43 entry daha
  • sivil hayatta camcılık ve züccaciye işleriyle uğraşmış, mercek ustası monist filozof.
    rene descartes ve gottfried wilhelm leibniz ile birlikte kıta üçlüsünün ikinci ismidir. bunlara karşı ada üçlüsü denilen üç ampirist filozof ise, george berkeley, john locke ve david hume'dur.

    spinoza, descartes'ın adıyla anılan kartezyanizm ekolündendir. kıta felsefecisi olduğunu zaten söylemiştik. onu özgün kılan ise; descartes'taki ruh ve beden ayrımını temel alan düalizm fikrine karşı çıkarak, varlığı tek bir töze indirgemesidir. o töz de tanrı'dır.

    bu, islam tasavvufu'nda önemli ve aykırı bir ekol haline gelmiş olan vahdet-i vücud inanışının hemen hemen aynısıdır. her şey tanrıdandır, ve aslında her şey tanrı varlığının bir parçasıdır. şu halde, kainatta gördüğümüz her şeyin içinde tanrı vardır, o halde bu "her şey" de tanrı'dır.

    kafa karışıklığına yol açmadan, basitçe devam edelim. varlığın tek bir töz olması, pek çok sorunu da beraberinde getirir. mesela bu görüşe karşı çıkan pek çok doğulu ve batılı düşünce insanı, bunu şiddetle eleştirmiş ve hatta doğrudan şunu sormuştur: "o zaman sıçtığımız boka da tanrı demeliyiz".

    evet, ona da tanrı demeliyiz monist öğretiye göre. tanrı için hayır veya şer yoktur, iyilik veya kötülük de. bunlar hep izafi kavramlardır çünkü. uzun ve kısa gibi; nefret ve sevgi gibi. bu kavramlar, metafizik evrende herhangi bir karşılığa tekabül etmezler. mesela tanrı için en, boy, derinlik veya zaman gibi fiziksel boyutların da herhangi bir anlamı yoktur. şu halde bize kerih gelen ve yüzümüzü ekşitmeye neden olan bok ile çok değerli bir taş arasında metafizik bakışla hiç bir fark yoktur. bunlar, tamamen bizim fizik alemimize ait duyumsamalardır. dolayısıyla der monist öğreti, sizin boktaki tanrısallığa baş kaldırmanız, aslında yalnızca basit bir fizik yanılsamadır. çünkü tanrı katında altın, zümrüt, çamur ve bok aynı şeydir. bunlar, yalnızca bizim gözümüzde değer açısından farklıdırlar.

    daha sonra immanuel kant'ın felsefe dünyasına armağan edeceği o meşhur nomen alem - fenomen alem ayrımını da yapar spinoza. ve der ki, fenomen alem, yalnızca tanrının bir tek iradesinden ibarettir. nomen alem ise, bizzat tanrı'dır.

    spinoza'ya yapılan pek çok büyük itiraz daha vardır elbette. ama bunlardan en başta geleni, kötülük problemi ve teodise başlıkları altında daha evvel bu sözlükte işlenmiş olan karşıçıkış ve bundan başka da insana ait olan günah sorunsalıdır.

    kötülük problemi, kendi başlığı altında incelenmiş olduğu için bunu burada yeniden işlemek istemiyorum. zaten bu problem, daha çok spinoza değil, david hume felsefesinde önemli yer tutar. dolayısıyla, o konuya girmeyelim. ama, oraya da bir göz atayım diyenler için de;
    (bkz: kötülük problemi) ve (bkz: teodise)

    şimdi, spinoza'ya bir reddiye olarak asıl konu olan günah sorunsalına eğilelim. şöyle ki; spinoza'ya göre varlığı oluşturan ve ona öz teşkil eden tek töz tanrı'dır ve bütün alem onun yalnızca bir cüz'üdür. bunu daha önce de konuştuğumuz üzere, insan dahil, kainattaki her şey ama her şey özünde bir tanrısallık barındırır. burada akla gelen ise, insan ve günah paradoksudur. böylesine tanrı özünü içinde barındıran ve aslında kendisi de bu manada tanrı'nın bir fiziksel yansıması olan insan, nasıl olur da günah işler? sonra, eğer bu monist öğreti doğruysa, şeytan'ın fonksiyonu nedir? spinoza ile vatikan'ın papaz olduğu nokta da budur işte. öyle ya, o zaman şeytan insanı değil, bizzat tanrı'yı yoldan çıkarıyor. bu, bütün semavi dinlerin en temelkoyucu hükümlerini kökünden dinamitleyen bir öğretidir.

    spinoza'yı felsefe dünyasına tanıtan ve onu önemli kılan ana noktalara kısaca temas ettiğimi düşünüyorum. tabi ki böylesine kapsamlı bir filozofu bir tek entryde anlatabilmek olası değil. ancak, şimdilik aklıma geldiği kadarıyla, spinoza'nın en temel görüş ve öğretileri bunlardır.
357 entry daha
hesabın var mı? giriş yap