• çok gelişmişlere olan bağımlılık endeksi...
  • memlekette hala var olan bir şeydir lakin bunu köylerdeki tuvaletin dışarıda olmasında, hala tezek yakanarak ısınan insanların var olmasında arayan şehirli, gelişmiş (!) kardeşlerimizin bazılarıdır bana sorarsanız bu az gelişmişliğin en güzel göstergesi.

    verdiğim örnekleri kasten seçtim, zira burada azgelişmiş olarak kabul edilen şey fiziksel altyapı değil, insanların yaşama şeklidir, eski tabir tarz-ı hayat, yenisi life style...

    lakin esas azgelişmişlik delilleri bizim sözde şehirli hayat tarzımızın içine sinmiş durumda; yok, hayır derdim "varoş bu memleketin en büyük sorunudur" deyip kurtulmak değil... (belki de gerçekten öyledir ama o başka bir konu)

    köyü bitirdik, varoşu da... ankara üzerinden konuşacak olursak bala'yı geçtik, mamak'ı sincan'ı da, vardık arjantin caddesine, işte azgelişmişlik tam orada bize el sallıyor.

    artık tuvaletler alafranga, hatta üzerindeki örtüyü otamatik değiştiren elektrikli düzeneği bile var; ısınmada da problem yok ac (eysi okunacak, air conditioner, klima yani) yaz kış aynı sıcaklıkta tutuyor narin bünyeleri. peki yaşama şekli ne üzerine kurulu? bütün bu eleganlaşma hayatlar da bu kadar elegan (!) olduğu için mi? yok öyle bir şey... hala aynı midye dolmayı yiyor vatandaş, on katı fazla para vererek... köydeki abim en taze ottan en güzel salatayı yapıyordu, şimdi önümüze portakallı roka salatası geliyor, yani bir tabağın bir tarafında yıkanıp öylece konmuş biraz roka, diğer yarısında dilimlenmiş portakal, fiyat 35 ytl... köydeki kardeşim kahvehanedeki digitürk'ten izliyor maçı, arjantindeki abi ya en dev ekran lcd'den ya en kaliteli projeksiyon sisteminden...

    aynı şeyi daha pahalı malzemeyle yapmak farklı bir hayat tarzı anlamına gelmiyor maalesef, yalnızca daha pahalı bir hayatı tanımlıyor.

    suçu kapitalizme, tüketim toplumuna filan yıkacak, kör olası burjuvalar ve onların hayattan bihaber çocukları deyip kestirip atacak değilim. tam tersine keşke gerçek burjuvalarımız olsaydı diyeceğim.

    batı burjuvazisinin en geç kazandığı zafer buradadır; hayat tarzını belirleyen, toplumsal ve kültürel hayatın yönlendiricisi olan zümre haline gelmeleri ekonomik ve politik güçlerini kazanmalarından sonradır. müzisyenleri saraylardan çıkarıp, onlara imrenerek yaptırdıkları devasa konaklarının kocaman salonlarına sokmak; ressamları artık saraya değil kendi koleksiyonlarına resim yapar hale getirmek, saray eğlencesini daha küçük salonlarda yapılan akşam toplantıları ve balolarla değiştirmek... bunlar en son oldu, en zor olandı... işte bizim burjuvazimizin en zayıf tarafı da bu. süpermarket zinciri sahibi kardeşimizin hayatını bakkal dedesininkinden ayıran tek şeyin lüks olduğu, masraf olduğu yerde duruyoruz hala.

    treni lokomotif çeker. batı burjuvazisi kendi toplumunun lokomotifi olmayı, bunu yapacak sanatçı-bilimadamı zümresini kendi yanına çekmeyi başarmış ve toplumu bir yere götürmüştür; toplumsal gelişmenin mekanizmasına böyle de bakmak mümkündür.

    işte bunun için daha pahalı yaşamayı bir hayat tarzı edinmek zannetmek tam da bizim az gelişmişliğimizin bir tanımıdır.

    not: burada yeni hiçbir şey söylenmemiş gibi görünüyor olabilir, tam da gerekli ve uygun olduğu başlığın altında bir boşluk vardı, naçizane doldurmaya çalıştım.
  • batı ülkelerinden olmayan toplumlara özgü yoksulluk ve ekonomik bakımdan gelişememe durumudur. gelişmiş ülkelerin sömürüsüne maruz kalındığından sonsuza dek devam etme ihtimali son derece yüksektir. az gelişmişlikten kurtulabilen bir topluma henüz rastlanmamıştır.

    (bkz: bilen varsa beri gelsin)
  • az gelişmişliğin tanımlanması ve ölçülmesi oldukça güçtür. bu amaçla oluşturulan ölçme yöntemleri de genellikle yetersizdir. nobel ekonomi ödülü sahibi simon kuznets, az gelişmişliği tanımlarken üç temel kritere göre bir ayırım yapmıştır.

    bunlar az gelişmişliğin uluslararası gelişme farklılıklarına göre, ekonomik kaynakların kullanım durumuna göre, bireysel ve toplumsal temel ihtiyaçların karşılanmasına göre tanımlanması ve ölçülmesidir.
hesabın var mı? giriş yap