129 entry daha
  • en yüce duyguların insanıdırlar. da, bununla ilgili bir online çalışma yapıyoruz biz, ve anne bulmaya pek hevesliyiz, yani bir nevi, anneler bana özelden ulaşsın.
  • yazacagim cok sey var ama süt-gaz-bez üçgeninde üç dört saat arayla dönendiğim için oturup yazamıyorum, bir tek şunu deyip gideyim: anne olmayan kimsenin hiçbir şey kaçırmadığını anladım. ciddiyim, bu o kadar daha önceki hayatında yaşamadığın bir duygular yumağı ki, konunun uzmanı olsan yine tahayyül edebileceğinden çok daha farklı bir deneyim, çok şahane ya da çok kötü demiyorum bak, ama yaşadığın deneyimlediğin hiçbir varoluşsal duruma benzemiyor, hakikaten dönüştürücü tarafı var, bildiğin hayvana dönüyorsun, şu an üstüme gelene dişlerimi gösterip hırlayabilecek kadar hayvan, tüm insanlığı affedebilecek kadar yufkayım, ben böyle bir hormon demeti görmedim arkadaş. başka bir insanın gaz çıkartmasına, bildiğiniz altına sıçması ve geyirmesine ve uykusunda gülümsemesine gözlerin dola dola sevineceksin deseler go fly a kite derdim. dememek lazımmış, hormonlar dinsin diye bekliyorum ki "aaa anne ol anlarsın" demeyeyim, nefret ettiğim karılara dönüşmeyeyim.

    çok güzel duyguymuş ebeveynlik güzel kardeşim. yazarken ellerim titreyip gözlerim doluyor bak, bir başka canlıyı, bu kadar değil, ama bu biçimde sevebileceğini tahayyül edemiyor insan, farda kalmış geyik gibi kalakalıyorsun. bunun içinde negatif duygu yok diyeni allah çarpar, tam bir yaklaşma-uzaklaşma çatışması yaşıyorsun, hem köklerini daha derine salıp daha güçlü tutmak çocuğunu, hem her şey iyi gitse de artık hayatta yapamayacağın şeyler olduğunu yavaş yavaş anlamak, bunlar garip kafalar. allahtan endorfin ve oksitosin var, birkaç dakikalığına gelip aynı hızla gidiyor bu düşünceler, devamı tavşanlık ve şevkat.

    bir buçuk yaşına doğru benlik sınırı oluşup anneden babadan farklı bir canlı olduğunu anlıyor bebekler, anne babaların bunu anladığından emin değilim, tehlikeli sular çok dikkatli olmalı çocuğun hayatını zehretmemek ve çocuk senin uzantınmış gibi davranmamak için.

    karnımdan çıktığı an üçümüzün de hüngür hıçkırık ağlaması bu hayattaki en güzel anım, allah ömür versin, kalan süre de açılmasından en heyecan duyduğum sayfa. daha iyi ya da daha kötü değil, ama hakikaten dönüm noktası, kendinle ilgili bir şalteri kapatıp hiç bilmediğin başka bir şalteri kaldırıyorsun, içimde ayrı bir salon salomanje kat varmış da haberim yokmuş gençler, ben burayı ne döşerim şimdi. temel his bu, çok seninle ilgili, çok varoluşsal, yepyeni bir boyuta ışınlanmışım gibi, çok heyecanlı. çok sevdiğin bir kitabı, filmi, bir sevgiliyi bulmayı al, üstüne kendini şımartan tüm kafaları ekle, üstüne güvenlik tanımın neyse onun garip dingin huzurunu koy, belki bunların toplamina yaklaşır.

    ben bu yeni salonu döşemeye başladım başlayalı, ay ne heyecan ne heyecan, ellerimi şıkı şıkı yapıp oynuyorum hepbirlikte burada ne eğleneceğiz kimbilir diye düşündükçe. kuzguna yavrusu da eklenince arka fona tadından yenmez oluyor, senin için dünyanın güzeli, gerçek olsa ne yazar olmasa ne?

    edit: sevdigim bir yazarla konusunca belirtme geregi duydum: eski ben'e devam edebilmek icin besinci gunden itibaren her gun bir saat olsun cikiyorum disari, bazen kendimi zorlayarak da olsa cikiyorum hatta, bebek bakimi zor bir is, hic cikmadan evde kalsam cok bunalirdim herhalde. artik hayatta yapamayacaklarim dedigim gunluk rutinler degil, daha cok artik kalkip bir sene kimse olmadan arjantine gidip orada yasayamam gibi hayaller, hic yapmayacak olsan da ihtimalinin oldugunu bildigin ozgurlukler daha cok. daha bes haftayi gectik cok basindayiz, bakalim su boyu hangi noktada gececek. ilk derin su denemesini bu yaz bebekle bir konferansa giderek yapacagim, boguluyor gibi olursam kesin yazarim, zaten sozluge aglamayacaksam nereye aglayacagim?
  • ingilizcedeki "one thing at a time" mantığı ile en iyi açıklanır kanaatindeyim gençler. acele etmeden, siga siga, kendi kaygıların dahil her şeye kulağını kapatıp doğru bildiğini yaparak, ama kendine ve bebeğine şevkatli olarak, ama illa ki eşinle işbirliği yaparak yürünecek bu yol, başka türlüsü hakikaten zor.

    1) bebeğinizin ilk ağlama sesini duyduğunuz anla başlayan süreçte zaman hem çok yavaş, hem çok hızlı akacak. oğlum şimdi dokuz aylık oldu, tam bir tombolişko olduğundan emeklemeyi pas geçip ufaktan tutunarak ayağa kalkma ve yürüme denemeleri yapıyor, eliyle belirli şeyleri ya da yerleri işaret edip istiyor, beş küsur aydan itibaren sözcüklere başladı şu an anne, baba, ayak, cüce (nereden öğrendiyse yalanına giriş), bir iki üç dört beş, ve daha nice sözcüğü var. garip biçimde geri dönüp belirli hecelere takılıp aynı heceyi tekrarladığı günler haricinde sözlü tepkiler inanılmaz. şimdi dönüp bakıyorum, allahım ne çabuk uçtu zaman, o hastane odası hala dünmüş gibi her ayrıntısıyla aklımda. fakat bir tarafıyla da bu dokuz ayda on yıl yaşadım sanki, bu çocuğu yıllardır tanımıyorsam bu hayatta hiçbir şey bilmiyorum hali. burada "ay en bebeklik halleri nasıl da uçtu gitti"ye çok girerseniz ikinci çocuğa koşar, ne yavaş geçtiye takılırsanız da hiçbir ilerleme yok hayatım hep böyle aşırı yoğun olacak hissine yenilirsiniz. bir kerede tek şeye odaklanmaya çalışın derim canım ebeveynler. bir kere gittikçe kolaylaşan bir iş, hah bu iş çözüldü dediğin an (örneğin uyku düzeni) sarpa sarmayan hemen hemen hiçbir şey yok. bu iş mehter marşı ritminde, öğrenirken arada söküp tekrar dikecek, bu çok normal.

    2) uykusuzluk ciddi iş, hatta bana sorarsanız çocuğun genel bir sağlık problemi yoksa en önemli potansiyel sorun. her şeyin mükemmel olduğunu varsayalım, eşinizle hayatınız uyumunuz harika, çocuk iyi, genel hayat iş vs güzel, fakat düzenli olarak olmasa da haftada 2-3 kez biri sizi üç saatte bir araba alarmıyla uyandırıyor. üstelik geri de uyumak yok, evde yangın çıkmış gibi bir mecburiyet, ya kalkacaksın, ya kalkacaksın. uyumamaya çalışarak git emzir gazını çıkar altını değiştir geri yat, bir saat gitti mi sana? geri yattın diyelim hemen uyudun şanslıysan en çok üç saat sonra tekrar, ilk üç ay zaten böyle de, sonrasında da çeşitli sıkıntı yaşadığı geceler de böyle. yanisi, birbirimizi yemeyelim, peygamber olsan dayanamazsın canım kardeşim. ki bizimki yine oldukça kolay bir çocuk, ona rağmen çıkardığı sekiz dişin mahvettiği 4-5 gün var bir haftada son dört aydır, hesabını siz tutun nasıl bir kafayla yaşıyoruz. çocukla ilişkini sevgi-nefret döngüsüne sokmamak adına bu durumu çözmek durumundasınız.

    bu konuda tavsiyem şu:

    a) bakıcınız varsa alıştırın, o çıkmadan eve bir saat önce gelebiliyorsanız uyuyun. çalışmıyorsanız veya izindeysiniz, zaten derdiniz ne deli misiniz, hemen uyuyun. insan bu fırsatları iyi kullanıca, uykusuz kalma işi tamamen çözülüyor. özel hayat vs. uyku, kesinlikle uyku, uykusuzluğun sersemliğini sürekli ve norm haline dönüşmemeli.

    b) hep aynı saatte yatırın ve bir rutininiz olsun, abartmayın ama. mesela çocuğu her akşam banyo-pijama-masal-emzirme ve dönence ile uyutacağım diyorsanız, ya obsesifsiniz, ya manya bünyeyi sarmış. biri ya da birkaçını seçin. ama bizim yöntemde şaşmaz ve en işleyen şey şu oldu: tam sekizde odaya girdikten sonra dünya yansa o odadan çıkmak yok. ağlarsa kucağına al, çok mu ağladı ışığı aç oyuncakla oyna vs, ama salona geri gitmek yok. bana odada bırakıp ağlatmak çok insafsızca geliyor, ama hep yanında kalarak bu sisteme geçiş beş gün aldı. sekizde odaya götürmezsem o beni zorluyor hadi artık diye. ha arada dışarı çıktınız pusette dışarıda uyumaya da alışsın, uyutmak için hiç uğraşmadık dışarıdayken, bu ev kuralı. harika işliyor.

    c) odası iyice karanlık olmalı, gece lambası olmamalı, mümkünse ses yalıtımı iyi bir odada uyumalı, bu iyi uyku gece de zor uyandırıyor.

    d) son olarak eşimle bildiğiniz 24 saati ikişer saatten 12 dilime böldük, bakıcı olmadığı zamanların hepsinde çocuğa sırayla bakıyoruz, ne kadar iyi geldi ikimize de anlatamam, o arada git uyu, küvete gir rahatla, artık ne istersen.

    3) doğduğu andan itibaren binlerce insandan binlerce tavsiye duyacaksınız. kısaca derim ki, fak it. cidden, başka çıkış yok, kendi anan baban olsa, aklınıza yatmayana ok demeyin. bu iş herhangi bir ilişki gibi, kendi dinamikleri var, bir insanda işleyen başkasında işlemiyor, hele bir de ebeveyn-bebek mizacının kesişimi söz konusu olunca, dünyada o ilişki tipi sadece sende var'a bağlanıyor iş. o nedenle en iyisini siz bilirsiniz, sizin hayatınız, sizin çocuğunuz, kimseyi kırıp dökmeyeceğim derdine de çok girmeyin, ilk yılda hiç akıl işi değil.

    4) maternal gate keeping denen annenin çocuk bana ait ruh haline girip babayı dışlaması noktasına geldiyseniz, tebrikler sıçmak üzeresiniz. bu işte gönüllü veya gönülsüz baba hiç farketmez, hormonlar vesaire ne derseniz ilk aylar vahşi hayvan gibisin. ama ilk üç ay geçince bebeğin anne olarak size ait olduğu kadar babasına da ait olduğunu ve tartışmak uğruna her kararı birlikte almanın uzun vadede ilişkiniz açısından yararlı olduğunu kendinize sıkça hatırlatın.

    5) geri kalan hayat, sürekli size geride mi kalıyorum hissi yaşatacak. eski temponuza birebir geri dönmeyi beklemeyin kısa zamanda, öyle bir hayat varsa bir ihtimal çocuğunuza ya siz bakmıyorsunuz (yatılı bakıcı opsiyonu olabilir) ya da ihmal ediyorsunuz. eski hayata geri dönerken vitesi düşürün, hızı kesin, minimumla başlayın gerekirse arttırırsınız.

    6) buna tek istisna, her gün yarım saat de olsa dışarı çıkmak. her şey eşit de paylaşılsa, annede doğumun yorgunluğu ve hormon fazlası var, ve bildiğin hayattan tamamen kopup süt-gaz-bez üçgenine öyle bir dalış yapıyor ki insan, eskiden ben kimdim'i unutmak çok kolay. gerekirse dışarı çıkıp evin etrafında dönün ama çıkın, doğumdan beş gün sonra ameliyatlı halimle her allahın günü çıktım, şimdi bakıyorum, kendim için ve dolayısıyla bebek için yaptığım en iyi şey bu olabilir.

    7) eşinizle odaları ayırmayın. biz denemedik bile ama çok örneğini duyuyorum ve daha kötü bir çözüm düşünemiyorum. cinsellik değil bahsettiğim, birlik. ertesi gün işe gidecek de olsa bu işte birliktesiniz, bu tip bir ayarlama ile adamı zaten sistem dışına ilk günden itiyorsunuz, hem kendinize, hem eşinize haksızlık.

    8) mümkünse ilk haftadan sonra bebeği odasında uyutun. zor ama odasını tanıması, sevmesi, alışması ve kendi kendine zaman geçirme becerisi kazanması adına çok önemli, ve bunlar 6 aydan sonra başlayacak olsa bile baştan bu düzeni oturtmak geçişi kolaylaştırıyor.

    9) kiloyla aklınızı yemediyseniz, göbeğiniz ilk bir yıl olacak, çok takmayın. vücudunuza da çok takılmayın, çabuk topluyor.

    10) hayatınızda her iyi ve her kusurlu tarafınızla bu kadar sıkça ve yoğun yüzleşeceğiniz başka bir ilişki yok, emin olun. gözünüzün içine bakıyor ve sizi aynalıyor bebek, ve her anlamda size muhtaç. sabırlı olmayı öğrendim meselesi burada devreye giriyor zaten, hiçbir şey öğrenmiyorsan kendini eğitmeyi öğreniyorsun. öğrenmezsen çocuğunu yakacaksın çünkü, artık bencillik ve kişilik özelliklerine göre türlü çeşitli gidişatı var bu işin.

    11) belki de en önemlisi, kendinizi yargılamayın. hamilelikte hayalini kurduğunuz annelikle olduğunuz anne iki farklı kadın modeli. bu işin ideali yok, mükemmel olayım derken batıranı da çok. her gün duş aldıramıyor musun? salla. sabırsız mı davrandın? şit hepıns. her yere götürürüm çocuğu derken evden çıkartamadın mı yine? eminim ilk sen değilsin. arada aynada kendinizden makas alın, uzun maraton koşucusu gibisiniz, maşallahınız var, o kadar ter olacak artık, o makyaj tabii ki biraz akacak, o ev dağılacak, o etkinlik de gidilmemiş kalacak.

    12) yine en önemlilerden: ayda iki kez olsun birilerine teslim edip eşinizle dışarı çıkın, zamanla rutine bindikçe hayat motivasyonunuz bu çıkışlarla nasıl artıyor anlatamam.

    son olarak da, cidden gittikçe kolaylaşıyor. arada geri düşüş olsa da geri kalkılıyor, hepsi halloluyor, ayrıca sizin düşündüğünüz kadar bu meseleyi düşünen az insan var çok takıyorsanız da bunu hatırlatın kendinize, arada kaytarsanız annelikten çocuğa hiçbir şey olmaz. mutlu ebeveyn mutlu bebek demek, kendinize iyi bakıp iyi davranın, çocuk onun uzantısı oluyor zaten.
  • bazı bazı müthiş mutlulukları oluyor. konuyu çalışan biri olarak tarihe not düşeyim, dün oğlumla ilk karşılıklı konuşmamızı yaşadık odasında uyku zamanı, bu duyguyu tarife imkan yok, bak annelik için özellikle demiyorum, bir insanı doğduğu ilk andan itibaren alıp yetiştirip ilk kez sizinle sohbete girişmesine şahitlik etmek, çok ama çok duygulandırıyor insanı. ha uykusuzluktan zombiye döndüm, sürekli iki tek atmış gibi dolaşıyor muyum? hell yeah! ama yineliyorum, değdi lan şayze.

    - baba?
    - baba uyumuş ekin'cim
    - nannanne?
    - o da uyumuş oğlum.
    - gangan? (handan)
    - o da evinde uyumuş ekin'cim
    - dede?
    - dede de uyumuş, hadi sen de uyu.
    - meeehhh! (uyumadı)

    edit: zonbi.
  • bir omre bedeldir. de, gencler sunu farkettim, ozel zevkler mi uykusuzluk mu seciminin cocugun dis cikarma devresi ile kesisim kumesi, insani alti yas civarina gotune tekmeyle geri şutluyor, muthis bir kafa, haftada 2-3 aksam cocuk sekizde ben sekiz otuzda horul horul uyuyor oluyoruz. gunde ortalama alti saat uyumanin ickili araba kullanmayla es deger olduguna dair dikkat uzerine bir arastirma okuduktan sonra dedim ki, cok afedersiniz, operim boyle askin izdirabini. bak mis gibi better call saul geldi, the americans geldi, yok sekerim, haftasonu gunduzu bekliyor, biriktirip citliyorum; obur turlu ya birini bogazlayacagim, ya arabayla bir direge girecegim, arasi kalmadi.

    azi disler iyiydi de kopek dislerinin cikmasi adeta bir solen sevgili anneler, mahvolacaksin kardesligi yapmayayim diyorum ama oyyyyle boyle bir huysuzluk, oyle boyle bir durmadan uyanma degil, bu devre yakinda baslar diyen hepinize gudnayt end gudlak!

    haa, secimin olsa gene yapar misin cocugu derseniz, milyon kere evet evet evet! diye haykiririm. yalniz kimsenin ne mantikla ikinci cocugu yaptigini salim kafayla bana kimsenin aciklayabilecegini zannetmiyorum, o artik muptezellik, kusura bakmayin kardes. bir nevi serbes, gelin durust olalim. iki kucuk cocugu birden olanlar, hadi o gomlegin ust cebine sokusturdugunuz boklu islak bezi cikartin, saclarinizdan da havuc puresini silin de yatin, hadi annem, hadi evladim.
  • oğlumla ilk girdiğim diyalog, bundan üç ay önce bir gece, "herkes uyumuş, hadi artık sen de uyu" dememe sebep olan bir saattir odada esir kalmamın çaresizliğiyle başlamıştı, kolumda yatarken kocaman gözlerini kırpıştırarak bana bakıp "baba?" diye sormaya başlayıp hayatındaki tüm önemli insanları sormuştu. geçen hafta ise ilk defa bana gelip bildiği tekli kelimeler, sesler ve el hareketleriyle soru sormak dışında bir konuşma başlattı; gelip anneannesiyle dedesinin kedisini şikayet etti.

    büyük lokma ye, büyük laf söyleme güzel kardeşim, bugüne kadar eleştirdiğim tüm "ev-la-dımmmm kurban olurummmm" diye çığıran buram buram annelik kokan kadınları sevgiyle kucaklıyorum, serde annelik çalışıyor olmak da var içimde patlıyor coşkum. demek ki annelik, bir nevi büyük sözlerine gelmekmiş, yapacak bir şey yok.

    da, kadınları kadınlık ve annelik kavramı üzerinden en iyi ayrıştıran da bu" kur-ban oluruummmm!" kafasını ne derecede şaşaalı yaşadığı bana sorarsanız. uzun yılların eski bekarı ve çocuksuzu olarak garanti veriyorum, bu yaşadığınız coşku anlatıp kitlediğiniz insanların yüzde doksan dokuzunu zer-re ilgilendirmiyor, dinleyenler de sizi sevdiklerinden kırmamak için dinliyor. sağda solda da arkanızdan "ayy gene ne baydııı!" diyorlar, benden söylemesi, kaç sene bunu diyen arkadaş masalarında oturdum, cani gönülden söylüyorum çocuğunuzu yakın çevreye her övüşünüzde bekarlar evlilik ve çocuktan tiksiniyor, deneyin, birkaç aya tiksinmezlerse kesinti olmadan ürün iadesi garantili. şaka ayol şaka. iade yok ihale size kaldı. o göt göbek de cabası, boşuna spora gitmeyin kolay da erimiyor. annelik, gerektiğinde spor hocasını tartaklamaktır, yarın adamın kafasına dumble'ları atayım dur gidip. annelik çok güzel vallahi bak, çevresi kötü, çevre yağları, yoksa his güzel. yatıyorum.
170 entry daha
hesabın var mı? giriş yap