• naksibendiyyenin kurucusu.

    buhara yakınlarında kasr-ı arifan'da dünyaya geldi, çok küçük yaşta tasavvufî hayatın içine girdi. hacegân tarikatı şeyhlerinden semmasî onun manevi terbiyesini müridi emir külâl'e havale etti.

    kendisinden çok önce vefat etmiş olan abdulhalık gocduvanî tarafından yetiştirildiği kabul edilir.

    (bkz: üveysiye)
  • asıl adi seyyid muhammed bahauddin olan ve naksibendiyyenin kurucusu.1318 ile 1389 yillari arasinda yasamiştir.buhara da ölmüş ve buhara yakınlarinda dogmuş öldügü köye gömülmüştür.
  • "bir sabah bahauddin nakşibend elinde büyük bir sırıkla buhara'nın en büyük çarşısına vardı. çarşının ortasında haykırmaya, naralar atmaya başladı. böylesine şöhretli ve itibar sahibi bir kimsenin meydanda bağırması herkesi çok şaşırtmış, acaba neler oluyor endişesiyle insanlar nakşibend'in çevresinde toplanmaya başlamışlardı.

    yüzlerce insan toplanmış ve bu durumu neye yoracaklarını bilmez haldeyken bahauddin elindeki sırıkla satıcıların sergilerini devirmeye, tezgahlarını kırmaya, esnafın barakalarını yıkmaya girişti. bu öfke dolu ve anlaşılmaz davranışını bütün çevresi meyveler, sebzeler ve mallarla dolup kendini kımıldatamayacak hale getirmesi zamanına kadar devam ettirdi. sonra da sakince evine çekildi.

    buhara emiri derhal bahauddin'in evine bir temsilcisini gönderip vakit kaybetmeden yaptıklarının hesabını vermek üzere kadı'nın huzuruna gelmesini bildirdi. bahauddin bu temsilciye şunları söyledi:

    "mahkemede bütün fıkıh âlimleri, ileri gelen vükela ve vüzera, ordu komutanları ve şehrin en önemli tüccarları hazır bulunsun." emir, danışmanlarının da düşüncesine başvurarak bahauddin'in delirdiğine kanaat getirdi. onu bimarhâne'ye kapatma kararı vermeden önce, kendine bir şans tanımak ve âdil bir neticeyi hâsıl edebilmek kaygısıyla emredip bahauddin'in mahkemede hazır bulunması isteğinde bulunduğu makam sahibi kişileri çağırttı. herkes toplandıktan sonra bahauddin yargı yerine girdi.

    "bahauddin hazretleri" diye söze başladı emir, "şüphem yok ki burada niçin bulunduğumuzun farkındasınızdır. ve bizlerin bu toplantıyı niçin gerçekleştirdiğimizi biliyorsunuz. o halde lütfediniz ve söyleyeceğiniz ne ise onu bize bildiriniz." bahauddin nakşibendi'nin cevabı şöyle oldu: "hikmetin bab-ı âli'si! herkes bilir ki bir insanın davranışı onun kıymetinin de bir işaretidir. fakat bugün öyle bir noktaya geldik ki bir insan iç dünyasında vasıl bulunduğu makam ne olursa olsun, kendi kıymetini belirtebilmek için belirli bir davranışta bulunması yetmiyor. insanlar iç dünyalarındaki zenginliği dışa vurmak, kendi kıymetlerini ortaya çıkmasını ve taktir edilmesini sağlamak için fazladan birşeyler yapma ihtiyacı duyuyorlar. buna mukabil, eğer bir insan kötü, çirkin bir davranışta bulunursa, onun yaptığının kötü ve çirkin olduğunun anlaşılması için fazladan bir kavrayış gerekli olmuyor."

    emir, "bizlere öğretmek istediğini henüz yeterince anlayamadık." deyince bahauddin nakşibend şunları ekledi: "her gün, her saat, her insanın içinde öyle düşünceler ve öyle tatminsizlikler beliriyor ki, eğer yolunu bulacak olsalar, bu insanların hepsi, benim bu sabah çarşıda yaptığım işe benzer bir davranışı ortaya koyacaklar. benim sizlere öğretmeye çalıştığım şudur ki, insanların birbirlerini anlamaya çalışmakta gösterdikleri noksanlıkların sebep olduğu bu düşünce ve tatminsizlikler tek tek bütün insanlar üzerinde olduğu kadar cemaatimiz üzerinde de yıkıcı ve geriletici tesirler icra ediyor. anlayışsızlıktan doğan bu tahribat belki benim çarşıyı harab edişimin seviyesindedir ve belki de daha fazladır." "öyleyse" diye sordu emir, "nedir meselenin çözümü?"

    "çözüm" diye cevap verdi bahauddin nakşibend hazretleri, "insanların iç dünyaları itibariyle terakkilerinin sağlanmasıdır. onların kaba ve yıkıcı tavırlarını müesses alışkanlıklarla önlemek, bastırmak ve eğer kabalık ve tahripkârlık göstermiyorlarsa onları takdir etmek çözüm değildir." "
  • görkemli adı şöyledir: mevlânâ ve seyyidünâ imâmu’t-tarîkati el-hâce muhammed behâuddîn şâh-ı nakşibendî el-buhârî (kuddise sirruhu)

    "hakikatler madeni, dinin mesnedi, hidayet imamlarının reisi, sâliklerin mürebbîsi, usûl-furû‘ ve aklî-naklî ilimlerin sahibi, âsâr ve huzur kaynağı, ulvî makâmâtın umdesi, her lahza ilahi aşkı gönüllere nakşeden tarikat-ı nakşibendiyye’nin imamı ve on altıncı altın halkasıdır.

    kemâlâtının vasfedilmesi mümkün olmayan bir zattır. irşad tacı onunla süslendi, himmet meşaleleri onun muhammedî sırlarıyla desteklendi. hâcegân denilen mukaddes yol onunla nakşibendiyye oldu.

    o, ilim ve marifet pınarlarından atadan ahfâda kâselerle kana kana içti. doğunun ve batının gönlü onunla sürur buldu. allah sevgisini kalplere nakşettiği için kendisine nakşibend unvanı verildi. buğday tenli, uzun boylu, uzunca sakallı ve güler yüzlüydü. mübarek boynu nur gibi parlardı. hicrî 718 (miladi 1318) yılının muharrem ayında doğdu. arkasında birçok velî bırakarak 3 rebîulevvel 791 (2 mart 1389) pazartesi günü vefat etti."

    alıntı
hesabın var mı? giriş yap