• insanoğlunun bir çeşit zayıflığıdır. tıpkı başarı konusunda hissedilen, arzulanan sonsuz bencillik gibi.

    nedense insanlara zor gelen, acı veren, içinden çıkılması zor durumlarda hep bir teselli olmuştur yalnız olmadığını bilmek. çevresinde aynı dertten mustarip olanların bu sıkıntıyı aşmasında kendisine hiçbir yararı olmayacağını bilse de, yine de en azından yalnız olmadığını bilmek garip bir teselli verir insana. örneğin sınavdan felaket bir not aldığını arkadaşından öğrenen öğrencinin, çan eğrisi olmayan bir sistemde ve hiçbir işine yaramayacak olmasına rağmen sınıftaki en yüksek notu aldığını öğrenmesi, o dersten kaldığı gerçeğini değiştirmeyecek ek bir bilgi olmasına rağmen acısını hafifletebilmektedir. çalışma hayatında da bu sürü bilinci peşini bırakmamaktadır insanın. çok çalışkan ve işbitirici idealist bir elemanın, mesai arkadaşlarının aslında hiç de kendisi gibi çalışmayan ve buna rağmen aynı maaşı alan kişiler olduğunu görmesi acaba ne gibi bir etki yapacaktır? bence bu olay bünyede enayilik hissi uyandıracaktır. öncelikli sebebi ise bunun doğruluğuna inanmak değil, yalnızlık olacaktır. çevresinde kendi gibi 3-5 insan daha görse rahatlayabilecek olan insan aslında yaptığı iş doğru dahi olsa yaşadığı yalnızlık sebebiyle bunu kendine dert edinecektir ve bu derdi paylaşacak yükünü hafifletecek insan bulamadığı zaman da bundan kurtulacaktır.

    insanoğlunun yapısında var mıdır böyle birşey yani bu switch doğuştan mı on geliyor bilemiyorum. fakat öğretilenler insanı böyle davranmaya zorluyor olabilir. "başarıyı tek başına sahiplen fakat derdi, tasayı, belki daha geniş anlamda yalnız başına yaşadığın huzursuzluğu paylaşmaya bak ki rahatlıyasın. bu çabanın sana hiçbir somut faydası olmasa da." tüm bu öğretilenlere ve bunları çabucak bünyeye sindirip uyguluyor olmamıza rağmen, aslolan erdemin; güzellikleri, başarıyı paylaşabilmekten, kötülük ve başarısızlık pastasında payımıza düşeni almak hatta bazen başkalarınınkileri de üstlenmekten geçiyor olması hayatın ne zor bir iş olduğunu bize göstermekte.
  • kanatarak çoğalmak handikapı.aynı dertten muzdarip ya herkes,rahatlama herkesi aynı derde salmakla ve domino etkisiyle devam eder.
  • bazen hasetten, kötücüllükten değil de, gereklilikten kaynaklanan dürtü.

    tıp alanında bile "istisnai" sayılacak kadar az rastlanan rahatsızlıkların araştırılmasına dev fonlar ayrılmaz, büyük ar-ge yatırımları yapılmaz. bilgisayarınızın başında oturup windows işletim sisteminde çalışırken, sadece sizin konfigürasyonunuzdaki istisnai bir özellikten kaynaklanan bir sorun yaşarsanız, çözmek için günlerce uğraşmak zorunda kalabilirsiniz. ama aynı dertten mustarip olan çok kişi varsa, anında google'da yapacağınız bir araştırmayla bile çözümü bulabilirsiniz. apartmanınızda bir tek sizin dairenizi ilgilendiren, diğerlerine hiç rahatsızlık vermeyen bir sorun için milletin kapısını aşındırın bakalım... çözüm geciktikçe gecikebilir, harcama yapmaktan kaçınılabilir. ama sorun dairelerin yarısını ilgilendiriyorsa, hemen biraraya gelinip çözülecektir. bu örnekler böyle uzar gider...

    uzun lafın kısası, aynı dertten mustarip olanlar arttıkça rahatlamak her zaman "habis" bir ruh haline işaret değildir. menfaat ortaklığıyla, dayanışmayla, sorunu çözmenin tek yolunun güçlü bir grup oluşturmayı gerektirmesiyle ilgili olabilir.

    dert sizin düşmanınızdır ve düşmanınızın düşmanı dostunuz olduğuna göre, aynı derdi çeken ne kadar kişi varsa o kadar dostunuz vardır.
  • yalnız olmadığını; çaresizken bu çaresizliğinde yalnız olmadığını farketip rahatlamaktır.

    çünkü başınıza gelen şeylerin hiç biri ilk defa sizin başınıza gelmemektedir; son defa da sizin başına gelmeyecektir. bunu bilirsiniz, hep bilirsiniz ama bazen duymaya da ihtiyaç duyarsınız.

    burdan yola çıkararak;

    (bkz: grup terapisi)
  • yalnız olmadığını hsetmenin dayanılmaz hafifliğidir, başka insanların mutsuzluğuyla mutlu olmaktan yada başkalarının mutsuzluğunu istemekten çok daha masumca bir eylemdir.
hesabın var mı? giriş yap