*

  • (bkz: die mondscheingasse)

    stefan zweig'in kısa öykülerden oluşan kitabı.
  • içi gibi kapağı da çok güzel olan kitap
  • --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    stefan zweig'ın kitaba da ismini veren aynı isimli öyküsü için konuşmak gerekirse tek kelimeyle muhteşemdi. yolcunun bilmediği bir şehrin ara sokaklarında kaybolurken hissettikleri, betimlemeleri muazzamdı. o arka sokaklardaki alg, balık ve bira kokusunu, fahişelerin şehvetli ve çığırtkan ses tonuyla bağırmasını, arnavut kaldırımlara yayılan ay ışığını hissedebiliyordunuz okurken.

    diğer yandan bana tuhaf bir sıkıntı hissettirdi okurken. özellikle eski karısının gönlünü almak isteyen o zavallı, sünepe, pinti adamın kopuk kopuk cümleleri kahramanımızın hissettiğine benzer bir rahatsızlık hissettirdi bünyede. yolcunun umursamazlığı, misafir olduğu şehrin o karanlık sokanlarında kendini kaybetmek istememesi ve aynı zamanda adamın anlattıklarına kayıtsız da kalamaması, yani arada kalması hepimizin yaşadığı içsel çatışmaları yansıtıyordu.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
  • stefan zweig tarafından yazılan öykü kitabı. içinde birbirinden bağımsız beş öykü bulunuyor. tek ortak noktaları ise hepsinin bir şekilde ölümle bitmesi. özellikle avare isimli son öykü bana özellikle böyle bittiğini hissettirdi. ne kadar akıcı ve özgün olsalar da insanın ruhunu karartan, mutsuz eden, umudunu kıran bir yönü var öykülerin. hele de arka arkaya okunduğunda...
  • stefan zweig tarafından yazılan içerisinde ayrı ayrı; ay ışığı sokağı, leporella, nişan, leman gölü kıyısında olay ve avare öykülerini barındıran kitap.

    ay ışığı sokağı öyküsü özelinde:

    --- spoiler ---

    öyküde, eşini, sevdiğini kendine köle edip, onun ellerinden kayıp gitmesine şahit olan eşin, sonradan eşini ne kadar sevdiğini anlaması, onu geri kazanmaya çalışması, maddiyata olan düşkünlüğü ve pintiliğinin eşini geri kazanmak konusunda engel yaratması konuları işlenmiştir.

    bu durumu "onu sefaletten kurtardığım için bana minnettardı... onun minnettar olduğunu ben de biliyordum... ama... ben... ben bunu duymak istiyordum... sürekli... sürekli... onun minnetini duymak bana iyi geliyordu." sözleri ile pekiştirmektedir.

    öykü, hiç bilinmeyen bir şehirde, hiç bilinmeyen sokaklarda gezme duygusunu, oldukça güzel ama sıkmayan betimlemelerle anlatmaktadır.

    "bu sokaklar hamburg'da da, kolombo'da da, havana'da da aynıdır; yine çeşitli yerlerdeki geniş lüks bulvarlar da böyledir, çünkü yaşamın zirvesi de dibi de aynı biçimdedir."

    "artık ne kenti, ne sokağı hissediyordum, ne sokağın adını ne de kendi adımı; burada yabancı olduğumu, tanımadığım bir yerde her şeyden müthiş bir şekilde arınmış olarak durduğumu duyumsuyordum yalnızca."

    --- spoiler ---

    insanlar bazen sevdiği insanlara sevgisini gösteremeyebilirler, onun istekleri, beklentileri karşısında özgüvenini zedeleyebilirler. kendilerine yalvarılması hoşlarına gider, sevdikleri insanların onlardan talepte bulunması onları önemli ve güçlü hissettirir. sırf bu haz duygusu için sevdikleri insanları zorlarlar. kendilerini iyi hissetmek için sevilmek yetmez onlar için bir de minnet edilmek isterler. bunun için sevdikleri insanları zorlarlar. onların özgüvenleri azaldıkça onlar güçlenir. (iletişim yayınevinden yayınlanan, "kendine saygı" kitabında bu ve benzeri konular ele alınmıştır. kitabın ikinci kısım, altıncı bölümünde "etki altındaki yetişkinler:sevgi, çiftler, çalışma ve kendine saygı" konusu ele alınır. çiftlerin birbirleri üzerindeki hegemonik süreçleri üzerinde bilgi vermektedir.)

    bu bağlamda, sevdiğiniz insanları ne kadar severseniz sevin, ne kadar minnet duyarsanız duyun, bir dayanma gücünüz ve sınırınız vardır. kimse vazgeçilmez değildir.

    öyküde de benzer bir durum söz konusu, sevdiği kadını zorlayan, onun üzerinde güç gösterisi yapan bir adam ve belli bir sınırdan sonra buna dayanamayan ve her ne pahasına olursa olsun kaçıp giden bir kadın. kaybedilen şeylerin değerinin artması gibi, giden karısı sonrasında onu saplantılı olarak geri getirmeye çalışan bir adam figürü mevcut.

    şehirlere ilişkin betimlemeler konusunda ise bazen düşünüyorum, yaşadığımız şehirlerin hemen her yeri anılarla dolu, hiçbir yerde gezerken bomboş keşfetme duygusuyla gezmek mümkün olmuyor. ama ilk kez gidilen şehirde, sokaklarda yaşanan bu keşfetme merakı, yeni anılar yaratma oldukça hoşuma giden bir histir.
  • --- spoiler ---

    iki (belki de dört) intihar, bir cinayet (belki de iki), bir infaz barındıran ölüm dolu, beş öykülük bir kitap. (belki'ler havada bırakılmış ihtimallerden kaynaklı)

    savaş kavramının zweig üstündeki yaralayıcı izleri iki öyküde öne çıkıyor. son öyküdeki gencin intiharı ise zweig'ın intiharı ile bir bağ kurmama neden oldu: derin bir çaresizlik ve tükenmişlik hissi ile tereddüt etmeden yaşama son vermek.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    "gelgelelim rastlantının matkap uçları elmastandır ve içinde bolca tehlikeli tuzak barındıran kader, hiç umulmadık bir yerden kendine bir kapı bulmayı bilir ve kaya gibi sert mizaçları bile temelinden sarsarak darmadağın eder."
    --- spoiler ---
  • stefan zweig'in bir kitabı. beş öyküden oluşuyor. kitaba adını veren ay ışığı sokağı öyküsünü sevdim ama diğerlerini vasat buldum. hele ki avare öyküsünü ustaya hiç yakıştıramadım. kurgusu yetersiz bir öyküydü ve karakteri zoraki biçimde intihar ettirmesini de saçma buldum. tavsiye etmeyeceğim bir kitap.
  • "bu kucuk yan sokaklar, buyuk kentin cukurluklarinda yer bulup saklanmak zorundadir, cunku iclerinde yuzlerce maske takmis kibar insan barindiran tertemiz camli aydınlık evlerin neleri gizledigini kustahca ve yilisikca soyler onlara"

    stefan zweig'in oyku kitabi.
  • kesinlikle en etkileyici hikaye bu kitaptaki albay’ın hikayesi. onuru için yaşarken bir anda kendini açlık ve sefalet içinde buluyor ve zweig bu durumu kelimelere yine muhteşem dökmüş. özellikle hikayenin sonu beni acı acı güldürdü. kesinlikle okunması gereken, zweig’e ait 4 hikayeyi içeren öykü kitabıdır.
hesabın var mı? giriş yap