogaziçi üniversite'sinde ögretim görevlisiydim o zamanlar. 1981-83 arasindaydi.

    dkbt - bransiniz neydi üniversitede?

    finkel - ben siyasal bilgiler okudum. belediyecilik ve sehir gelisimi nasil oldu, onun üzerinde arastirma yapiyordum. fakat çalismadan anlayamazsiniz türkiye'yi. ben gecekondulari hep kitaplarda okudum, daha sonra da meslegimi uygulamaya baslayinca gerçegini gördüm.

    bu gazete aslinda hiç kamuoyu arastirmasi yapilmadan kurulmustu. daha sonradan "turkish times"'dan sonra günes gazetesine geçtim. o zamanlar asil nadir almisti günes'i ve onu iyi bir kaliteye getirmek istiyordu. ayni zamanda yurtdisina yaziyordum sürekli olarak; the telegraph, the economist, vs. günes battiktan sonra da sadece yabanci gazetelere çalisiyordum. the economist ve the times'a basladim. o zamandan beri hep serbest çalisiyordum. bundan alti ay önce kadar da sabah gazetesinden bir teklif geldi; benden orada yazmami istiyorlardi. ve açikçasi sabah'ta yazmaktan çok keyif aliyorum.

    dkbt - simdi türkiye'de tüm köse yazarlari alt-üst olmus türkiye'yi ve siyaseti yazarken, siz ahsap evinizin önündeki merdivenlerden kaydirak kayan çocuklari yazarken onlari siyasetle birlestiriyorsunuz. bu çok farkli bir yaklasim, yazilarinizi okudumda siyasete ve türkiye'deki günlük hayata bambaska bir perspektiften bakabiliyorum.

    finkel - ingiltere'de meshur bir yazar vardi; dr. johnson. bir soruda ona kadin yazarlar hakkinda ne düsünüyorsunuz diye sormuslardi. o da "iyi yazdiklari için degil, yazdiklari için ilginç" diye cevap vermisti. iki ayakla yürüyen köpek örnegini vermek istiyorum burada. tabii ki ben burada kadinlara hakaret etmek istemiyorum. bu örnegi kendimi tanimlamak için verdim. aslinda ben iki ayak üzerinde yürüyen köpegim. yani ben bir yabanci olarak yaziyorum orada.

    dkbt - fakat siz birçok insanin göremedigi seyleri görüyorsunuz yazilarinizda.

    finkel - ben haftada iki kere yaziyorum sabah'a. simdi her cuma günü gibi vaiz verirseniz bir yabanci olarak; siz sunu yapmalisiniz, bunu yapmalisiniz diye antipati yaratir. siz kimsiniz diye sorarlar bana. onun için iste böyle devam ediyor. her zaman basarili olmuyor yazdiklarim ama basarili oldugunda da...

    aslinda bu ingiliz gazeteciliginin bir stilidir. simdi türk yazarlar tümden gelim yöntemi ile tepeden asagiya iniyorlar. biz ingiliz gazetecileri ise minicik bir noktadan yukariya çalisiriz. ufacik, ilginç herkesin tanidigi bir olay varsa ondan yola çikarak türkiye üzerine birseyler yazmaya, anlatmaya çalisiyorum.

    dkbt - herhangi bir küçük ayrinti bir sistemi tanimlamak ve anlatmak için bir baslangiç degil mi?

    finkel - bu tabii bir tür yazi dili. bu türde asil zor olan bir olayi anlatacak bir örnegi bulmaktir. sokaktan ilginç bir olayi yakalamak ve bunu bir yaziyla birlestirmek. bu baglamda bir "essay" yazmaya çalisiyorum. baslangiç noktama geri dönmek üzere yazima basliyorum.

    dkbt - türkiye'ye ilk geldiginizde ailenizle gelmistiniz sanirim.

    finkel - evet, 13 yasindaydim.

    dkbt - türk okuluna mi gitmistiniz o zamanlar? türkçe ögrendiniz mi?

    finkel - robert academy'ye gittim.

    dkbt - amerika gibi biryer orasi aslinda. kapali kapilar ardinda.

    finkel - yok, o zamanlar biraz farkliydi. bursla gelip okuyan çocuklar vardi. bugünlerde artik pek yok. %40'i anadolu'dan gelen ögrencilerdi. rumlar vardi, ermeniler, museviler, amasya'dan besparasi olmayan bir çocuk vardi.

    dkbt - yani daha çok türkiye'ydi.

    finkel - evet, daha türkiye'ydi. o zamandan sonra pek takip edemedim okulun gelismelerini. fakat geçen günlerde "college in trustee"lerden birisiyle konusuyordum; bu gelenegi yeniden yerine koymaya çalisiyorlarmis.

    dkbt - peki ilk türkiye izlenimleriniz nasildi? neden türkiye'ydi?

    finkel - onu hep düsünüp düsünüp duruyorum. size ilk geldigim geceyi anlatayim.

    1967'de ailemle birlikte isviçre'de oturuyorduk. bir kis tatili için istanbul'a gelmistik. babam burada mühendis olarak çalisiyordu. bize türkiye'yi göstermek istedi. gelirken sofya'da korkunç bir araba kazasi geçirdik. ve bir ay bulgaristan'da kaldik. düsünün sovyetlerin en yogun zamanindaydi. pencereyi açiyordunuz kömür geliyordu. ama o da ilginç bir tecrübeydi.

    iste o 1967 kisinda yilbasinda orient express ile istanbul'a geldik. kar yagiyordu istanbul'a geldigimizde. ve kocaman bir chevrolet bizi almaya gelmisti. tarabya oteli yeni açilmisti ve oraya geldik. düsünün bir ay bir bulgar hastanesinde kaldiktan sonra. tabii istanbul da o zamanlar bir baska istanbuldu. türkiye bizim için biraz egzotik gelmisti. diger avrupalilar italya'ya filan hayran kaliyorlardi. biz de türkiye'ye geldik. iste o zaman ben burada idare edebilirim diye düsündüm ve türkiye maceram basladi. tabii seneler sonra çalismaya geldigimde bu kanimin pek de dogru ve kolay olmadigini anladim. o zaman iste biraz geç kaldim. tuzaga düstüm :-)

    dkbt - kendi tuzaginiza mi düstünüz?

    finkel - evet, biraz öyle oldu.

    dkbt - peki dönmeyi düsün müyor musunuz? daha dogrusu nerede büyüdügünüzü bilmiyorum. amerika'da mi büyüdünüz?

    finkel - benim esim ingiliz daha dogrusu iskoçyali. londra'da bir yerimiz var. kendisi de osmanli tarihçisi. burada tanistik zaten. onunda türkiye'ye büyük ilgisi var. aslinda dönmeyi düsünüyorduk. bir kizimiz var; dokuz yasinda. bu sene ilkokulu bitiriyor ve biliyorsunuz burada sinav sistemi zor. ve bu okula gelecek sene devam edemez. egitim büyük bir sorun aslinda. sinav sistemi var. bir de o türk olmadigi için neden bu angaryaya girsin diye düsündük. diger yabanci çocuklarin gittigi okula da gitmesini istemedik. biraz expatriate hayati yasiyor orada çocuklar. aslinda kizimin egitimi için dönecektik ingiltere'ye. düsünüyorduk, tartisiyorduk ve kizimiz kendi basina karar verdi. ve ingiltere'de yatili okulda oturmak istiyorum dedi. böylece o gidiyor, biz kaliyoruz. tabii sasirdik biraz bu yasta böyle bir karar vermesine. ama aslinda akilli bir karardi.

    dkbt - peki türkiye'de medyaya dönelim. sizin medya ile iliskinize. medyayla iyi anlasiyor musunuz?

    finkel - tabii iyi anlasiyoruz. ben daha önce günes'te çalistigim için oradan heryerde arkadaslarim var. bir de ben uzun süredir buradayim ve bu sürede ingiltere'de bbc türkçe yayinlarinda çalisan arkadaslar da buraya dönmüsler ve bir masonluk gibi onlara da heryerde rastliyorum. iyi ve yakin arkadaslarim var medyada.

    dkbt - biliyorsunuz medya 1980'lerden bu yana çok degisti türkiye'de. çokseslilik geldi. bu gidisat hakkindaki görüsleriniz nelerdir?

    finkel - tabii hep olumlu görüyorum bu gelismeleri. bu patlamayla bazi kötü seyler de var ama ben liberal yaklasiyorum. aslinda bir yazar olarak da bir siyasi liberalim. çoksesliligi biryerde kabul etmeye mecbursunuz.

    dkbt - tabii türkiye'yi gezme firsatiniz olmustur. kendi içinde çok farkliliklar gösteriyor. kendi içinde bir dünya aslinda.

    finkel - tabii 1990'dan sonra haber güneydogu'daydi. türkiye'yi anlamak zor aslinda. izmir'de, istanbul'da oturuyorsunuz; aslinda avrupa'da oturuyorsunuz. istanbul'da çok yüksek bir hayat standardi var. sartlar çok farkli farkli türkiye'de. ticari ve kültürel bakimdan da çok farkliliklar var.

    dkbt - peki bu dogu-bati sentezi türkiye'de yasanabiliyor mu?

    finkel - zaten yasiyoruz. ben evde yasiyorum. o tabii halk da yasiyor.

    siyasi hayatta bir kutuplasma var ve o kutuplasma içinde çok farkli dünyalar var. bakis açilari çok farkli farkli insanlarin. belki siz de biliyorsunuz geçen bir yazimda refah partisini nereye yerlestirelim diye yazmistim. bazilari bu partinin bir arap, bir milliyetçi parti oldugunu yaziyorlar. fakat ben daha alman kökenli bir parti olarak görüyorum. mesela refah'in son haftalarda almanya'daki türklerin yasadiklari kötü tecrübelere yaklasimlari da buna bir örnek.

    dkbt - ben de yaklasik bir aydir türkiye'deyim ve günlük haberleri takip ettigim kadariyla türkiye'de her bir olay oldugunda verilen örnekler var. bati-avrupa ve dogu. ve bu örnekler de belirli degerlerle birlestiriliyorlar. sizce türkiye bati'yi nasil görüyor.

    finkel - yok, eskiden belki daha fazlaydi bu utopik düsünceler. örnegin eskiden bir time dergisi türkiye hakkinda bir haber yazsaydi hemen hürriyet manset olarak yazardi. hatirliyorum bundan bes-alti sene önce time türkiye'yi kapak olarak yazmisti ve çok elestirel yazilar vardi o sayida. o zaman türk basini saskinliga düsmüstü. eskiden alkisliyor, manset yapiyorlardi. sonra karar verdiler di, time dergisi türkiye'ye karsi bir komplo yapmak istiyor dendi. sanki bush time dergisine emir vermis de bu haberi yayinlatmis gibi. artik türk basini daha gerçekçi bu konularda.

    ama türkiye'den avrupa çok homojen bir yer olarak görülüyor. ama almanlar ve fransizlar, isveçliler ve italyanlar arasindaki fark da daglar kadar aslinda. ve türkiye'deki kani da avrupa'nin türkiye'ye karsi bir tavri oldugu. öyle degil, dogrusu bin tane tavir oldugu.

    dkbt - peki size türkiye'de yaklasim nasil? bir yabanci gazeteci olarak ne tür tepkiler görüyorsunuz?

    finkel - söyledigim gibi ben iki ayagi üzerinde yürüyen bir köpek gibiyim. ama herkes terbiyeli oluyor bana,... yüzüme. genelde türkler daha açik, arkadasliga daha hazir insanlar.

    dkbt - peki son bir soru sormak istiyorum size. soguk savas'in da bitmesinin ardindan türkiye kendini farkli bir konumda, rolde buldu. toplumsal olarak da kutuplasmalar çogaldi, degisik olan düsünceler kendilerini daha çarpici olarak göstermeye basladilar. sizce türkiye'nin siyasi ve toplumsal gelismesi ne yönce olacaktir. refah ile uzlasma olur mu ve nasil olur?

    finkel - zor bir soru...

    soguk savas ardindan türkiye gibi bir memleket daha ... hür oldu, daha rahat ama bu siyasi bloklasma ve gruplasma esnasinda insanlar biz soguk savas'tan sonra degerden mi kaybettik gibi bir soru sormaya basladilar kendilerine. bu hürriyetle ne yapacagiz diye düsünülmeye baslandi. eskiden ne yapacaginiz belliydi.

    bir sok yasandi ve bunun arkasindan da shoktan sonra ne yapacagiz diye düsünülüyor. halen bu asamada türkiye.

    dkbt - sevgili andrew finkel, degerli zamaniniz için çok tesekkürler. bu sohbet esnasinda türkiye'yi hem bir yabanci ama yine de bir türkiye'linin agzindan dinleme firsatimiz oldu. ileride sizin çalismalarinizi turkiye net'de de görmek istiyoruz.
  • bir ingilizin degil 15, 115 sene de türkiye'de yasasa türkçeyi tuhaf bir aksanla konusacaginin canli ispati.
    (bkz: cok iyi ingilizce konusan turkler)
  • osman's dream'in yazarı tarihçi caroline finkel'in eşi.
  • tam da rte'ye maganda diyebilen cesur biri çıktı diye sevinirken, ahmet hakan deyimiyle kıvırtmış ve aslında maço demek istediğini belirtmiştir bu şahsiyet. keşke arkasında durabilseydi ifadesinin. en azından ahmet hakan'a maganda dediğinin arkasında duruyor bildiğim kadarıyla.

    kuzguncukta güzel, tarihi bir evi var. güle güle otursun sevimli adam.
  • turkce'yi de ingilizce gibi konustugundan turkce olarak soyle-yebil-diklerine ingilizce cevap verme istegi doguran gazeteci.
  • hanya konya ayrimina gelmis, istismar edilmis, sayisiz kisiden sadece biri. namuslu olanlar, er ya da gec, birakacaklar yeni derin devletin sahiplerini. kalanlarda kalmayan en onemli sey ise namus olacak.
hesabın var mı? giriş yap