• yunan mit.inde bir orman perisi. irmak tanrisi alpheios'un bir akarsuda yikanirken gorup kucaklamak istemesi uzerine, kacip artemis'den yardim istemi$ ve onun tarafindan bir su pinarina donu$turulmu$ ama azimli alpheios yeraltindan sicilya'ya akip syrakusai'daki arethusa pinarinda onunla birle$meyi ba$armi$tir.
  • efsanevi güzellikteki orman perisi. aynı zamanda mitolojinin nasıl insana dair, insanın içinden gelen öykülerle beslendiğini anlatan, efsaneden esinlenmiş masalsı şarkının adı. sözleri alkinoos ioannidis'eait olan bu şarkının bestesi yannis spathas'a ait. şarkı ilk olarak manolis lidakis'in naif*ve melankolik sesiyle 1998 yılında hayat bulmuş, hala sevilerek dinlenesi bir ölümsüzlükte, efsanelerdeki gibi.

    klibiyle birlikte şarkı: http://www.youtube.com/watch?v=jlcpnrgaxeo

    sözleriyse şöyle bu meltem gibi şarkının:

    s'eho psahksi sti gi ton aggelon
    ekei pou t'oneiro zei

    ap'to pote os to mellon
    stin aionia stigmi

    sto krifo stavrodromi to kosmou
    ekei pou t'oneiro zei
    ena fili ela dos mou
    ena mono fili

    ah zoume oi anthropoi mes sto pothena
    ma otan vriskomaste vgazoume ftera
    kai genniomaste ksana

    ah mesa st'oneiro s'eida mia fora
    aretousa me ta kokkina mallia
    sto mpalkoni sou th'anevo krifa

    stis selinis to arhaio pigadi
    ekei pou t'oneiro zei
    mou 'hes harisei ena hadi
    mou 'hes dosei mia efhi

    tha se psahno sto telos tou hronou
    kai stin arhi t'ouranou
    m'ena tragoudi tou dromou
    tha se psahno pantou

    ah zoume oi anthropoi mes sto pothena
    ma otan vriskomaste vgazoume ftera
    kai genniomaste ksana

    ah mesa st'oneiro s'eida mia fora
    aretousa me ta kokkina mallia
    sto mpalkoni sou th'anevo krifa

    (ingilizce'den tercümesiyle)

    seni aradım meleklerin ülkesinde
    rüyanın yaşadığı yerde
    ezelden ebediyete
    sonsuz bir anın içinde

    dünyanın o gizli kavşağında
    rüyanın yaşadığı yerde
    gel ve bir öpücük bahşet bana
    yalnızca bir buse

    ah biz insanlar yaşamayız hiçbir yerde
    ama karşılaştığımızda büyür kanatlarımız
    ve doğarız yeniden

    ah, rüyamda görmüştüm seni bir keresinde
    arethusa, kızıl saçlarınla.
    gizlice tırmanacağım balkonuna

    ayın o kadim pınarında
    rüyanın yaşadığı yerde
    bana verdiğin bir sarılıştı
    bir umut bahşetmiştin

    zamanın nihayetinde arayacağım seni
    ve göğün başlangıcında
    dilimde bir yol şarkısı
    her yerde arayacağım seni

    ah biz insanlar yaşamayız hiçbir yerde
    ama karşılaştığımızda büyür kanatlarımız
    ve doğarız yeniden

    ah, rüyamda görmüştüm seni bir keresinde
    arethusa, kızıl saçlarınla.
    gizlice tırmanacağım balkonuna
  • manolis lidakis'in en güzel şarkılarından biri. öyle içten bir arethusa, öyle bir ah! deyişi vardır ki; ilk defa, dilini bilmediğim bir şarkının anlamını deli gibi merak etmiştim.
  • bir mitolojik öykünün konusudur.

    bugünkü italyada, aşağı tabakadan kolonist yunanlılarca işgâl edilen ve en düzeysiz kaba elea kültürünün götürüldüğü, bunun için elea (lat. “velea”) denilen alanlardan sicilya’nın en büyük kenti sirakuza’nın bir parçası sayılan ortygia adasında “arethusa” denilen kutsal bir pınar vardı.

    ovidius hikâyesini bu pınarın nymphe ’sının, bir gün, başını pınar havuzundan uzatarak, civarından geçen ceres’e :

    “ey mısır ürünlerinin büyük annesi” diye seslenmesi ile başlatır:

    “sen ki, yıllarca hicran içinde, her türlü eziyete katlanarak kızını aradın; gurbet acısını bilirsin. ama ben de buranın yabancısıyım; sicilya’nın yerlisi değilim. asıl ülkem elis, doğum yerim pisa’dır (olympia “pisa”sı). ne var ki, sicilyanın yerlisi olmadığım hâlde, ben burada çok mutluyum. artık burası arethusa’nın yuvası; ne de olsa gün yüzünü görüyorum. yeraltından geçme deneyimi de yaşadım. senin kızın proserpina (persephone) ile kaşılaştım. o orada bir ece; karanlıklar dünyasının hükümdarının eşi; ama o kadar mutsuz ki; hâlâ korku içinde.” der arethusa.

    gerçekten, o daha önceleri, achaea’da (yun. akhaia - yunanistan), peloponnesos’un elis denen batı kıyılarında dyctynna kültüne bağlı genç güzel bir avcı kızdı; ismi, henüz bu suya verilmediği gibi bir su nymphası da değildi. tanrıçası diana gibi, onun da erkeklerle hiç ilişkisi yoktu. kendini, elinde hayvan avlamak için bulundurduğu ağı ile ormanlarda serâzad dolaşmaya vermişti. buralarda, bir zamanlar hercules’in (herakles) güç ve becerisini kanıtlamak için altını üstüne getirdiği boeotia ve arcadia topraklarından, cyllene ve maenalus (mainalon), erymanthus (erymanthos) dağlarının ayaz kesen eteklerini aşarak geçen peneus (peneios) ve alpheus (alpheios) ırmakları akardı.

    arethusa, bir gün, avdan yorgun, ter içinde, stymphalion ormanından dönerken yolu gümüş renkli söğüt ağaçlarının gölgelediği billur gibi berrak bir ırmak kenarına düştü. av peşinde koşturmanın verdiği harareti giderecek serin bir banyonun yapılacağı daha keyifli bir yer bulunamazdı. soyundu ve nefis suya daldı. bir süre ileri geri kulaç attı; sonra altında bir şeylerin kendine dokunduğunu hissederek ürktü. sahile sıçradı. hemen bunun üzerine bir sesin: “dünyalar güzeli kız, neden telâşlandın?” dediğini duydu. ardına bakmadan, tüm hızıyla kaçmaya başladı. ondan daha hızlı ve güçlü olduğu, hemen kulağının dibinde duyduğu soluk seslerinden anlaşılan yabancı, kaçmamasını yalvararak, alpheus irmağının tanrısı olduğunu, bir zarar vermeyeceğini, sadece ona aşık olduğunu söyledi. arethusa’nın o anda hiçbir erkek umurunda değildi; kaçmaktan başka bir şey düşünmüyordu. kovalamaca çok uzun sürdü; ama sonunda biçare kız bitkin düştü. tanrıçasını imdada çağırdı. diana onu hemen bir su kaynağına çevirdi ve deniz altından yunanistan sicilya arası bir tünel kazıverdi. arethusa tünele daldı. onu kaybeden ırmak tanrısı bir süre “neredesin, arethusa?” diye bağırdıkdan sonra, kızın ayak izlerini gördü ve o da kaynağa atladı; bir kurdun kuzu peşine düşmesi gibi, tüm hızı ile akarak yetişti. deloslu bakire (diana) gene imdada yetişerek kızı da bir akarsuya çevirmiş. arethusa farklı bir kovuktan, (citta vecchia-eski kent diye de bilinen) ortygia’da yeryüzüne çıktı. buna rağmen, alpheus’dan yakasını kurtaramadığına; bu ırmak tanrısının tünelden kızın peşinden gelerek sularının ortygia pınarının havuzunda birbirine karıştığına inanılır. yunanistan'da alpheus irmağına atılan bir tahta bardağın sicilya'da, arethusa havuzunda bulunduğunu; aynı yerde yunanistan’a özgü çiçeklerin sudan yukarı çıktığını söylerler. burası diana'ya adanan kutsal bir pınar olmuştur.

    milton ’un, denizde boğularak ölen ozan arkadaşı edward king için yazdığı “lycidas-kurdun oğlu, “lukos=kurt, idas=oğlu” şiirinde deniz sevdalısı arkadaşını arethusa’nın peşine düşen alpheus’a benzetir. yalnız, suların birbirine karışması, ona göre arethusa’nın bekaretinin ihlâli olmuştur ve tekrar yeryüzüne çıkması tanrısal bir olgudur; bir tanrı ile birleşerek “apotheosis -tanrı olma” mertebesine yükselerek, belki bu şekilde reenkarnasyon’a (yeniden yaşama) kavuşmuştur.

    bu reenkarnasyon’un, “varılığın kaybolmayacağı” inancını getiren parmanides’in ülkesi velea’da gerçekleşmesi ayrıca anlamlıdır. john dryden’in, homeros ve vergilius ile birlikde üç büyük mitos destanı yazarından biri kabûl ettiği milton, hemen tüm mit’lerde yer alan “reenkarnasyon”u, özellikle tanrı-şeytan ikilemini tahlil ettiği “paradise lost-yitik cennet” ve “paradise regained-yeniden bulunmuş cennet” isimli destansı şiirlerinde özellikle vurgulamaktadır (xx. yüzyılın başlarının fransız yazarı marcel proust de “le temps perdu-kaybolan zaman ” ve “yeniden bulunan zaman” isimli eserlerini miltondan esinlenerek kaleme almıştır). metamorphosis”in 10 kitabını ingilizceye çeviren ozan georges sandys ise farklı bir yorum getirerek, alpheus’un ya kimseyi lekelemeden denize aktığını ya da arethusa ile soylu ve tanrısal birlikteliğe girdiğini iddia eder.
  • ortygia adasında bir ırmak.
  • eski bir girit efsanesinin kahramanı. masalsı.

    kral, kızı arethusa’yı sevdiği erotokritos’a vermemiş. dadısıyla beraber bir zindana hapsetmiş. bahtı kara kızcağız, hürriyetinden mahrum, gönlü yaslı, gözleri yaşlı uzun zamanlar geçirmiş. bir gün, yüzü siyah, kılığı bambaşka bir genç gizlice -dadının hoşgörüsüyle- arete’ye sevgilisinden haber getiriyor:

    “dağda ormanda dolaşırken, erotokritos’a rastgeldim. bir aslanla pençeleşiyordu. hemen okla, mızrakla yardımına koştum. canavarı kaçırdım. lâkin zavallı genç yaralanmıştı. yürekten ah! çekiyor, “arethusa (areticik)” ismi dudaklarından ayrılmıyordu. can çekişirken, şu yüzüğü çıkardı verdi. “arethusam’a götür” derken gözlerini yumdu.”

    sonra, elleriyle mezarını kazdığını; gömdüğünü anlatırken bahtı kara arethusa düşer bayılır. dadısıyla yabancı adam ayıltırlar ve anlaşılır ki haberi getiren erotokritos’un ta kendisi! sevgilisinin aşkını denemek için, yüzünü ot özüyle siyaha boyamış, kılığını değiştirmişti.

    işte bu sevda girit’te yıllardan beri, kuşaktan kuşağa, kulaktan kulağa, ağızdan ağıza geçmişti. anneannem bana yüz yıllar sonra sıralıyordu erotokritos’un dizelerini:

    en güzel aşk itirafı… şimdiye değin görülmemiş.

    erotokritos: parakalo thimu kala. oti su leğo tora/ ke oğliğora misevosu kevyeno apo ti hora/ çe as takso kakorizikos pos de sida potemu/ mena çerin aftumenon ekratun çezvisemu/ ma opu çan pağoopu vretho çe ton çero pu ziso/ tasosu ali na midomute nanadraniso.

    - yalvarırım, lütfen iyi anımsa sana şimdi söylediklerimi ve erkenden gidiyorum senden, çıkıyorum memleketten
    ve adıyorum ki zavallı ben, sanki asla görmemişim seni
    ama yanan bir mum tutuyormuşum da sönüvermiş gibi
    bil ki nereye gidersem gideyim, nerede olursam olayım ve ne kadar yaşarsam yaşayayım
    söz veriyorum ne bir başkasına bakacağım
    ne de namertlik edeceğim.

    aretusa: lipon mi valis loğizmo / seça dula na zisis/ des aparnume eğo pote çe ute çesi mafisis kalia thanatos ekato tin ora thelo pari/ alos para retokritos yineka nam e pari/

    - aman böyle şeyler sokma aklına sen, yaşa!
    hiçbir zaman inkâr etmeyeceğim seni, ne de sen bırakacaksın beni
    yüz ölüme razıyım erotokritos’tan başkasına varacağıma.

    çe vğaniapo to daktilitis omorfo daktilidi/ me dakriya çe anastenağmus tu retokritu to dini/ leyi tu”na ke valeto isto deksisu şeri/ simadi pos oste na zoise dikomu teri”

    - ve çıkarır parmağından yüzüğünü ağlaya inleye, eretokritos’a verir. o’na der ki: al bunu sağ eline tak ki, işareti olsun, ölünceye kadar senin eşinim.

    çe vğani apo to daktilitis/ t’omorfo daktilidi/ me dakriya ç’anastenağmus/ tu retokritu do dini/ na çe valeto sto deksisu şeri/ simadi pos oste nazo ise dikomu teri/ço kozmos na tok seri”

    - ve çıkarıp yüzüğünü o güzel parmağından/ gözyaşları ve iç çekişleri ile retokrito’ya verir” al ve bunu sağ eline tak/işareti olsun ki senden başka eşim yok yaşadıkça/ ve bütün dünya bilse de.

    asıl karakterlerin deyişleri ile halka yansıyışı ve dilden dile bugüne kadar gelişlerinde ne denli benzerlikler olduğu yukarıda tekrarlayarak yazdığım cümlelerde de görülüyor.

    “ostin avgi milusane os tin avği ekleğan/ ços tin avği ta pathitus çe ponus tus eleğan”
    (şafağa kadar konuştular, şafağa kadar ağladılar/ şafağa kadar çektikleri acıları konuştular.)

    “çe pos na s’apohoristo çe pos na su makrino/ çe pos na ziso dihosu ston ksorizmon eçino”
    (senden nasıl ayrılayım, nasıl uzaklaşayım/ o sürgünde sensiz nasıl yaşayayım?

    “mya hari mono su zito çe çino thelo mono/na nadakrisis çe na pis retokritom kaymeno”
    (senden bir ricam var/ ve yalnızca onu istiyorum/ gözlerin yaşarsın ve de ki zavallı retokritom)

    kaynak
  • artemis'in gözdelerindendir. kendisine âşık olan alpheus isimli bir göl tanrısından kaçarken, yolu ortygia adasına varmıştır. burada artemis'ten yardım istemiş, o da arethusa'yı bir kaynağa çevirmiştir. ancak yılmaz göl tanrısı, ırmağının yönünü yeraltına çevirerek kendi suları ile onunkileri karıştırmıştır.

    abas: poseidon ve arethusa'nın oğlu. doğuştan trakyalı olan abas, abantlılar veya abantes olarak bilinen bir kabile kurdu. abas ve abantian diye anılan takipçileri, daha sonra kral olarak hüküm sürdüğü eğriboz adasına göç etti. abas, canethus ve chalcodon'un babasıydı ve chalcodon'un oğlu elephenor, yanlışlıkla büyük babası abas'ı öldürmüştür.
hesabın var mı? giriş yap