*

  • fiyat enerjisi yuksek, el yakan cisim ya da hizmet.
  • (bkz: paha)
  • kanuni sultan süleyman, adamlarıyla birlikte avlanmaya çıkmıştır. bir ceylanın peşinden koşarlarken zamanın nasıl geçtiğinin ayırdına varamazlar. “biz nerelere geldik böyle?” diyerek çevrelerine bakındıklarında hava kararmaya yüz tutmuştur. gök kararmakla kalmamış, şiddetli bir rüzgar ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmıştır. hünkar ve adamları, bu dağ başında bulabildikleri bir kulübeye kendilerini zor atarlar.

    sığındıkları kulübede, geçimini odunculuk yaparak sağlayan yoksul bir köylü yaşamaktadır. adamcağız bu tanrı konuklarını içeri alır, onlara elinden geldiğince yardımcı olmaya başlar. padişah kendini özellikle tanıtmak istememiştir; ama yoksul oduncu onun kim olduğunu anlamakta gecikmez. o nedenle ocağa büyük büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıtır. bir de sıcacık çorba ikram eder.

    dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalmışlardır. geceyi orada rahatça geçirirler. hatta padişah bir ara çevresindekilere, “doğrusu şu ateş bin altın eder” diye de söylenir. ertesi gün yola çıkmadan önce padişah oduncuya önce memnuniyetini bildirir:

    “efendi! bizi ihya ettin. harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik” der ve sorar:

    “söyle bakalım borcumuz ne kadar?”

    oduncu, kırk yılda bir eline geçen bu olanağı değerlendirir ve parayı biraz yüksek söyler:

    “bin bir altın yeter, beyzadem” der.

    "çok fazla istemedin mi?" diye soran padişaha.

    "yemek ve yatak bedeli bir altın, ateşin bin altın ettiğini de zaten siz söylediniz."der.

    padişah adamın kıvrak zekası karşısında gülümser ve bin altını öder.

    ateş pahasi sözü buradan gelir.
  • şu sıralar alışverişe çıkanların dilinden düşürmediği söz. anlamını unuttuğumuz günler gelir mi bilmem...
hesabın var mı? giriş yap