• sene-i devriyesi yaklaştıkça zorlaşan duygu.
    yeğenim yoğun olarak yaşıyor.
    yavrum benim kuzum ne kadar zaman geçirdin ki özlüyorsun! o asık suratlı, nemrut adamı mı özlüyorsun? yapma, etme!

    yeğen kişisi: - evde arabayla oynuyorduk ama babamla!! onu özledim!!

    bozağa düğümlenen anlar...
  • yıllardır dizinin dibinde olduğu halde sadece bayramdan bayrama öpersin. baba nasil sevilir bilemezsin çünkü. yaş ilerledikçe daha çok ihtiyaç duyarsin,aynı zamanda daha da kırılırsın. babana sarıldın mi sen hiç? ben sarılmadım ama üstü hep sigara kokar bilirim. yüzüne dokunmadım ben hiç. sakallı veya sinekkaydı suratında ellerimi gezdiremedim. sabah uyandığımda hiç "günaydın babacıım yok mu kızına bi öpücük " diyemedim ben. çünkü çok yıprattın baba kızını. çok kırdın bu küçük kızını sen. büyüdüm baba. günler geciyor,aylar yıllar geçiyor baba. ne zaman öpeceksin bu kızını? ne zaman alacaksın kollarının arasına. vakit gec olmadan öp beni baba. zaman bir su gelip geçiyor çünkü.
  • baba sevgisine henüz gelmişlerden gözlerini kaçıranların uzaya düşürdüğü ilahi, bu eksik çağa dur demenin sesidir.

    savaştaki deniz
    pasifik adalarına atladı atlayacak diye,
    uzun bacaklı
    bir kuş havalandı diye
    bir baba sınırı daha geçildi.

    özlememin uzvu bu kadar güzel olmayadursun,
    devlet gözetiminde
    sorsalar latince kucaklaşmak nedir diye:
    ellerimi bulamazdım.

    ellerimi bulamadım,
    el sıkışmadık,
    kimse kimseye bir şey
    sormadı fakat babamla
    kucaklaşmamın latincesini buldum:
    sic transit gloria mundi
  • en çok düğün,nişan,kız isteme gibi merasimlerde hisseder,yastığa başını koyduğunda hayatın geri kalanına 1-0 mağlup başladığını kabullenirsin.
  • ya sesini duymak istersem.. ya canım yanına oturmak isterse..
  • iki hafta oldu henüz sen gideli...

    sanki kardeşim ve ben ve annem
    birer tuğla gibi,
    yokluğunda yıkılan bir duvar artığı.

    nasıl bağlamışsan bizleri,
    öyle bağlıymışım ben sana.

    çok canım acıyor,
    içimi çok fena yaktın.

    görünmez başka bir duvar ise
    ayrıca aramızdaydı biliyorsun.

    son deminde ortak yaşantımızın
    oyuk oyuk çökse de,
    nasıl bir zırhmış sana bu harabe
    şimdi çok daha net
    görebiliyorum.

    o ait olduğun zamanlar
    ve her biri koca bir temel taşı gibi
    yığılmış üst üste yaşadığın
    zorluk ve sıkıntılar.

    şimdi o duvara yeterince güçlü,
    bir o kadar cesur bir şekilde
    girişmemiş olmamı sorguluyorum -
    acıyor yüreğim bu kabullenilmiş yenilgiye.

    oysa merhametin,
    şefkatin,
    dağlar denizler kadar sevgin,
    başka bir sürü güzel taşla birlikte
    duruyorlar bir kaç kutuya sığmış
    bir şekilde hemen yanı başımda...

    düşünüp yokluyorum,
    hiç bu kadar uzun süre
    konuşmamışlığımız olmamış.

    hani diyorlar ya
    hayat devam edecek diye,
    evet ediyor.

    yuttuğum bir taş oldun
    öyle boğazıma takılı...

    kardeşimle yerleştirmesek seni
    o daracık ve karanlık odaya,
    yıkılan bu harabe duvarın
    kalıntıları misali,
    dizmeseydik o taş levhaları üzerine;
    kimse inandıramazdı emin ol,
    inan hiç kimse -
    gittiğine.

    koymasaydım seni oraya
    kendi ellerimle,
    evet belki daha kolay
    devam edebilirdi hayat.

    hiç fotoğrafı olmadı
    o lanet günlerin.
    nereden bilebilirdim
    aklıma kazınacağını...
    hatırlamak istediğim sen
    şimdi fotoğraflarda,
    kaçınmak istediğim o anlar ise
    çakılmış birer çivi gibi
    ruhuma ve aklıma.

    kalbim kor olmuş bir kömür
    ortasına göğsümün çakılı..

    bunca keşke
    ve bunca bıraktıkların
    yarım kalan ve yapılamayan.
    şimdi o üstüne dizdiğimiz duvarın
    tam altındayım ben.
    lanet bir sihrin tesirindeyiz sanki -
    tam bir kaçı yıkılmışken
    bu sefer kendimi buluyorum
    başka bir tanesinin içinde.

    tam da adın gibi
    oldu hayatın.
    acı çektin ve
    bir yusuf da sen oldun
    ve bir de yusuf geçti
    bu dünyadan.

    duvarlarla ayrıldığımız
    bu devam eden hayat,
    kör olsun işte, evet,
    biliyorum;
    hepsi bir yerde yazılı.

    şimdi kendi kovuğumda
    senden, sesinden ve şefkatinden ayrı,
    söylüyorum sufle edilenleri
    ve oynuyorum bana biçileni...

    baba demek istiyorum her an,
    sesimi duyabilsen keşke.
    özlemin bir bıçak oldu.
    hayat devam ediyor, evet;
    sen göğsüme saplı bir acı.
  • 9 sene oldu
    geçmiyor geçmeyecek
  • hiçbir şeye benzemez. yürek yakar, kavurur. o büyük boşluk hiç dolmaz. özlediğin için ağlarsın, bir daha göremeyeceğin, sesini duyamayacağın için. bazen ağlamaya mecalin olmaz, kendini ağlamaktan bile sakınırsın, özlemini daha çok hissedersin çünkü o zaman. ama onun için ağladığında da onu o kadar çok düşünür ve gözünün önüne getirirsin ki, bir nebze özlemin dinecek gibi olursun. aslında hayaline sarılmaktan başka bir şey değil. sesini, gülüşünü, varlığını, sohbetlerini deli gibi özlersin. yüreğin yanar, kavrulur ama söndürecek bir damla su bulamazsın. tek tesellin belki seni görüyor, belki bazen ruhu yanına geliyordur diyedir. tek tesellin belki biraz huzur yüzü görmüşse diyedir. başka türlü ne diner, ne azalır. o özlem içinde öylece yumruk gibi durur. beklenmedik bir anda patlar, göz yaşını sel eder. kavrulur da kavrulursun. bitmez, son bulmaz bir özlem bu…
  • yarın tam 2 yıl olacak bunu derinden hissettiğim.
    çok acayip ama insanlar sanki öldü üzüldün bitti gitti gibi algılıyor normal karşılıyor. çok acayip ben bunu o acıyı yaşamamış olmalarına bağlıyorum. ya da gerçekte babalarını sevmemelerine.

    sen her ne kadar normal hayatını sürdürüyor gibi görünsen bile hayatın eskisi gibi değil ki. her gün eksik uyanıyorsun güne. gün içinde defalarca kez böyle olmasaydı diye düşünüp farklı senaryolar kuruyorsun kafanda. bir şey oluyor aaa babama söyleyeyim babama sorayım diye geçiriyorsun içinden sonra öylece beynin donuyor bir an. yarın iki yıl olacak ve senin hala yasta olduğunu anlamıyor insanlar. çok acayip geliyor bu bana. anlayamıyorum.
hesabın var mı? giriş yap