• en zor kısmı, babam hep derdi ile başlayan cümlelerdeki öznelerden biri olabilmektir.

    geçenlerde farkettim, 4 senedir babayım, oğlanın hayat felsefesi olarak benimseyeceği kallavi bir laf etmişliğim yok. kendi babam da dahil incelediğim tüm babalarda yaptığım gözlemler sonucunda farkettim ki, bu seviyeye ulaşabilmek için, ya ağzıma pelesenk olmuş bir atasözü olmalı, ya da yaratıcılığımı kullanmalıydım. atasözü olayında hiç şansım yoktu, çünkü oğlanın büyüyünce arkadaşlarına "babam hep 'ben diyorum antartika, sen diyorsun gel götüme mantar tıka' derdi" demesini ve bu lafı hayat felsefesi olarak benimsemesini bekleyemezdim. hayır, çocuğa da yazık. dolayısıyla yaratıcılığımı kullanmaya karar verdim.

    geçen gün, benim oğlan annesini oturarak işerken görüp, "anne istersen benim bibimi kullanabilirsin` : evet, dedi bunu`" şeklinde duygusal bir replik kullandığında, aha işte kallavi laf etmenin tam zamanı dedim, aldım karşıma konuşmak için. "oğlum, hayatta insanlarla herşeyini paylaş ama boşaltım organlarını paylaşma" diyecektim ancak diyalog, "evladım, insanların burnuna kalem sokulmaz" şeklinde neticelendi. akılda kalır mı? sanmam. bu arada merak edenler için söyleyeyim, oğlan o lafı dediğinde elbette çok duygulandık. bu kadar fedakar bir çocuk yetiştirdiğimize inanamadık. ancak hala anlamış değilim, bizim sülalade tek bir "misafire çük gösterme" ritüeli gözlenmemişken, göstermenin bir sonraki aşaması olan paylaşma bilincine bu çocuk, bu yaşta nasıl sahip oldu hayret ediyorum.

    neyse konumuza dönelim. çocuğun hafızasına kazınacak ve beni diğer klasik babaların seviyesine taşıyacak o kallavi lafı söylemek için fırsat kolluyordum, derken fırsat ayağıma geldi. bizim oğlan "ben büyümek istemiyorum, beni yemeğe çağırmayın artık" diye dolanıyordu etrafta. "aha, bizim oğlan hayatın zorluklarını algılamış, hep çocuk kalmak istiyor. dur şuna okkalı bir laf edeyim de, hayatı boyunca unutamasın" diye düşünürken, yemekte pırasa olduğunu öğrendim. sustum. ben de yemedim zaten.

    anladım ki oğlanın yaşı daha küçük, ama ilerisi için hazırlıklı olunmalı. araştırmalarım devam ediyor.

    ahanda buldum, "ne olursan ol, bi yerde masa sahibi ol". evet evet, iyi oldu bu iyi.
  • çok şımartıyolar diye, disiplin sağlamak amacıyla, çocuğun karşısında otoriter gözükmeye çalışmak. zamanında osuruğunu yakmaya çalışmış bir insan olarak, ne kadar başarılı oluyorum, orası meçhul.
  • doğum için eşini hastaneye yatırıp doğumu bekleme sırasında başlar bu zorluklar. bazıları için beklemek o kadar zor ve sıkıcıdır ki o zahmete katlanamaz bile. eşinin sezaryen olmasına karar verilir ve telefonla bildirilir "ben eşimin sezaryen olmasını istemiyorum" diye itiraz eder. gerekçeler anlayabileceği şekilde açıklanır ve lütfedip kabul eder. ardından "benim hastaneye gelmeme gerek var mı?" diye sorar. neyse poposunu kaldırıp hastaneye gelir, ameliyata girmeden önce eşiyle görüşür. bu seferde "beklememe gerek var mı?" diye sorar. "evet" cevabını aldıktan yarım saat sonra da "baba" olur.
  • oğlunuzun kanser olduğunu öğrendiğinizde, aradan 2 ay geçmeden zatürre olabilirsiniz mesela. hastaneye yattığınızda, tahliller sizin de kanser olduğunuzu gösterebilir. aylarca hem onun için endişelenip hem kemoterapiye girebilirsiniz.
    tüm bunları 5 sene boyunca çocuklarınızdan gizlemek ve bu süre boyunca yaptıkları her şımarıklığa katlanmak zorunda kalabilirsiniz.
    yaşadığınız şehri değiştirir, bir garip memur olduğunuz halde çocuklarım okusun diye emeklilikten sonra bile haftada 60 saat çalışabilirsiniz. bulduğunuz işlerden biri 700 km uzakta olabilir, bir sene git-gel yapabilirsiniz.
    çocuklarınızın yaşı 30 a da gelmiş olsa, henüz kucağınızda bir torun, yanaklarından bir ısırık alamayabilirsiniz. yeğenlerle yetinmek kalıverir size.
    üstelik bilemezsiniz, öngöremezsiniz tüm bunları. herkes baba olabilir değil mi..ama işte "baba" olmak bambaşka birşeydir.
    herkes anneler sanıyor ya sadece, tanımamışlardır bizim evdekini.
    bundan değil, ben hala bu yaşımda babamın kollarında uyuyabiliyorsam, çok daha öncesinden içindeki insanlığı, iyiliği hissetmemiz; sonradan tanıştığımız nice babalara bakıp da, ne babalar var dememizdendir.
hesabın var mı? giriş yap