• ihtimal ki aşk isimli kitabı olan şair *
  • izmir tfl'nin eski edebiyat öğretmenlerindendir kendisi ayrıca
  • şahsımca çok sevilen dinleyene birşeyler katan ve bunu severek yapan hoca...
    kendisine ev yapımı vişne likörü tarifi için teşekkür ettiğim dolu insan.
  • zamaninda istanbul'a yolcu ettigimiz, ozlenilen ancak yakin zamanda izmir'e geri donus yaparak bizleri sevindirmis, ogrencilerinde yeri ayri olan, degerli insan.
  • bir unutuş olsun ve ihtimal ki aşk adlı şiir kitaplarını piya kitaplığından çıkaran şair.
    son olarak da melike koçak ve makbule aras ile birlikte hazırladığı divan şiirinden beyitlerin türkçe çözümlemeleri birlikte yer aldığı 99 beyit adlı kitabı can yayınlarından çıkmıştır.
    hemen ardından, son şiir kitabı olan susunca sen digraf yayıncılık tarafından yayımlanmıştır.

    seri bir yazar, iz bırakan bir öğretmendir.
  • (bkz: dil mağarası) ve o kitapla ilgili çıkan bir yorum yazısı radikal'den:

    http://www.radikal.com.tr/…yazdir&articleid=1086988

    gülümser çankaya

    radikal kitap / 04/05/2012

    aklımız şaşıyor, hayret ve dehşete kapılıyoruz. konuşuyoruz olmuyor, susuyoruz zehir...

    asuman susam’ın ‘dil mağarası’ adlı şiir kitabını elime aldığımda işte dedim, yaşamsal bir izlek; dil. çoktandır kafamda dolaşan düşünceye açıklık arar gibi çevirdim susam’ın kitabının sayfalarını. düşüncem şuydu; okurun şiirden uzaklaşmaması için şiirin kendine daha temel, daha genel ve daha yaşamsal izlekler bulması gerekiyor. insanın şiire yabancılaşması sorununun temelinde yatan gerçek buydu belki de; bir insan okuduğu şiirin içinde kendini göremiyorsa, yaşama ve insana ilişkin özdeşlikler hissedemiyorsa neden okusun?
    “sana korkunç bir sır vereceğim: dil cezadır. her şey oraya girmek ve günahları ölçüsünde orada çürümek zorundadır.” ‘dil mağarası’, giorgio agamben’in bu sözleriyle açılıyor. kitaplar kitaplara, düşünceler düşüncelere kapı aralar. varlığın dil ile başlamadığını, dil başladığında varlığın çoktan orda olduğunu düşünecek olursak sahiden dilin, insanı sınırlayan bir cezaevi olduğunun da farkına varabiliriz. dünyaya geldiğimizde dilin içine de gelmiş oluruz. ancak o dili, saklı bulunduğu mağaradan gün yüzüne çıkarmak her insanın kendi varoluş serüvenidir. şüphesiz edebiyat dil ile mümkündür. sanat yapıtı bir dünya kurar der heidegger. paul celan ise sanat yapıtı varlığı açığa vurur görüşündedir.

    ‘takur tukur çiğnendi söz’
    bu hızlı düşünce trafiğinden sonra kitaba yeniden dönelim; asuman susam’ın hayata ve insana dair şiirsel algısı farklı koridorlardan ilerlediği için olmalı, ‘dil mağarası’ üç bölümden oluşuyor: dil, sır kapısı ve bahçemasal. her bölüm kendi içinde bir bütünlük taşımakla beraber, tek bir bütünün parçası olarak da algılanıyor. şiir yazıyorsanız içinizde bir kaygı taşıyorsunuz demektir. kitabın hiç de haksız olmayan kaygısı şu: iletişimin temelinde yer alan dil, giderek yozlaşmakta. dilin yozlaşması, vücuda giren bir hastalık etmeninin zamanla, bütün organlara sirayet etmesi gibi insan ilişkilerini ve hayatın tamamını sakatlamakta. ruhsuz konuşmalar, ruhsuz eylemler hayatı daha da çekilmez hale getirmekte, mekanikleştirmekte. “takur tukur çiğnendi söz/ ağzımın susayan ininde” dizeleriyle anlatıyor bunu şair. dilin ölümü adlı şiirde ise ciddi bir kaygı duyuyor ve şöyle diyor; “(…) ölürse dil bizden önce/ eski kentler gibi utangaç bir içtenlikle/ başka bir şey olma fırsatı elinde/ yaşayan bir ‘nesne fikri’ koyarız yerine”.
    kitabın ana teması dil, 16 şiirden oluşan birinci bölüme ad oluyor. bu bölüm ayrıca önemsenmeli çünkü bu bölümde şair, bir prizmaya ışık tutar gibi dilin üzerine ışık tutuyor ve dil kapanı, dil karası, dil meleği, dil canbazı, dil tutulması, dil ağrısı, dilbağı gibi adlarla çoğaltıyor onu. bu şiirlerde yaşam ve ölüm arasındaki yolculukta dil bağlamında insana ilişkin kadim meseleler anlatılıyor. taş, toprak, su, güneş, gibi somutluğun yanı sıra ağırlıklı olarak gerçeklik, hiçlik, hayal, masal, sırlar, günahlar, akıl gibi soyut kavramlara yer verilmiş.
    şüphesiz her kitap, ötekinin yani okuyanın fenomeniyle kendini açık eder. ben, bir şiir kitabını okurken, şiirlerdeki imgeler arasında bir bağ kurarak, kitapta saklanan x öznenin hikâyesini kurgulamaya çalışırım. bu, bir labirentte yol almak gibi bir çaba. bu çabamın her kitapta başarıya ulaştığı söylenemez. ayrıca doğru bir okuma şekli midir? değildir belki. ‘dil mağarası’nda kurguladığım hikâye şu: bütün insanlık tarihi üzerimize dövmelenmiş olarak doğuyoruz. bunun farkında değiliz de anne kanatları altında, bir masal bahçesinde güle oynaya büyüyoruz. sonra bir bir açığa çıkmaya başlıyor insanlığımız. kirleniyoruz, kirletiyoruz, masumiyetimizi kaybediyoruz. bu kaos ve kargaşa içinde anlamın peşine düşüyoruz. aklımız şaşıyor, hayret ve dehşete kapılıyoruz. konuşuyoruz olmuyor, susuyoruz zehre dönüşüyor söz, yine olmuyor. azıcık bir ferahlık gelir gibi oluyor bir ara; aşk bu! sonra yeniden anlamsızlık, yeniden boşluk. birden anımsıyoruz; masumduk biz, mutluyduk hani anne sütünün beyazlığındaydık. yaşam biterken, hiç yaşamamış gibi hâlâ yaşamın özlemiyle dudaklarımız kuru. yine özlem ve düş dolu uyuyoruz, geride kamış masal bir bahçenin serinliğinde.
    çok tanıdık değil mi? fazla realist bir hikâye olduğu da söylenebilir. belki de şiir, bu ana hatlar üzerinde ilerleyen hayata biraz daha ruh katıp, onu daha özel kılmak içindir.

    dil mağarasi
    asuman susam
    everest yayınları
    2012, 70 sayfa, 8 tl.
  • fevkalade şiirlere sahip.kağıt ve kalemi hiç eksik olmasın.
  • suskularını anlatır bize, geçmişi ancak dilde anımsamak isteriz ama ibremiz geleceğe çevrilmiştir artık. şimdi susalım ve o bize susamayışlarından, matarasındaki fırtınalardan bahsetsin.

    dilin masumiyeti
    ----------------------

    kum içine çekiyor beni
    deniz diliyle itiyor
    ada olayım istiyorum
    susmayı öğrenmelisin diyor.

    sessizlik nasıl deneyimlenir
    ismiyle çağrılır olan şeyler
    olağan şeylere dönüşürler
    utangaç bir rehavet alır onları.

    söylenemezlerin tortusu
    hapsolmuş bir gürültü mataramda
    serinlik istiyor okunaksız alnım
    noksanlığımı susku tamamlasın.

    ben vazgeçersem dil de geçer,
    paramparça olur.
    yazgımı yaralarımla çözeriz.
    kadim bilgi
    gülün kendisi değil fikri.

    kaderini sev, diyor bana.
    kim çocukluğuma döndürebilir beni?
    yalnız, dilin masumiyeti…
  • ilk kez bir şiirini daha ilkokulda dershane sıralarında kendi ağzından dinlediğim şair. şairliğinin yanında harika da bir türkçe öğretmenidir.
  • çok güzel cümleleri olan insan.

    tereddüt gülleri

    kahkahası uzadıkça ağdalanıyor zaman
    saydam bir balona üflediğimiz an
    biriktikçe...su topluyor ciğerlerimiz
    aynı bedende hem konuğuz hem onu ağırlayan
    rüzgar suyla sevişirken
    kayboluyor kumda bıraktığımız iz

    ve şimdi durduğumuz yerde çok ciddiyiz
    yangından kurtarılmış nemiz kalmışsa
    boş bir kadraja uğultularla yerleşmiş
    bir dostun habersiz gelişi
    kapı arkasına saklanan heyecan...
    yetmez paramparçalığı tümlemeye
    içinde inci barıdırdığını unutmuş olabilir istiridye

    zaman; okunaksız yazısı rüzgarın
    karanlığa not düşüyor ıslığı
    yarı gecenin damarlara çöken tortusu
    tereddüt gülleri akan; aldatmaca bitmiştir!
    düz bir çizgi yalpalatır insanı

    karnaval soytarısının uzuyor kahkahası yapışkan
    kanımız buharlaştıkça büyüyor şenlik ateşi
    eprimiş giysileri...çocukluk karşılarken
    kanatları yarın tozlaşacak kelebeğini
    kaybolacak o ormanın sisli havasında
    unutacak kendini, son dansında, unutturacak
    kahkaha donacak...

    asuman susam
hesabın var mı? giriş yap