• kadınların toplumsal uyum ve direniş stratejileri. bu kavramın mantığı: kadınların haklarını savunmak için benimsedikleri yollar bir ölçüde içinde bulundukları sistemin bir mantığıyla açıklanabilir. bütün egemenlik sistemlerinde olduğu gibi erkek egemenlik sistemlerinin de hem koruyucu hem de baskıcı ögeleri vardır. ve her sistem içinde kadınların da kendi güç ve özerklik kaynakları mevcuttur. dolayısıyla onları eziyormuş gibi görünen sistemlere kadınlar da erkekler kadar bağlı olabilirler. ancak “ataerkil pazarlık”lar bir takım karşılıklı beklentilerin yerine getirileceği varsayımına dayanır ve bu beklentilerin niteliği toplumdan topluma değişebilir.
  • evlilik bir ataerkil pazarlıktır. bu toplumda evli bir kadin olarak, esin sagladigi güce, korumaya ve statuye karsilik odenen bedeller cok agir olabilir bazen. (bkz: siddet) (bkz: sinek kadar kocam olsun basimda bulunsun)
  • antropolog deniz kandiyoti'nin, sosyal bilimlerdeki kadınlara ilişkin dar görüşlülüğü ortadan kaldıran, kadınların ataerkil toplumsal yapıyla eşitsiz (ezilen) konumları arasında denge kurmalarını sağarken kullandıkları stratejileri imleyen kavramı. ataerkil pazarlıklar, kadınların, evlilik, erkek çocuğun toplumsal hiyerarşideki üstün konumu aracılığyla kadının güç kazanmaya çalışması, kadının aile içindeki güç dengelerini kendi yararına kullanması gibi olgulara işaret eder. etmesine eder de... ataerkil pazarlık aracılığıyla da olsa, kadının ve diğer ezilenlerin toplumsal statülerinde kalıcı bir değişiklik olmaz... olan günü kurtarıp azıcık rahatlamaktır...
  • deniz kandiyoti'nin ataerkil iktidar iliskilerinde aktorlerin rollerini analiz etmek uzere cariyeler bacilar yurttaslar adli calismasi kapsaminda gelistirdigi kavram. aksu bora kadinlarin sinifi adli fevkalade calismasinda kullanmis ve bourdieu ile iliskilendirerek soyle aktarmis:

    " bourdieu iktidari itaat/direnis ya da ezen/ezilen ikilikleri icinde kavramayi reddeder. ona gore, iktidar tek yonlu bir iliski degil, bir iliskiler yumagidir. tahakkum altindakiler, kendi ezilmeleriyle isbirligi yaparlar; ancak bunu saptamak yetmez, bu isbirliginin maddi temellerini de ortaya koymak gerekir..."
    dipnotta
    " kadinlarin ataerkil sistemle neden isbirligi yaptiklarini tartisan kandiyoti, "ataerkil pazarlik" kavramini, bu sorudan sorudan yola cikarak gelistirmistir. kadinlarin bu sistem icinde cesitli guclenme imkanlarini kullanabildiklerini, dolayisiyla, bu imkanlara yatirim yapmak icin sistem icinde kaldiklarini soyler.
  • deniz kandiyoti'nin kullandigi terminoloji "bargaining with patriarchy"nin turkce karsiliginin ataerkil pazarlik oldugundan emin degilim sahsen. daha dogrusu ataerkillikle pazarlik (etmek) olmali. aslinda nuans gibi gelebilir farklari. ataerkil pazarlik lafini duyunca ataerkil duzende, o duzenin kurallari cercevesinde, hatta o duzenin guc verdigi aktorler arasinda yapilan (ve sonuclari digerlerine empoze edilen) bir pazarliktan bahsediliyor ama ataerkillikle pazarlikta pazarlik eden (kadin) ataerkil duzeni karsisina almis, onunla, onun kurallari ve onun guc yapilariyla pazarlik ediyor. birincisinde kadin pasif; ikincisinde aktif, ucundan tirtiklayarak da olsa kendine bir alan yaratmaya calisiyor. ayrica acaba pazarlik yerine muzakere daha uygun olabilir mi diye de dusunuyor insan. kim neden ataerkil pazarlik diye cevirmis bilmeden yaptigim atip tutmalarima son vereyim en iyisi.

    edit: muzakerenin dogru bir karsilik olmadigini gormem icin uyuyup uyanmam gerekti. o cumlenin uzerina bir cizik atin.

    yine edit: makalenin aslina bakinca ataerkil pazarlik lafinin "patriarchal bargain" lafinin tercumesi oldugu anlasiliyor. kandiyoti bu terimi makalenin icinde asagidaki gibi tanimlamis ve footnote'unda da bu pazarligin asimetrisini aciklamis. benim dikkat cektigim nuans terim bazinda hala gecerli olsa da makalenin butunu gozonune alindiginda onemi kalmiyor, o baglamda neyin ne oldugu gayet acik cunku. alintilar su sekilde, ben cevirmeye usendim, hali hazirda varolduguna emin oldugum bir cevirisinden bulup yazan olursa memnun olurum.

    "i will argue that women strategize within a set of concrete constraints that reveal and define the blueprint of what i will term the patriarchal bargain(*) of any given society, which may exhibit variations according to class, caste, and ethnicity. these patriarchal bargains exert a powerful influence on the shaping of women's gendered subjectivity and determine the nature of gender ideology in different contexts. they also influence both the potential for and specific forms of women's active or passive resistance in the face of their oppression. moreover, patriarchal bargains are not timeless or immutable entities, but are susceptible to historical transformations that open up new areas of struggle and renegotiation of the relations between genders.

    (*) like all terms coined to convey a complex concept, the term patriarchal bargain represents a difficult compromise. it is intended to indicate the existence of set rules and scripts regulating gender relations, to which both genders ccommodate and acquiesce, yet which may nonetheless be contested, redefined, and renegotiated. some suggested alternatives were the terms contract, deal, or scenario; however, none of these fully captured the fluidity and tension implied by bargain. i am grateful to cynthia cockburn and nels johnson for pointing out that the term bargain commonly denotes a deal between more or less equal participants, so it does not accurately apply to my usage, which clearly indicates an asymmetrical exchange. however, women as a rule bargain from a weaker position."
  • bunun tek aşklılık'da çirkin bir örneğini görüyorsak da, asıl bahsetmek istediğim daha çok şu konu.

    hani bazı kadın var. böyle erkeksi tavırlar falan. abi mabi diye konuşmasını demiyorum. erkek egemen kültüre girmişlik, uyumlanmışlık da değil. basbayağı erkek egemen'e dönüşmüş olanlardan bahsediyorum. bildiğin bizim stadyum programında eline mikrofon almış bıyıklı trikolu adamlar gibi konuşuyorlar, ve bir yandan da allahına kadar da heterolar ya. o kısım. o bence o pazarlık hadisesini çok fena yanlış anlamış bir grup. var olmak için pazarlık ederken, büyük tenzilat, şok indirim şok şok şok diye dolaşman da gerekmiyor sanki be? az fitboldan anlamak, küfürlü konuşmadan rahatsız olmamakla gerekli pazarlığı yeterince yapmış oluyorsun zaten. abartma, kendini o kadar da fahiş bir şekilde satışa sunma. hadi sundun, bari sattığın şeye inanma. niye inanma biliyor musun? onu sana biz sattık, ama biz bile neden inandığımızı bilmiyoruz. o malın bize gelişi zaten o abla. biz'im onu yutmuşluğumuz, o çirkinliğe inanmışlığımız ayrı çirkin, o gerizekalıların aldığı mal'a sen'in inanıp onlara geri satman, satmaya çabalaman ayrı berbat.

    dabıl cepırdi yapmışsın, yapma onu. yapma koçum, akıllı ol sikerim ağzını yüzünü (böyle söylersem anlarsın belki)

    bi de nedense:

    (bkz: sarah palin)
  • (bkz: gender, power and contestation: rethinking bargaining with patriarchy)
  • özet geçmek gerekirse kadınların ataerkil toplumda kendilerine nefes alacak bir alan açmak amacıyla oyunu ataerkil toplumun kurallarıyla oynamaya çalışmasıdır. bu ataerkil bir dil kullanarak olabilir, kendi özgürlüğünü savunurken kendini birey olarak değil de ataerkil toplumun dayattığı edilgen rollerde konumlandırarak olabilir. yukarıdaki entry'lerde detaylı olarak açıklanmış zaten. ben bu kavramı sosyoloji, tarih, siyaset bilimi derslerinde öğrenip, deniz kandiyoti'nin makalesini okuyup yine de kafalarında konuyu somutlaştıramayan öğrencilere popüler örnekler vermek için geldim:

    seda sayan'ın erol köse'ye verdiği o unutulmaz, epik ayarda "sen kimsin ki benim hayatıma, cinsel hayatıma, geçmişte yaşadıklarıma dil uzatıyorsun göt! sana ne!" diyememesi, onun yerine "ben çocuğu olduktan sonra disipline girmiş bir kadın olarak" demek zorunda kalması ataerkil pazarlıktır. artık ben anneyim, istediğiniz gibiyim, dil uzatmayın bana yeter artık demektir. ayarın tamamını izlemek isteyenler şuraya bakabilir: https://vimeo.com/116053486

    toplu taşıma araçlarında kadınlara yapılan cinsel tacizleri kınayan, bu konuda bir şeyler yapmak isteyen kadınların karşılarındaki heriflere "kimsenin başka bir bireyin cinselliğini sömürmeye, ona dokunmaya, özgürlüğünü kısıtlamaya hakkı yok" demek yerine "aynı şey senin annene, kızkardeşine, kızına yapılsa nasıl hissederdin" demesi ataerkil pazarlıktır. karşılarındaki kişinin kadını bir birey olarak değil, ancak başka bir erkeğin malı olarak görürse empati yapabileceğinin farkında olmanın bir sonucudur.

    kuşaklar boyunca okumak, ailelerinin baskılarından kurtulmak, meslek sahibi olmak ve dolayısıyla ekonomik özgürlüğe kavuşmak isteyen kadınlarımızın "bir kadına en uygun meslek" olduğu için istese de istemese de öğretmen olması ataerkil pazarlıktır.

    yaşadığı cinsel tacizi anlatan bir kadının olay esnasında üstünde toplumun mazbut addettiği kıyafetlerin bulunduğunu mutlaka vurgulamak zorunda hissetmesi ataerkil pazarlıktır.

    gayet modern, açık fikirli bir aileden gelen, kocası da gayet açık fikirli biri olan tansu çiller'in seçim meydanlarında ben sizin bacınızım diye bağırması ataerkil pazarlıktır. ataerkil toplumun erkeklerinin bir kadına ancak ana-bacı ikileminde saygı duyacağını bilmenin sonucudur.

    aklıma geldikçe eklemeler yaparım, ama konu anlaşıldı sanıyorum.

    ekleme: deniz kandiyoti makalesinde bahsediyor muydu hatırlamıyorum, ama sadece kadınlar ataerkil pazarlık yapmazlar. ataerkil toplumun ezdiği ve tehdit ettiği herkes (mesela eşcinseller, trans bireyler) hayatta kalmak için ataerkil pazarlığa başvurabilir. fatih ürek'in nedense akp döneminde birdenbire "içindeki maskülenliği keşfetmeye başlaması*", cemil ipekçi'nin kendini "muhafazakar eşcinsel" ilan etmesi ataerkil pazarlıktır.
  • en çok da entelektüel arenada kıran kırana geçer. işte bunlar hep sistem.

    (bkz: yaranmaya çalışmakla geçen bir ömür)
  • kadının toplumdaki kendi güvenli alanını korumak adına erkeğin ataerkil pozisyonunu desteklemesi. örnek fatma şahinin muharrem sarıkayanın hareketi karşısındaki tepkisi (tepkisizliği)
hesabın var mı? giriş yap