az kaldı *
-
(bkz: hala gelmedik mi) sorusuna verilen en kısa ve öz cevap
-
hemen akabinde "ne kadar az kaldı" sorusuyla karşılaşılabilecek kelime grubu
-
(bkz: uf)
-
insanın kendisine dönüp dönüp tekrarladıgı ama aslında zamanın çok zor gectigini belirten cümle.
-
kalan zamandan bagimsiz olarak da kullanilabilen teselli cumlesi.
-
bir aşık mahzuni şerif türküsü..
bu kavgada kim yürüdü kim döndü
esamemiz okunmaya az kaldı
bu düğünün sonu mutlak gelecek
al kınalar yakınmaya az kaldı
yıllardır uyuyan gözlerim uyan
görülmez dünyada uykuya doyan
isırıp ısırıp geçip havlayan
köpek bizden sakınmaya az kaldı
akıllının biri çok kurdu pusu
bizi pestil etti hayat kaygusu
bunca emektarın çıplak yavrusu
çifte kuşak takınmaya az kaldı
kara çuldan kemer olmaz bellere
hak istese tüy verirdi kellere
bir zaman gelirki dertli tellere
keyfli keyfli dokunmaya az kaldı
insanın kanından yiyip içenler
beyler sofrasında yüksek uçanlar
izini kaybedip vurup kaçanlar
arkasına bakınmaya az kaldı
mahzuni sözlerim nedense katı
doğunun kardaşı olmadı batı
gözü küllü anadolu ırgatı
allah deyip yekinmeye az kaldı. -
bundan bi kaç sene önce az kalmıştı benden vazgeçecektin ve biz yine arkadaş olabilecektik, olmadı. az kalmıştı beni gerçekten sevecektin; ama gerçekten yani diğerini sevebildiğin kadar belki daha fazla, olmadı. az kalmıştı seni sevebilecektim kendi geçmişimi de senin geçmişini de yok sayıp sevebilecektim, oldu; ben seni sevdim sonra yine bekledim, az kalmıştı düzelecektin; ben öyle çok sevecektim ki seni yaraların iyileleşecekti sen yeniden sevmeyi hatırlayacaktın, kısmen oldu ben seni öyle çok sevebildim ama sen hiç iyileşip de gerçekten sevemedin beni. az kalmıştı hayatlarımız düzene girecekti ve bu düzenin içinde bi var bi yok olan o sevgin de düzene girecekti, olmadı. az kalmıştı bana geri dönecektin biz bi kaç ay içinde kendimizi toparlamış olarak ve birbirimizi daha çok severek devam edecektik birbirimizin olmaya, olmadı; sen çoktan başkasının olmayı seçmiştin. az kaldı şimdi sensizliği net kabullenmeme bu kez gerçekten belki de sadece sensiz öleceğimi, başkasının çocuğunun annesi olacağımı, her sabah yanımda sen olmayan bi adamla uyanacağımı kabullenmeme az kaldı. az kaldı nolursa olsun hiç beni terketmeyecek bu hissi, kime ne hissedersem hissedeyim seni sevmekten vazgeçmeyecek, hep senle atacak bu kalbi sanki normalmiş gibi kabullenmeye ve kabul ettirmeye az kaldı...
-
bir öngörü. bir vaat. bir uyarı. bir geçiştirme lafı. duruma göre anlam değiştirebilen çok yönlü bir cümlecik.
hedefe yaklaşıldığını haber verir. rahata, huzura, özlenene kavuşalacağını müjdeler. sabrın her an taşabileceğini bildirir. veya verilecek cevap olmadığında, açıklayıcı bir cevap vermeye gerek duyulmadığında devreye girer. çok kullanışlı. ısrarla isteyin. az kalmış olabilir, tükenmeden alın. -
kafamı karıştırıyor bu iki kelime, hep. az kalan nedir? zaman mı? zaman azalır mı ki? gittikçe azaldığını görür mü gözlerin hiç? çay kavanozuna bakıp; “çay az kaldı” demek gibi, yavaş yavaş tükendiğini görebilir misin zamanın? bana pek olmaz bu, belki bu yüzden kafam karışıyor. ancak, zamanı -eşit veya değil- belli aralıklarla bölersek, o zaman mümkün olabilir bu diyorum. her aralık arasında kalan zamanı gözlersek, bir sonraki zaman dilimine yaklaştıkça mevcut zaman dilimi az kalmış gibi gelebilir. ama bu durakların sonu yok ki aslında, başka bir durak var ileride. sonra başka bir tane. zaman azalmıyor da, biz o böldüğümüz sınırlara, duraklara, aralıklara yaklaşıyoruz ancak.
“az kaldı” dendiğinde aklıma genellikle "zaman" gelmiyor işte bu yüzden. bambaşka bir hikaye canlanıyor gözlerimde;
zaman sonsuz akıyor ya hani. önünde, arkanda, içinde, dışında... beklemeden akıyor. onun da işi bu. sen de ilerliyorsun, duruyorsun, düşüyorsun, bekliyorsun, kalkıyorsun, koşuyorsun, yüzüyorsun onunla... senin de işin bu. bu sırada; eline ne geçerse, ne takılırsa gözlerine, ne dolanırsa saçlarına, neye tutunmuşsan, neye dokunmuşsan, neyi öğrenmişsen, neyi merak etmişsen, neyi duymuşsan, neyi tatmışsan, neyi sevmişsen, neyi biriktirmişsen, neyi keşfetmişsen... doldurmuşsun ceplerine, çantana, poşetlere, avuçlarına, ayakkabılarının içine... zaman akıyor dedik değil mi? işi bu dedik değil mi? işte o durmadan akıp giden zaman; yavaş yavaş eksiltiyor senin özene bezene topladıklarını, sen farketmeden çalıyor kendine, akıntısına katıyor, inceltiyor, seyreltiyor, ve yavaş yavaş bitiriyor... sense, soluklanmak için durup da yokladığında üzerini, o zamana kadar biriktirdiklerini; bir bakıyorsun ki az kal-mış.
işte o anda istemsiz bir; “az kaldı” dökülüyor dudaklarından, gözlerini akıp giden zamana dikmişken. bunu duyan masum bir görgü tanığı da; zaman’la konuşuyorsun, bunu ona söylüyorsun sanıyor.... kulaktan kulağa böyle anlatılıyor sonra bu hikaye, ve sen de az kalan şey zaman sanıyorsun. -
kaldı diyorsak duruyoruzdur sanki.
azalmaz ki o zaman! yoksa "kalıyor" mu demeliydim?
böyle mi kalmalıydım?
daha diyorsam kalmıyordur da zaten;
elimde kalanla yolun kalanı ters orantılıdır bu yüzden...
az daha varacaktım.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap