• a.i.'dir bu, olayı bellidir: çamur at izi kalsın! atatürk'e "atatürk" diyemez "gazi" der (kurtuluş savaşı'nı doğru bulan ancak cumhuriyet devrimi'ne karşı çıkanların bakış açısıdır bu), gereksiz bir inceltme imiyle "gâzi" yazar. cumhuriyetçi geçinir osmanlıcı gericilerin dilini kullanır, bizleri de öyle yazmaya özendirir. "dil devrimi"ne, "türkçe"ye saldırır. döner dolaşır nurullah ataç'a saldırır, yazılarından cımbızla seçtiklerini alıntılayıp ataç'ı okumayan, bilmeyen kuşaklarda yazara karşı bir nefret, en azından saygısızlık, bir önyargı yaratır. nedensiz de değildir a.i.'nin bu ataç sıkıntısı, 50 yıl öncesine dayanan bir kuyruk acısı vardır da ondan. bu acı a.i.'nin içine acı oturmuş olacak, yıllardır düzenli aralıklarla yüklenir ataç'a. peki nedir, nedendir bu kuyruk acısı?

    olay şudur: a.i., nurullah ataç'ın 7 kasım 1954'te dünya gazetesi'nde çıkan "toplumcu gerçekçilik" adlı yazısının üzerine -5 aylık bir anlama sürecinden sonra- 1955 yılında ünlü denemeciyi bir değil iki kez "jurnalcılık"la suçlar (son mavi dergisi - nisan, 1955; son havadis - mayıs, 1955):

    "ataç, attila ilhan'a ve bunca zamandır yazdıklarına elindeki kapkara bir jurnal ile karşı çıkıyor. bir de ben edebiyatı kendine dert edinmiş bir adamım demiş. bu edebiyatçılık mı, jurnalcılık mı?"

    ataç bu yazılara son yanıtını 8 mayıs'ta son havadis'te yayımlanan güncesinde "edebiyat" başlığı altında yazar, konuyu kapatır. işte bu yanıt a.i.'nin içine çok kötü oturur. o günden iki yıl sonra ataç ölünce 50 yıldır süren (sanırım a.i. ölene dek de sürecek olan) karalamalar başlar. bu karalamaların dozu gittikçe artarak kapsamı da genişler. oklar artık "resmi sanat danışmanı" ataç'a değil, ismet inönü'nün kişiliğinde tek parti dönemine yöneltilmiştir (1946 yılında chp şiir yarışmasında ikincilik ödülünü alan cebbar oğlu mehemmed'in şairi kimdi bu arada, kaç lira almıştı partiden?). işin ilginci, a.i.'nin o yıllarda yazılarındaki dili, düşündüklerini açık açık anlatan bir yazarın temiz, anlaşılır, süssüz püssüz, özenli dilidir ("gerçekçilik savaşı" - a. ilhan, bilgi, 1980; 126 - 135. sayfalar; okuyun, şaşıracaksınız). oysa şimdi, osmanlıcı yazarlara taş çıkartan diliyle a.i., "atatürk devrimi"ni savunan bir gazetede yazmakta, yazabilmektedir (tahsin yücel'in 26 temmuz 1994'te yazmaya başladığı cumhuriyet gazetesi'nden iki yıl sonra ayrılmasının nedeni de "en azından dilimiz ve ekinimiz konusunda 'cumhuriyet'in 'öteden beri' savunageldiği görüşlere, 'öteden beri' karşı çıkmış" a.i.'nin bu gazetede yazmaya başlamasıdır - "alıntılar" - t. yücel, yky, 1997; 10. sf.). bu durum da kimin ayıbıdır bilemem. bilemem ya, a.i. için son olarak, kendisinin o günlerde ataç için yazdığı bir tümceyi buraya alabilirim (eh, şairin de bir ayağı çukurda sayılır, bilmem hoşuna gider mi): "insan hiç olmazsa yaşından başından utanır, giderayak kalemini kirletmez." bu sözlerin ucu onu cumhuriyet'te yazdıranlara da dokunabilir, dokunmalıdır. ya a.i.'nin gazetedeki köşesinin adına ne demeli: "söyleşi"... nurullah ataç'ın "sohbet"e karşılık olarak türkçeye kazandırdığı bir sözcük... bu ne tür bir perhizse artık?

    sözü uzattık. işte a.i.'nin 50 yıldır içinde büyüttüğü kini yaratan kuyruk acısının nedeni:

    edebiyat.- bay attilâ ilhan yeni çıkardığı 'yağmur kaçağı' adlı şiir kitabından bana da göndermiş. üzerine de "sayın nurullah ataç'a" yazmış. şaşırdım bunu görünce. daha bir ay oldu olmadı, benim bir "jurnalcı" olduğumu o adam okurlarına söyledi idi, sonra da "sayın" diyebiliyor. demek kendisi 'jurnalcı'lara da saygı gösterebilecek bir yaradılışta, onlarla da arkadaşlık edebilecek, sağtöre kaygısından öylesine yoksun. karşısındaki kötü bir kişiymiş, çevresindekilerin özgürce düşünmelerine engel olmak istermiş, bunun için de yöneticilere bir göz eder, onları susturturmuş, ne çıkar? bay attilâ ilhan öylelerine de çakıyor selâmı. olur a! bir iyiliklerini görür belki, örneğin ben, 'jurnalcı' ataç, onun kitabını okuyacağım "sayın" dediği için de koltuklarım kabaracak, övgülü birkaç satır yazacağım, bay attilâ ilhan da bir "jurnalcı" kendisini övdü diye gönenecek. eh! kitabının okunmasına, adının tanınmasına ufacık da olsa bir yardımım dokunur...

    şaştım ya önce, ne var bunda şaşılacak? yalnız bay attilâ ilhan mı öyle düşünüp öyle işler görüyor? bu ülke edebiyatçılarının genç, yaşlı, çoğu onun gibi. bir kişiye "jurnalcı" derken de düşünüyorlar mı ne dediklerini? her ne yazarlarsa yazsınlar, düşünerek mi, düşünceleriyle mi, kanılarıyle mi yazıyorlar?

    yoo! kalemlerinin ucuna ne gelirse onu döktürüyorlar. şu herkese "kommunist" diyenler var, onlar inanıyor mu her "kommunist" dediklerinin "kommunist" olduğuna? bir kimseye "kommunist" demek günümüz edebiyatının törelerinden de onun için. "ifade ettim" demek gibi, "...mış bulunuyoruz", "memleket çapında", "ankara'mız, istanbul'umuz" demek gibi, "müteakiben" demek gibi beylik lakırdılardan. bir yanda "kommunist" diyenler, öbür yanda da bay attilâ ilhan gibi "jurnalcı" diyenler. bir ayırım yok bunların arasında, ikisi de bir soydan. ikisi de, tilciğin en aşağı anlamıyle "edebiyatçı", birtakım sözleri laf olsun diye, parlak lakırdı olsun diye yazanlar. bay attilâ ilhan da onlardan, o takımdan. eski yazılarından belli değil miydi ne dediğini düşünmeden yazdığı? onun için "jurnalcı" da der, "sayın" da der, günün birinde başka sözler de söyler benim için.

    bana "jurnalcı" demesine kızmıştım, artık geçti kızgınlığım, bir tiksinme geldi. "jurnalcı" dediği bir kimseye birkaç gün sonra "sayın" diyebilen kişiden ancak tiksinilir de onun için...

    kitabı duruyor bende, ne olursa olsun kitap yırtmayı sevmem de onun için. ama evimde saklamak istemem. bay attilâ ilhan'ın nerede oturduğunu bilsem geri gönderirdim kitabını. bu yazım gözüne ilişirse, aldırtsın. bir daha da yollamasın bana kitaplarını. onun bildiği kimselerden değilim. bana "jurnalcı" demiş, öyle bir kötülük kondurmuş bir kişiyle bir daha selâmlaşmak, tanışmak istemem. iyi şair olsun, kötü şair olsun, bence artık bay attilâ ilhan diye tanışmağa, konuşmağa değer bir kimse yoktur. ("günce - 1953-1955" - n. ataç, tdk, 1972; 396 - 398. sayfalar)

    *

    son söz:

    bu yazıda kullanılan "a.i."ler başlıktaki yazarın adı ile soyadının kısaltılmışıdır, yoksa eşek anırmasına bir gönderme değil.
  • attila ilhan edebiyatımızın yalnız şövalyesidir. atatürk'e gâzi demesinde hiçbir mahsur yoktur. mustafa kemal, atatürk soyadından hoşlanmazdı. zaten kendisi büyük payelerin, ünvanların sarhoşluğu içerisinde yaşayan insanları her zaman hakir görmüştür.

    gâzi ünvanı mustafa kemal'i göklere çıkarma telaşı barındırmayan, kıpırtısız, sakin bir okyanus enginliğinde hitap. biçimce kısa, anlamca çok büyük. herkes gâzi olamaz. ama hakiki gâzi.

    harf inkılâbına, köy enstitülerine eleştirilerini ben de kabul etmem ilhan'ın. ama bu eleştirilerinde kemalizm'e düşmanlığı yoktur. sadece tenkit eder, irticacı bir tenkit değildir bu.

    edit: https://www.independentturkish.com/…ı-kim-önerdi-ve
hesabın var mı? giriş yap