• anormal psikoloji, tipik olmayan davranışlar, ruhsal hastalıklar ve yetersizliklerle ilgilenir. anormal ve normal davranışın kişisel sınırlarını belirlemeye çalışan psikoloji alt dalıdır.
  • bu dal ile ilgilenen bilimadamlari fenomenolojik psikoloji yuzunden bircok konuda karsit fikirler yuruturler. fenomenoloji'yi polyannacilik olarak goren kesim ile "tek insani yol" olarak goren insanlar arasindaki bu bilimsel kavgada en cok tartisilan konu, ilac tedavisinin bilissel psikolojinin onune gecip gecmedigidir. her iki tarafinda hakli oldugu konular mevcuttur: fenomenolojik dusunenler ilac tedavisinin kotuye kullanildigini, insanlari iyilestirmek yerine ilac kullanimini arttirip bu dali sirf paraya endeksli bir hale sokarak asil amactan saptiklarini iddia ederler. gunumuz psikiyatristlerinin depresyon gibi rahatsizliklar icin bile ilac yazdiklarini, doktor-hasta arasindaki diyalogun neredeyse sifira inip, insanlarin beyin ayarlariyla oynayarak bir nevi "kolay" yolu sectikleri dogru. antidepresanlarin faydasi tabii ki gozardi edilemez, ama bu ilaclari birakmanin ne kadar zor oldugunu, birakmak isteyenlerin hem depresyona tekrar girip, hem de daha once karsilasmadiklari problemleri bile asmak zorunda kaldiklari da bariz. (antidepresan ilaclardan kurtulmanin zorlugu hakkinda bilgi edinmek isteyenler efexor basligini okuyabilir.) obur tarafta, bazi rahatsizliklarin ilacsiz, tibbi terapi olmadan tedavi edilemeyecegi de bir gercek. anormal psikoloji her tur ruhsal rahatsizligi kapsadigindan bu gorus farkliliklari normaldir ama bir o kadar da yararsizdir. ilac tedavisini gereksiz goren fenomenoloji tarafi bilimadamlari sizofren ve demans gibi konulara girmeye calisinca sert tepkiler ile karsilasiyorlar, cunku sizofren hastalariyla konusarak anlasmak bosa kurek cekmek gibidir. istisnalar psikoloji gibi butun insanlari dogrudan etkileyen bir alanda duzeni degistiremez.

    bu iki gorusun de etkili olduklari alanlar farkli. ilac tedavisi bazi hastaliklarda ne kadar gerekliyse, bazi hastaliklarda da bir o kadar gereksiz ve tehlikeli. ama insanlari ilac manyagi yapan psikiyatristlere onyargilardan arinarak hak vermek cok da kolay degil. hem de sadece 40-50 sene once insanlara iskence yapip tedavi ettiklerini iddia eden bilimadamlarinin modern versiyonlari gibi hareket etmeleri de gozonune alininca, dogruluk payi olan goruslerini bile empati kurulabilir duzeye getiremiyor. anormal psikoloji 18. yuzyildan beri cok yol aldi; artik hastalar terapi ortamlarinda kaynar sudan buzlu suya konularak, goz bosluklarindan beynin on kismina igneler sokularak, deney yapiyoruz ayagina uyusturucu verilerek, yani dupeduz iskence yapilarak degil, insan yerine konularak tedavi goruyorlar. artik iki kurus icin gereksiz yere insanlari prozac, efexor gibi ilaclara baglamaktansa, uzmani olduguklari bilim dalinin temeli, insan iliskisi ile hareket etseler, dogru yaptiklari islere de onyargiyla bakilmayacak.
  • anormal psikoloji(abnormal psychology), bir zihinsel bozukluğu tetiklediği anlaşılabilen veya anlaşılmayan olağan dışı davranış, duygu ve düşünce kalıplarını inceleyen psikolojinin dalıdır. pek çok davranış anormal olarak kabul edilebilmesine rağmen, bu psikoloji dalı tipik olarak davranışla klinik bağlamda ilgilenir.

    anormallik kavramı kesin değildir ve tanımlanması zordur. anormallik örnekleri, birçok farklı biçim alabilir ve farklı özellikler içerebilir. bu nedenle, ilk bakışta oldukça makul tanımlamalar gibi görünen şeyler oldukça sorunlu hale gelir. neyin "normal" olduğuna dair fikirlerimizin aksine "anormal" i tanımlamanın mümkün olduğu birkaç farklı yol vardır.

    anormalliğin tanımları;

    istatistiksel sıklık:

    bu anormallik tanımına göre; bir kişinin özelliği, düşüncesi veya davranışı, nadir veya istatistiksel olarak sıradışı ise anormal olarak sınıflandırılır.

    bu tanımla, bir özelliği veya davranışı anormal olarak sınıflandırmadan önce ne kadar nadir olması gerektiği konusunda net olmak gerekir. örneğin, toplumdaki ortalama iq seviyesinin altında veya üstünde bir iq'ya sahip bir kişinin anormal olduğu söylenebilir.

    sosyal normların ihlali:

    bu tanıma göre; bir kişinin düşünmesi veya davranışı, sosyal çevrenin beklentilerini veya yazılı olmayan davranış ile ilgili kuralları ihlal ediyorsa, anormal olarak sınıflandırılır. davranışları başkaları için anlaşılmaz olabilir veya başkalarını tehdit altında veya rahatsız hissettirebilir.

    her kültürün kabul edilebilir davranış için belirli standartları veya sosyal olarak kabul edilebilir normları vardır. normlar, bir toplumda çoğunluğa göre beklenen davranış biçimleridir ve bir toplumun diğer herkes gibi düşünmeyen ve bu normları ihlal eden üyeleri, genellikle anormal olarak tanımlanır.

    yeterli olamama:

    bu tanıma göre; bir kişi günlük hayatın talepleriyle baş edemiyorsa anormal kabul edilir. örneğin; öz bakım, bir işi bırakma, başkalarıyla anlamlı bir şekilde etkileşime girme, kendilerini anlamalarını sağlama vb.

    rosenhan ve seligman (1989), yeterince işlev görememeyi tanımlayan aşağıdaki özellikleri belirtir:

    - sürekli acı çekme,
    - uyumsuzluk,
    - kendini kontrol edememe,
    - mantıksızlık / anlaşılmazlık,
    - ahlaki / sosyal standartları ihlal etme gibi.

    ideal ruh sağlığından sapma:

    anormallik, ideal ruh sağlığından sapma olarak tanımlanabilir. bu, psikologların neyin anormal olduğunu tanımlamak yerine normal/ideal akıl sağlığını tanımladıkları ve bundan sapan her şeyin anormal olarak kabul edildiği anlamına gelir.

    bu, ruh sağlığı için gerekli olduğunu düşündüğümüz özelliklere karar vermemizi gerektirir. jahoda (1958), akıl sağlığının ölçülebileceği kriterleri şöyle tanımladı:

    - kendine olumlu bakış
    - büyüme ve gelişme yeteneği
    - özerklik ve bağımsızlık
    - gerçekliğin doğru algılanması
    - olumlu arkadaşlıklar ve ilişkiler
    - çevresel uzmanlık/günlük durumların değişen taleplerini karşılayabilme

    bu yaklaşıma göre, bu kriterlerden ne kadar fazlası karşılanırsa, birey o kadar sağlıklıdır.

    anormal psikolojinin perspektifleri;

    davranışsal perspektifi

    davranışçılar, eylemlerimizin bilinçsiz güçlerin altında yatan patolojiden ziyade, büyük ölçüde hayatta sahip olduğumuz deneyimler tarafından belirlendiğine inanırlar. bu nedenle anormallik, birey için uyumsuz (yani zararlı) kabul edilen davranış kalıplarının gelişimi olarak görülür.

    davranışçılık, tüm davranışların (anormal de dahil olmak üzere) çevreden öğrenildiğini (yetiştirme) ve öğrenilen tüm davranışların da 'belirsiz' olabileceğini belirtir (anormal davranış bu şekilde tedavi edilir).

    davranışsal yaklaşımın vurgusu, çevre ve klasik koşullanma, edimsel koşullanma ve sosyal öğrenme yoluyla anormal davranışın nasıl elde edildiği üzerinedir.

    klasik koşullanmanın fobilerin gelişimini açıkladığı söylenir. korkulan nesne (ör. örümcek veya sıçan) geçmişte bir zaman bir korku veya endişe ile ilişkilidir. koşullu uyaran daha sonra, korkulan nesneden kaçınma ve nesneyle her karşılaşıldığında korku duygusu ile karakterize edilen güçlü bir korku tepkisi uyandırır.

    öğrenme ortamları, problemli davranışları (edimsel koşullanma) güçlendirebilir. örneğin; bir birey, panik atak geçirdiği için ailesinden ve arkadaşlarından ilgi görerek istenmeden ödüllendirilebilir. bu, davranışının daha sonraki yaşamda güçlenmesine ve artmasına yol açar.

    toplumumuz ayrıca çocukların özdeşleşip taklit edeceği sapkın uyumsuz modeller de sağlayabilir (sosyal öğrenme teorisi).

    bilişsel perspektifi

    bilişsel yaklaşım, bir şahsın düşündüğü davranışlarından dolayı sorumlu olduklarını varsayar. model, bilginin beyinde nasıl işlendiğini ve bunun davranış üzerindeki etkisini ele alır.

    temel varsayımlar şunlardır:

    *uyumsuz davranış, hatalı ve mantıksız bilişlerden kaynaklanır.
    *zihinsel bozukluklara neden olan, sorunun kendisinden ziyade; bir sorun hakkında düşünme şeklinizdir.
    *bireyler, daha uygun bilişleri kullanmayı öğrenerek ruhsal bozuklukların üstesinden gelebilir.

    birey, aktif bir bilgi işlemcisidir. davranış üzerinde etkisi olan şey, olayların kendisinden ziyade kişinin olayları nasıl algıladığı, öngördüğü ve değerlendirdiğidir.

    psikolojik sorunları olan kişilerde bu düşünce süreçleri olumsuz olma eğilimindedir ve yapılan bilişler (yani atıflar, bilişsel hatalar) yanlış olacaktır. bu bilişler de, kişinin olayları görme şeklinde çarpıklıklara neden olur.

    tıbbi / biyolojik perspektifi

    tıbbi model psikopatoloji bozuklukları organik veya fiziksel nedenlere inanmaktadır. bu yaklaşımın odak noktası genetik, nörotransmiterler, nörofizyoloji, nöroanatomi, biyokimya vb. şeylerdir.

    örneğin; biyokimya açısından, yüksek dopamin seviyelerinin şizofreni semptomlarıyla ilişkili olduğunu savunuyor.

    bu yaklaşım ayrıca zihinsel bozuklukların beynin fiziksel yapısı ve işleyişi ile ilgili olduğunu savunuyor. örneğin, şizofreni hastalarında beyin yapısındaki farklılıklar (frontal ve pre-frontal korteksteki anormallikler, genişlemiş ventriküller) tespit edilmiştir.

    psikodinamik perspektifi

    ana varsayımlar, freud'un anormalliğin fiziksel nedenlerden ziyade psikolojik nedenlerden geldiğine, id, ego ve süperego arasındaki çözülmemiş çatışmaların hepsinin anormalliğe katkıda bulunabileceğine olan inancını içerir, örneğin:

    zayıf ego: iyi ayarlanmış insanlar, her birinin uygun zamanlarda kendini ifade etmesine izin vererek hem id hem de süperegonun talepleriyle başa çıkabilen güçlü bir egoya sahiptir. bununla birlikte, ego zayıflarsa, o zaman ya id ya da süperego, hangisi daha güçlü ise, kişiliğe hükmedebilir.

    kontrol edilmeyen id dürtüleri: kimlik dürtüleri kontrol edilmezse, kendi kendini yok eden ve ahlaksız davranışlarda ifade edilebilir. bu, çocuklukta davranış bozuklukları ve yetişkinlikte psikopatik (tehlikeli derecede anormal) davranış gibi bozukluklara yol açabilir.

    çok güçlü süper ego: çok güçlü ve bu nedenle ahlaki değerlerinde çok sert ve esnek olmayan bir süper ego, kimliği o kadar kısıtlayacaktır ki; kişi sosyal olarak kabul edilebilir zevklerden bile mahrum kalacaktır. freud'a göre bu, fobiler ve takıntılar gibi anksiyete bozukluklarının semptomlarında ifade edilebilen nevroz yaratacaktır.

    alternatif bakış açıları;

    1960'lardan beri anti-psikiyatristler, tüm anormallik veya zihinsel bozukluk kavramının sadece toplum tarafından kullanılan sosyal bir yapı olduğunu tartıştı. dikkate değer anti-psikiyatristler; michel foucault, rd laing, thomas szasz ve franco basaglia gibi isimlerdir. yapılan bazı gözlemler:

    *akıl hastalığı, doktorlar tarafından oluşturulan sosyal bir yapıdır. bir hastalık nesnel olarak kanıtlanabilir bir biyolojik patoloji olmalıdır, ancak psikiyatrik bozukluklar böyle değildir.

    *akıl hastalığı kriterleri belirsiz, öznel ve yanlış yorumlama kriterlerine açıktır.

    *tıp mesleği, çeşitli etiketler kullanır. depresif, şizofren gibi. etiketler ve dolayısıyla tedavi, kötüye kullanılabilir.

    *ilaç şirketleri ve sigorta şirketleri ile finansal ve profesyonel bağlar nedeniyle teşhis tıbbi ve etik bütünlük sorunlarını ortaya çıkabilir.

    kaynaklar: jahoda, m. (1958). pozitif ruh sağlığının güncel kavramları.
    rosenhan, dl ve seligman, mep (1989). abnormal psychology second edition. new york: ww norton.
  • ‘anormal nedir?’ sorusu gayet sade olmakla birlikte cevaplaması o kadar kolay değil. birden fazla tanımı olduğu için de genelde bir tartışma ve anlaşmazlık içeren bir alan. çok basit bir bakışla, sapma, işlevsizlik, üzüntü ve tehlikelilik olmak üzere dört boyutu mevcut.

    sapma, genel ve kabul edilebilir standartlardan uzaklaşma anlamına geliyor ve kişi, yer, zaman, kültürel ve bireysel koşullardan etkilenerek oluşuyor. ama bu bağlama göre de değişiyor. iş birliğinin öncelendiği bir ortamda bireysel takılmak anormalken mesela, bireysel başarıyı önceleyen bir toplulukta bireysel davranmak gayet normal olabiliyor. üzüntü; korku, düşünce, duygu ve davranış bağlamında rahat hissetmeme, endişelenme gibi duyuşsal durumları içeriyor ama sürekliliği olmayan bir durum aynı zamanda.

    işlevsizlik, gündelik yaşam içinde talepleri, işleri ve görevleri yerine getirememe gibi işlev eksikliği olarak düşünülüyor. üzüntü, bazı durumlarda anormal olarak görülmese de işlevsizlik, süreklilik taşıma potansiyeli yüzünden psikolojik anormallik olarak düşünülebilir. diğer yandan işlevsizlik gösteren alanlar dışında kalan diğer alanlarda gayet normal olabilmek ayrıca mümkün.

    sonuncusu olan tehlikelilik, kişinin kendine ve diğerlerine gösterdiği tehlike olarak açıklanıyor. intihar etmeyi düşünmek veya koyu karanlıkla farları yakmadan araba kullanarak başkalarına zarar verme ihtimali gibi örnekler verilebilir. özet olarak tüm bu özelliklerin aslında ap’yi tanımlaması da oldukça zor çünkü bu tür vakalar kişiden kişiye, olaydan olaya ve durumdan duruma göre değişmekle birlikte bağlama göre de farklılık gösterebilir. her durum ve insan eşsizdir çünkü.

    ap’nin üç boyutu mevcut. birincisi değerlendirme. bireyin karşılaştığı psikolojik mücadelenin veya zorlukların doğası üzerine bilgi toplama ve sonuçlara ulaşma süreci... uzun süreli klinik görüşmeler, psikolojik testler, doğal gözlemler ve genetik raporlandırma gibi biçimleri mevcut. toplanan bu bilgiler, bireyin sosyal, ailevi ve kültürel yapısını anlamak için kullanılıyor. ama tabii ki bu verilerin en önemli tarafı, bireyin kimliğini anlamaya çalışmak. kimlik; cinsiyet, yaş, din, ırk, cinsel tercih, gelir düzeyi, kültürel uyum ve yetenek statüsü ile sınırlı değil. klinik değerlendirme ve süreç, somut bir takım araçlardan ve izleklerden oluşsa da bir kereye mahsus değerlendirmelerden uzak kalmak da gerekiyor. tersine karmaşık, içinde çok özel farklılıklar barındıran dinamik ve devam eden bir süreç. işte tüm işlemler, klinik teşhis için kullanılıyor. diğer türlü bir tedavi programı oluşturulması mümkün değil çünkü. diğer yandan her insanın psikolojik mücadelesi sürekli değil ve bazıları için de böyle durumlar geçici durumları içeriyor. tüm bu işlemler için dsm (diagnostic and statistical manuel) hazırlanmış. en sonuncusu (dsm-5), 2013 yılında yayınlanmış. bu sistematik yaklaşım, belirgin sorunların teşhis edilmesinde oldukça pratik. mesela bu belirgin ve tahmin edilebilir sorunlar, düşük mod, bir şeyden keyif alamama, düşük konsantrasyon, uyku bozukluğu ve iştahsızlık majör depresyon belirtisi olarak düşünülüyor. sonraki aşama, alt bozuklukların teşhis edilmesini içeriyor çünkü durum, farklı insanlarda farklı şekillerde olabiliyor.
hesabın var mı? giriş yap