*

  • aka avrupa hun devleti

    siyenpiler ile yaptıkları savaşları (220) kaybettikten ve asya'daki büyük hun imparatorluğu dağıldıktan sonra hunlar'ın bir kısmı dinyeper nehri ile aral gölü doğusu arasındaki bölgeye yerleştiler ve dördüncü yüzyılın ortalarına kadar orada yaşadılar. bu târihten itibaren batı'ya akın etmeye başladılar.
    doğu'dan batı'ya doğru uzanan hun akınının yerinden yurdundan ettiği birçok kavimler böylece batıya itilerek roma imparatorluğu topraklarını altüst ettiler. kuzey karadeniz'den ispanya'ya kadar her taraf allak-bullak oldu. avrupa'nın etnik manzarasını değiştiren bu büyük hâdiseye tarihte "kavimler göçü" denir.
    dördüncü yüzyıl'ın sonunda hunlar batı'da tuna'yı geçerek balkanlar'a indiler, doğu'da da kafkaslar'dan anadolu'ya girdiler. bu ikinci akıncı kolu güney anadolu'dan suriye'nin akdeniz kıyılarına ve kudüs'e kadar yıldırım hızıyla ilerledi. sonbaharda aynı yoldan azerbaycan'a döndü. roma imparatorluğu bu akından o kadar şaşırmıştı ki, her tarafta hunlar hakkında akıl almaz hikâyeler anlatılıyordu. batı'da ise balamir'in oğlu ildiz'in komutasındaki hun süvari birlikleri bizans imparatorluğu'nu barışa zorladı, batı roma imparatorluğu ise kendi ülkesini talan eden barbar kavimler (gotlar, vandallar, burgondlar, saksonlar vs.) karşısında hunlar'la anlaşma yoluna gitti.
    hun imparatoru rua'nın 434'de ölmesi üzerine devletin başına attila geçti. attila'nın hükümdarlık devri avrupa hun imparatorluğu'nun altın çağıdır. o târihte hunlar volga nehri'nin doğusundan bugünkü fransa'ya kadar olan bölgeye hâkim olmuşlardı. idareleri altında çeşitli türk boyları da dâhil olmak üzere tam kırk beş kavim yaşıyordu ki, bunların çoğu şimdiki avrupa milletlerinin dedeleridir.
    attila 451 yılında batı roma imparatorluğu topraklarının bir kısmı üzerinde hak iddia ederek (roma prensesi ile nişanlıydi) harekete geçti. romalılar o zaman hunlar'ın kovaladığı diğer barbar kavimlerden de topladıkları kuvvetlerle iki yüz bin kişilik bir ordu kurup paris yakınlarında attila'nın karşısına durdular. atilla'nın ordusunda da hunlar'ın yanısıra başka kavimlerden yüz bine yakın asker vardı. orleans yakınında bütün bir gün yapılan savaşta her iki taraf on binlerce kayıp verdiği halde kimin yendiği belli olmadı, ama gece olunca romalılar ve müttefikleri savaş alanından çekildiler. attila onları o sırada takip etmedi, geri dönüp ordusuna çekidüzen verdikten sonra roma'ya doğru yürüdü. po ovası'na geldi. roma'da halk korku ve panik içindeydi. senato, ne pahasına olursa olsun barış yapılmasından yanaydı. barış teklifini yapacak heyetin başında papa vardı: papa, hristiyan dünyasını kurtarmak üzere bizzat attila'nın huzuruna çıktı ve roma'nın kendisine boyun eğdiğini bildirdi. bunun üzerine barış yapıldı.

    attila 452 yılında 60 yaşında iken şüpheli bir şekilde öldü. yerine sırasıyla oğulları ilek, dengizik ve irnek, hun hakanı oldular. bu sonuncular önceki hun hakanları gibi başarılı olamadı. 470 yılında batı hun imparatorluğu artık dağılmıştı.
  • avrupa hun imparatorluğu diye de bilinir. en ünlü hükümdarı atilla'dır. roma'yı kuşatmış fakat almamışlardır. kavimler göçü'nü başlatan da yine avrupa hun devleti olmuştur.
  • macarlarin atalaridir ayrica
  • ilk kurulan devletlerden biridir...aslında bir imparatorluk olup dunyayı yerinden oynatmıstır...kavimler göçünü baslatmıslardır...en unlu hukumdarları da atilla'dır...ayrıca bizans ile ilk kez savaşan ve barış yapan türk devleti avrupa hunları'dır.
  • ortaokul ergenlerinin ve her daim ortaokul ergeni kalmaya azmetmiş insanların hakkında yazılanları okudukça* kabardan gurardığı*, halbüki gerçekte ne türk niteliğine haiz olan, ne devlet ya da imparatorluk vasıfları gösteren, olsa olsa bir kabile konfederasyonu oluşum. cidden belki de tarihte okutulan hiçbir vaka insanlara bu denli yüksek dozajda "büyüklük sanrısı" enjekte edemez. yanlışın, işin aslıyla telafi edilmek istenmemesi belki de sırf bu yüzdendir.

    osmanlı devleti ne derece bir türk devleti değilse, avrupa hunları da en az onun kırk misli türk değildir. anadolu'ya zamanında büyük kitleler halinde girmiş olan oğuzlarla, kısa vadede hiçbir organik bağları yoktur. uzun vadede ise ancak çıkış noktaları olan coğrafya noktasında ortak bir bağ kurulabilir. ki bu coğrafya da çin denizinden, hazar gölüne kadar uzanan bir sahayı kapsadığı için, aralarındaki kültürel ve sosyal ilişkilerin hangi boyutlarla sınırlı kalmış olduğu az çok tahmin edilebilir. tahminle sınırlı kalmak istemeyenler içinse mühim bir araştırma konusudur.

    ortaasya'dan kalkıp batı'ya doğru yaldır yaldır at koşturan bu insanların, avrupa kıtasında nasıl bir demografik dalgalanmaya neden olduklarını biliyoruz. bazen atlarının üzerinden günlerce inmeyen ve yerleşik hayata geçip üretmek yerine, savunmasız sınır yerleşimlerine muntazaman yaptıkları baskınlardan elde ettikleri ganimetle hayatlarını idame ettiren eski düzen artığı topluluklara sosyoloji biliminde "barbar" diyoruz. aslında bu barbar mefhumu üzerine birkaç kelam daha etmekte fayda var. çünkü insanların akıllarına çok yanlış şekillerde yer etmiş. bu sadece bize has bir yanlış anlamlandırma değil, bizden ziyade modern avrupa insanları da aynı dertten mustaripler. mesela halen bize yapılan barbar yakıştırması aslında sosyolojik bir cahillikten ileri gelir. insanlar bununla "zorba, kan dökücü, vahşi" gibi anlamlar ifade etmek isterler. ama dediğim gibi, sosyolojik açıdan "barbarlık" çok farklı bir kavramdır. cilalı taş devri, ve hatta çok daha öncesinden itibaren her topluluk ve daha sonraki dönemlerde toplum, belirli gelişim süreçlerinden geçerek bazı merhaleleri aşmıştır. işte "barbarlık" da bu gelişim merhalelerinden sadece biridir. ve nasıl ki her modern toplumun atası, vakti zamanında muhtelif mağaralarda kıçını binlerce yıl taşa silmişse, yine aynı şekilde her toplum bu "barbarlık" aşamasından geçmiştir.

    ama tarihi devirler içerisinde nasıl ki bir yerde demir çağı yaşanırken, aynı zamanda başka bir yerde daha henüz taş devri yaşanıyorsa, yani şimdi olduğu gibi nasıl ki bir ayağımız uzay çağında, ötekisi ise ham çarık, kıl çoraptaysa, hunlar avrupa'ya geldiklerinde de aynı tarihte farklı sosyoekonomik merhalelerde bulunan toplumlar karşı karşıya gelince, ister istemez çok yönlü çatışmalar yaşanmıştır. henüz attan inip yerleşik hayata geçme derdinde olmayan bu avrupa kıtasının yeni konuklarının ayakta kalmak için yapacakları tek şey, yerleşik toplumlara saldırıp ganimet elde etmekti, yani bildiğiniz çapulculuk. yalnız şu da var ki, o sıralar avrupa'da tek barbar nitelik gösteren topluluk hunlar değildi. modern anlamda avrupa ulusları henüz tarih sahnesinde olmadıklarından, avrupa'nın büyük bir kısmında da hunlarda olduğu gibi "barbarlık" evresi hakimdi. öte yandan yerleşik bir medeniyet kurmuş olan roma tüm bu göçebe kavimlerin hedef tahtası konumuna gelmişti.

    şimdi bu kavimlerin hemen yanı başında roma imparatorluğu gibi bir medeniyet varken, insan ister istemez bu göçebelerden tiksiniyor. ya arkadaşım bu nasıl bir yaşam standardıdır; atla ordan oraya koş, ok at, kılıç salla, tarkanlarla rush yap dur. lan sıkılmaz mısınız hiç? daha alfaben yok, haliyle edebiyat, bilim, felsefe hak getire. göçebe oldukları için mimari eser namına zaten ortada bir yapı yok. heriflerden geriye bir hükümdar mezarı kalmış olsa öpüp başıma koyacam, neylersin ki yüklü bir defineyle gizli yerlere gömüldükleri için o da yok ortalıkta. size hayvan diyecem, ama onlardan bile günümüze kalan en azından hatrı sayılır miktarda fosil var, demiyorum o yüzden. ama söyleyeyim, gözümde onlardan farklı değil bu ilkel topluluklar.

    buradan ortaokul, lise tarih kitaplarına selam ederim; vay efendim avrupa hunları romayı mağlup etmiş de, ertesi sene attila han italya'ya girdiğinde karşısına doğru düzgün ordu bile çıkamamış. b doğrudur, ama okuyan kişi de öyle bir intiba uyandırılır ki, sanki muzaffer türkler girmiş, italyanları hezimete uğratmış, falan filan. bir kere savaş tamamen attila'nın kumandanlık ettiği kavimlerle, roma generali aetius'un kumanda ettiği kavimler arasında geçmiştir. yani ortada kavimler ittifakı sözkonusudur. e tabi, özellikle orta ve kuzey avrupa'da bu kadar çok sayıda barbar kavim varken, yerleşik roma imparatorluğuna karşı verilecek bir mücadeleye kayıtsız kalınması beklenemez. attila'nın kumandası altında gepidler, ostorogotlar, skirler, rugiler, heruler, quadlar, thüringler, bazı süeb ve batı frank kabileleri bulunurken, diğer yanda roma tarafında ise romalılar, vizigotlar, burgundlar, almanlar* ve batı frank kabileleri saf tutmuş bulunuyorlardı.

    yani demek istediğim, attila kendi kavminin hükümdarı olmaktan öte, bir anda avrupa'daki neredeyse tüm çapulcu kavimlerin başı durumunda bulunmaktaydı. niye kendi tarihimize mâl ettik bu adamı anlamıyorum (macar tarihini okumadım, belki onlar da şuursuzca atlamışlardır, ki hakları vardır). yalnız tarihsel açıdan çok önemli bir misyonu deruhte etmiştir bu çapulcu güruhu; roma topraklarına yaptıkları ardı arkası kesilmeyen akınlar sonrasında roma imparatorluğu çökmüştür. ama asıl önemli olan, imparatorlukla beraber tarihsel miadını tamamlamış olan kölelik nizamının yerini, çıkış zamanında ilerici bir nitelik arz eden feodalizme bırakmasıydı. yani bu attila'nın önderlik ettiği göçebe kavimler, bi nevi solucanın toprak içinde sürünüp giderken açtığı oyuklarla, toprağın derinliklerinin hava almasını sağladıkları gibi bir iş yerine getirmişlerdir. zaten saprofit bakteriler bile ekolojideki karbon döngüsünün işlemesini sağlarken, bırakın bu şerefsizler de o kadarını yerine getirmiş olsunlar.

    bir tarihsel ve kavramsal tahrifatın daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. esen kalın..

    ekleme: bir de resmi tarihin olaya nasıl yaklaştığını açıklaması açısından şu köşe yazısının linkini vereyim. adam halen kabardan gurarıyor, bir de papa'ya aba altından sopa gösteriyor. helal olsun diyelim, ne denir ki başka?

    http://www.yenicaggazetesi.com.tr/…4&articleid=2403
  • atillanın roma üzerine yürüdüğü devirde papa birinci leo roma'da ikamet etmektedir. atilla'nın roma'ya yürürken po ırmağı kıyısında durması ve geri dönmesini kilise "sağ tarafında aziz peter, sol tarafında diğer ermişler papanın yanında belirerek barbarların yüreğine korku saldılar" şeklinde tasvir eder ve "yürü be papa efendimiz kim tutar seni" gazını kitlelere verir. ancak pek çok tarihçi po ırmağı kıyısında bekleyen hun ordusuna papa'nın "kayıtsız şartsız istenildiği kadar altın verileceği" sözünü gönderdiği konusunda hem fikirdir. netekim aynı papa ilerleyen yıllarda vandalların güney italya'dan ilerleyişlerine ve romayı fethetmelerine engel olamamıştır
  • atlı okçu'ları ile avrupayı dümdüz ederek kavimler göçüne sebep olan orduya sahip devlet.
    zaten o dönemki avrupa askeri açıdan hunlar ile başedemezdi.
    bir de bunun üzerine ata çıplak binen (binemediği için genelde piyadeye yatırım yapan) avrupa kavimleri ile üzengi teknolojisine sahip hun askerleri arasındaki güç farkı bu göç'ü hızlandırmıştır. üzengi tek sebep olmamakla birlikte öne çıkan unsurlardan biridir. ekonomik, demografik, siyasi ve askeri nedenler yanında bu teknoloji farkı da sonuçta epey etkili olmuştur.
    (bkz: ortaçağ/#11945288)
  • imparatorluktur.

    http://en.wikipedia.org/wiki/hunnic_empire
    http://en.wikipedia.org/…mpire#as_attila.27s_empire

    çoğu kaynak imparatorluk olarak kabul ettiği için imparatorluktur.

    kurucu unsurları türk kökenli kabilelerden ve hakanlardan oluştuğu ve aristokrasisi türk dili konuştuğu bir türk imparatorluğu kabul edilmesi doğal olan bir imparatorluktur.

    attila'nın ordularını batı roma topraklarından çekmesinin temel sebebi ise bu bölgede bulunan otlakların devasa hun savaş makinesinde anahtar rol oynayan binek hayvanlarını ve sürülerini beslemek için yetersiz büyüklükte olmasıdır.
    kısacası, attila ordusunu lojistik sebeplerle macaristan bölgesine çekmiştir. yok papa geldi de, ağladı da, attila aman diledi de çekildi kısmı tamamen romantik tarih yazıcılığının ortaya attığı bir hayalden ibarettir.
  • avrupada yol açtıkları etkileşimler çok karışık ve günümüzde anlaşılması zordur. varsayım olarak germen boylarıyla hem savaşmış hem kaynaşmış olduklarından bu günkü germen kökenli milletlerin ırksal olarak türklerle bağlantıları olması muhtemeldir. ironik bir biçimde hunların ani saldırı ve baskınlar ile toprak zaptetme politikası aynen 1. ve 2. dünya savaşında almanlar tarafından uygulanmıştır. almanlara bu dönemde diğer avrupa milletleri tarafından aşağılama amacıyla "hun" ve "hun soyu" adı takılmıştır.

    bazı tarihçiler hunları proto-türk olarak kabul eder ama yazılı kaynak eksikliğinden dolayı bir çok konu gibi bu da muallakta kalır.
    batı hunlarının atttila'nın ölümünden sonra etkisini yitirmesi sonucunda bölgelerinde üç baskın gurup tarih sahnesine çıkar. bunlar ;
    macarlar , hazarlar ve bulgarlardır.

    macarlar sanıldığının aksine türk yada hun soyundan gelmemiştir. hunların vurucu gücü olan atlı ordusunun ihtiyaç duyduğu , inanılmaz çok sayıda olan atları için iyi bir beslenme kaynağı olan macar diyarını özellikle zaptetmişler , zaman içinde esas ırk olarak fin kökenli olan macarlar hunlar ile kaynaşmıştır.
    hunlar bölgede gücünü ve baskısını kaybettikten sonra , muhtemelen onlardan öğrendikleri savaş teknikleri sayesinde uzunca yıllar güçlerini muhafaza etmişlerdir.

    hazarlar doğuya doğru geri çekilmiş , zaman zaman bazı güçlere paralı askerlik yapmışlardır. müslüman devletlere karşı son derece düşmandırlar. zaten en sonunda tarihin ilk ve son yahudi-türk topluluğu olmuştur. bu konu tartışmalıdır fakat en azından kabul gören hazarların yönetici sınıfının yahudi , halkın ise yahudi-şamanizm karışımı bir inanca sahip olduğudur.

    bulgarlar savaşmayı iyi bilen (hunlardan dolayı) başka bir baskın gurup oluşturmuşlar ve bunlarda paralı asker-devlet rolünü üstlenmişlerdir. zamanla slav baskıları ve asimilasyonu ile hristiyan-slav bir kimlik benimsemişlerdir.
  • 16 türk devleti içinde sayılan batı hun imparatorluğu, büyük hun imparatorluğunun (hiung-nu) kuzey-güney olarak bölünmesinden sonra kuzey bölgeleri yöneten panu adındaki kağanın devletidir. zira bu hunları, avrupa hunlarının ataları olduğunu kabul edenler de vardır.

    16 türk devleti içinde sayılan ve başka bir devlet olan avrupa hun imparatorluğu ise atilla ve oğullarının hükümdar olduğu balkanlar ve orta avrupada hüküm süren türk kağanlığıdır. yani, bu kağanlığa avrupa hunları demek daha doğru olabilir, literatürdeki karmaşıklığı önlemek için. öte yandan, avrupa hunlarının ataları yukarıdaki paragrafta bahsedilenler olsa da olmasa da avrupa hunları, türk kökenli halklardır. birşeyi değiştirmemektedir.

    ayrıca "hunharca öldürüldü" deyimindeki hunharca lafı avrupa hunlarından gelmekteymiş. yani vahşiyce, barbarca öldürüldü anlamında. bize hangi dilden geçti bilemiyorum.
hesabın var mı? giriş yap