• karşıyaka çarşısının göbeğinde bulunan, bir çok karşıyakalının gitmiş olduğu, denizi dik kesen bir sokakta bulunan, çocukluk anılarıyla dolu bir ilkokul.
  • genis bir bahceye ve liselere yarasir bir spor salonuna sahip, aydogdu ilkokulu ile rekabet halinde bulunan karsiyakanin en guzide ilkokullarindan biri.
  • 1725. sokagin diplerindedir tam eski bir fransiz papaz okulunun yanıbaşına veya bahçesine kurulmuştur. 1930lardanberi hizmettedir.
  • zulunun ve benim de gittigimiz ilkokul.
  • canım okulum. bahçesinde uzun demir parmaklıklar vardır. öğrencilerin tenefüslerde dışarı çıkması yasaktı bizim zamanımızda; tabi bu yasak parmaklıklar arası alışveriş devrini başlatmıştı. millet tost almak için birbirinin üzerine tırmanırdı. bir de ipek böceği satan bir amca vardı. karton kutu içinde ipek böceği getirirdi. biz de beşer onar alırdık, sonra beslerdik onları dut yaprağıyla. böcekler koza yapardı, kelebek olarak çıkarlardı kozalarından, sonrası bildik hikaye...
  • yıllar önce sınıflarında piyano bulunan, haftanın belli günleri öğrencilere fındık fıstık dağıtılan karşıyaka çarşısındaki canım ilkokulum. fındık fıstık aktivitesi hala devam ediyor mu emin değilim ama o zamanlar baya boy atmıştık sayesinde.
  • gönlümüzce koşup eğlenemiyorduk tenefüslerde.

    o kadar öğrencinin o bahçeye nasıl olup da sığdığını hep düşünürdüm. şimdi düşününce buldum.
    o zamanın idarecileri tam bi politikatı kurnazlığıyla belli yasaklar koymuştu biz badi badi öğrencilere.
    tenefüslerde sınıfta durmak yasaktı mesela. sınıf nöbetçisi zil çaldıktan sonra çıkarırdı herkesi. sonra
    koridorda oyalanacak kadar vaktin olmazdı öğrenciler akın halinde su gibi akar sele seni de katar, bahçeye dökülürdü.

    sonra bi de o iki kapıya okul nöbetçileri konurdu. neden ? tenefüste koridorda durmak, içeriye girmek de yasak. allah allah.
    bizimki de çocuk aklı işte, yasak olan cazip gelirmiş ya, aynen öyle. nöbetçilerden kaçıp binaya girmek oyundu bize. tenefüs oldu
    mu bahçede zaman geçirmek yerine nöbetçiden kaçıp binaya girmek için çırpınırdık.

    şimdi düşünüyorum ben ve benim gibi olan arkadaşlarım bu salak oyunu oynamak yerine bahçede koşuşsaydık ne olacaktı ?

    hiç unutmuyorum su şisesinin kapağıyla simit oynarken bi arkadaşımız nöbetçi öğretmene çarpmıştı. çarpmamak mümkün değil ki.
    öğrenciler sanki birer koni öğretmen de direk. yüksek sürüş teknikleri çalışıyorsun koşarken. konilerden sıyrılan arkadaşımız
    öğretmene yani direğe çarpmıştı. öğretmenin karaciğerine bi şey mi olmuş ne, okkalı bi dayak yemişti arkadaşımız. kimden ? tabiki kıllı nedim'den.

    acımasız, gaddar, zalim müdür yardımcısı nedim hoca. bizim deyişimizle kıllı nedim. yıllar oldu hala adamı unutmamışım. ne dayak atardı ama !
  • bir memur çocuğu olarak 12 yıllık ilköğretim ve lise hayatımı 7 farklı şehirde tamamlayan bendeniz, izmir karşıyaka da bulunan bu güzide okulda 3 - 4 ve 5. sınıfı okudu.
    okulla ilgili komik , hüzünlü ve yıllar sana farkına varıp pişman olduğum anılarım canlandı gözümde.

    anılarım içinde en travmatik olanı izmir e, o zamanlar adana ya bağlı, kadirli ilçesinden taşınıp, sınıfa ilk girdiğimde öğretmenin sınıf arkadaşlarıma kendimi tanıtmamı istemesi üzerine gelişti. sınıfın önünde nereden geldiğimi söylediğimde sınıftaki piçlerden biri olan ve bana daha önceden hiç duymadığım küfürleri öğreten, ileride en yakın arkadaşlarımdan biri olacak hakan ın bana köylü demesi içime kapanmama, uyum sorunları yaşamama neden olmuştu. neyse ki 1 senede bu durumu üzerimden atıp saçlarımı yana değil geriye taramaya başlamam ile son buldu.

    kaçıncı sınıftayız tam hatırlamıyorum ya 4 ya 5. bu piç hakan la sıra arkadaşıyız. o zamanlar öğrenciler arasında meşhur olan böyle cine benzeyen küçük, renk renk pelüş oyuncaklar var. güya saçını okşayınca şans getiriyor. sınav esnasında hakan bunu çıkardı çantasından. bir yandan okşuyor bir yandan soruları çözmeye çalışıyoruz. sınavdan kaç aldım hatırlamıyorum ama şimdi düşündükçe saflığıma gülesim geliyor.

    okulun karşısında hamburgerci vardı. dışarı çıkmak yasak olduğundan teneffüslerde parmaklıklara doğru bir sıra kapma savaşı yaşanırdı. itiş kakış arasında hamburgercide çalışan elman paraları toplayıp, siparişleri alır getirirdi. nasıl ettiysem para vermediğim halde verdiğimi söyleyip hamburger alıp yemiştim. çocukça bir özentilik mi, şeytana uymak mı bilemiyorum. yıllar sonra izmir e askere gittiğimde hamburgercinin yerinde olması ümidiyle oraya gittim. gecikmiş borcumu ödeyecektim. ama maalesef başka bir dükkan vardı yerinde. hala içime oturur bu durum.

    askere gitmeden bir kaç yıl önce bu okuldaki en yakın arkadaşım olan burak ı facebook da bulmuştum. otogarda otobüsten inip ilk iş karşıyaka ya gittim ve burak ı buldum, sene 2008. görüşmeyeli 12 yıl geçmiş. burak la ilk karşılaştığım an, ikimizde birbirimize bakıp bakıp güldük. boylar uzamış, sakallar çıkmış, göbek yapılmış... ulan birbirimize pipimizi gösterip, atariden super mario oynadığımız o saf günlerdeki burak la karşılıklı çay - sigara içip, sanki aradan yıllar geçmemiş gibi muhabbet edebilmek ne güzeldi. memur çocuğu olmanın tek iyi tarafı da aradan yıllar geçse, irtibat kopmuş olsa bile eski arkadaşlıkların kaldıkları yerden devam edebilmesi olsa gerek.
  • bir zamanlar (çocukluğumda) karşıyaka'nın en güzel ilköğretim okullarından biriydi. anasınıfımdaki ve mahallemdeki çoğu çocuk ailesinin aracı bulmasıyla (sahte adres vs.) burası gibi güzel okullara (burasıyla birlikte karşıyaka, türkbirliği, selçuk yaşar, mustafa reşit paşa gibi ilkokullar) giderken, ben (5. sınıfa kadar) bizim mahalledeki serseri çocukların okuduğu ilkokulda okumak zorunda kalmıştım ve bu okul öğrencilerini çok kıskanırdım.

    tam çarşının içinde olması, giden arkadaşların bahsettiği piyanolu müzik odası, tarihi binası gibi özellikleri, çocuk aklımla güzel bir okul olarak aklımda kalmasını sağlamıştır.
hesabın var mı? giriş yap