• bir (bkz: abdurrahman dilipak) sıçmığı. devamı ise şöyle; akit yazarı abdurrahman dilipak, eğitime, spora, kültüre ve aydınlanmaya karşı olduğunu söyledi. dilipak, "ben bir müslüman olarak aydınlanma felsefesinin ürünü olan 'aydın' olmayı kendime yakıştırmam" dedi.

    dilipak, bugünkü (4 aralık 2018) "koç, spor, vesaire..." başlığıyla yayımlanan yazısında karşı olduklarını şöyle gerekçelendirdi:

    birileri beni, çocuklarımı “eğmesin”ler, “eğitmesin”ler. biz “raina” diyenlerden değiliz, dostlarımıza bile “unzurna” diyenlerdeniz. mesela ben hanefiyim. benim “imam”ım, annesi ile daha sonra evlendirdiği üvey babasının öğretilerinin dışında, imameti değil, hilafeti seçti. işin ilginç yanı o hilafet yanlısı idi, ama halife tarafından öldürtüldü. o iki talebesi tarafından eleştirilince, “ben size böyle mi öğrettim” demedi. onları notunu kırmakla, “size icazetinizi vermem” demedi, “eğer iki talebem birlikte (imam-ı muhammed ve imam-ı yusuf) bana itiraz ederse, siz onlara uyun” dedi. yani hiçbir beşeri kuralı “muhkem nas” haline getirmedi. o bunun “ilahlık ve rablik” anlamına geldiğini bilir. ilah “hüküm koymak ya da norm koyan”, rab “terbiye eden” anlamına gelebilir. bir hayvanı ehlileştirmek adına, ihtiyacına uygun hale getirmek için ehlileştirebilir/evcilleştirebilir/ eğitebilirsiniz, ama bir insanı değil. beyaz adam, kızılderililere, karaderililere, sarı ırka, kendinden olmayan, hatta kendinden olup da, kendi planlarına uymayan kişileri, kendi inanç, ihtiyaç ve güvenlik endişelerine göre “norm” olarak belirlenen kurallara uygun davranmayı öğretmek ve alıştırmak için l’ecole’ler oluşturdular ve eğittiler.1500’lerde başlayan “beyaz adam”ın “dünyayın keşfi”, tarihin en büyük katliamlarının ardından 1700’lerde yeni bir bilim, sanat, felsefe, mimari, siyaset, ekonomi, düzen ve “yaşam tarzı” üretmeye başladılar. yeni “model”ler, “stat”, “statü”ler, “statüko”lar oluşturmaya, 1789 sonrası ise dünyaya nizam vermeye başladılar.

    spor yapacaktık, onlara göre sağlıklı yaşamak için. spor aslında biyolojide “bitkilerin ya da bir hücreli hayvanların çok özelleşmiş olan ve yaşamın sürekliliğini sağlayan üreme yeteneğindeki hücrelere verilen ad” idi.. aslında “sporla üreyen bitkiler”, bitkilerin en ilkel bölümünü oluşturuyorlardı. batı “cultur”una göre, “insanın doğal yaşam biçimini/forumu”nu korumak için spor yapması gerekiyordu.

    eğitim de aslında okul üzerinden “kültürel bir norm” oluşturmak için gerekli idi. bu anlamda norm, toplumsallaşma sürecindeki grup üyelerinin sosyal ilişkilerinde ortaya çıkan ve “birey”lerin grup içinde nasıl davranacaklarını belirleyen kural ve beklentilere verilen ad idi. yine beyaz efendilerimiz bizi normalleştirmek için bize “ilahlık” ve “rablik” taslıyorlardı. yoksa “anormal” olmuş olacaktık ve dışlanacaktık. ya da “insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar” olarak damgalanacaktık, tıpkı darvin’in yaptığı gibi. “norm” batılı efendilerimizin (!) bizim için, birey, toplum ve devletler ölçeğinde koyduğu “uyulması gerekli kural”lara verilen ad’dır.

    mesela, kültür de, aslında, aynı zamanda hayvanlar için, tarımsal ürünler içinde kullanılır. “kültür ırkı” (ing. culture race) dediğinizde “ekonomik açıdan önemli bazı hayvan ve endemik bitkilerin özel koşullar alanda yetiştirilmesiyle oluşturulan ırklar”a verilen ad’dır. bizdeki kültür, benzer bir amaç ve yöntemle insanlara karşı uygulanır. yani tarım ve hayvancılıkta aranan mükemmeliyetçiliğin insana uygulanmasıdır ki, burada amaç, ekonomik, siyasi, sosyal ve seküler bir amaçtır.

    umarım, niye “okul”a, “eğitim”e, “spor”a ve “kültür”e karşı olduğumu anlatabildim. “aydınlanma felsefesi” bu anlamda 1789 fransız devrimi ile fransız kültürünün evrenselleştirilmesi adına oluşturulan laik ve seküler bir “mode-r-nleştirme” sürecidir. yani batılılaştırmaya yönelik, batı değerlerini “modern / çağdaş” bir akım olarak “moda” haline getirmeye çalışan bir akımın adıdır. aydınlanma, batı siyasasının, iktisadının, teoloji, tarih ve yağmasının kutsanması ve evrenselleştirilmesi adına bir operasyonun adıdır aslında. onun için ben bir müslüman olarak ne batılı anlamda “sağcılığı”, ne aydınlanma felsefesinin ürünü olan “aydın” olmayı kendime yakıştırmam. “sivil” olmak bile, “politik toplum” diye bir olguya karşı dengeleyici bir argüman olarak, zaruret gereği ihtiyadla, arızi olarak kabulleneceğim bir nitelemedir.
  • ''umarım, niye “okul”a, “eğitim”e, “spor”a ve “kültür”e karşı olduğumu anlatabildim.''
    anlatamadın ! cahil eğitimsiz olduğumuz için anlayamadık... bir daha anlatsana !
  • kim buna aydın dedi ki?
  • biz de yazar olmayi kendisine yakistiramiyoruz ama olabiliyor iste.
  • biz de sana hiç yakıştıramayız zaten o kafa yapısından çok uzaksın diye cevap verilmesi gereken.
  • bağnazlık ve bilgisizliğin yazara bürünmüş hali. hala 1000 sene öncesinden medet umuyor.

    fakat kökeninin geldiği karanlık noktayı da farkında, ortaya hiç bir şey koyamamış, üç beş fetihden başka bir olumlu icraatı olmamış koca bir islam ümmeti.

    günümüzde hristiyan yahudi çin japon markalarının mümessilleri altında karın tokluğuna çalışan koca bir islam ümmeti.

    sen, tüm çağdaş, dinamik, gelişimsel olaylara kulak tıkar görmezden gelirsen, çağın gerçekleri ile uyum içinde düşünüp çalışmazsan, doğa ve evrendeki varlığını homojen bir seviyede değil de son ümmet varsayımının şımarıklığı içinde izole bir yaşamı tercih edersen işte bu adam gibi olursun. dikkat edin.

    büdüt: bir dediğine bak bir de yaptığına bak abdu
  • benim bu adama insan demeye dilim varmazken adam yazı da, kendini aydın olmaya yakıştırmamış.

    önce aydın kelimesini açıklayayım: “kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli, münevver, entelektüel.

    dilipak, sen hiç dert etme. sen aydın sıfatını kendine yakıştırsan bile, sıfat senin adını terk eder.
hesabın var mı? giriş yap