• merhume, eski tip başkanı.
  • merhum tbmm milletvekili
  • parti baskani mehmet ali aybar'la sovyetler birligi'nin cekoslovakya'yi isgali* sonrasinda fikir ayriliklarina dusmesi, tip'i bolmus, 1970'de mehmet ali aybar ekibinin partiden kopmasiyla parti, behice boran'in partisi olmustu.. behice boran, sovyetler birligi'nin cekoslovakya'yi isgalini desteklemekteydi. soylemeye gerek var mi bilmiyorum..
    oldukten sonra, tbmm'de toren yapilip yapilmamasi tartismalari cikmisti..
  • cocuklugumdan hatirladigim sicak gulen ak sacli tek insan.
  • a$ağıdaki maddeler: türkkaya ataöv'ün 16 ekim 2004 tarihli cumhuriyet gazetesindeki kö$esinde behice boran'ın bilinmeyen yönlerini yazdığı yazısından derlenmi$tir.
    *abd'den doktoralı ilk türk bayan öğrenciymi$.
    *üniversiteye kadro yok denilerek alınmadığı için "hademe kadrosunda" görünüp hocalığa bile razı olmasına kar$ın "hademe kadrosu da yok" $eklinde reddedilince dönemin "milli eğitim bakanı"hasan ali yücel'e ba$vurdu ve doçentliğe atandı.
    *daha sonra sosyoloji bölümünde sosyoloji kürsüsüne gerek yok denilerek niyazi berkes - pertev naili boratav ve muzaffer $erif ile birlikte üniversiteden çıkarıldı.
    *üniversiteden atıldıktan sonraki ya$amının çoğunu mihri belli gibi i$siz olarak geçirdi.

    p.s.: aferin bize.
  • mina urgan 'ın hep olmak istediği; olamadığıdır.
  • türkiye sosyalist hareketinin en önemli ve saygin isimlerinden biridir. 70'li yillarin basina kadar türkiye'de sosyalit devrimin parlamenter ve barışçı yollardan başarılabileceği yolundaki sovyetik teorinin öncülüğünü yaptı. tip'in seçim basarıları ve siyasi etkisi de gelisen sol hareket içindeki önemini arttırdı. ancak 12 mart askeri müdahalesi ve 1971'de şili'de pinochet darbesi sonrasında bu anlayışın başarısızlığa uğraması türkiye sol hareketinde tip'in ve behice boran'ın etkisini giderek azaltmaya basladi. ancak behice boran adı, siyasi kimliği, ileri sürdüğü tezler, politikalar vb. bir yana sosyalistler arasında her zaman saygiyla anıldı. sevenleri arasında ak behice diye bilindi. ak behice, ona en çok yakışan tanımdi sanırım.
  • ilk ciddi köy araştırmalarını yapmıştır. saha araştırması'nın ne olduğunu uzun uzun anlatır kitabının önsözünde. sosyal yapı analizi dediğinde birileri çıkar nedir bu beton mu diye alay edermiş vakti zamanında. üniveristedeki cadı kazanları ile akademik hayattan uzaklaştırılır ama kendisi sorumluluk ekolonünün temsilcisi olarak bilinir amerika'da ve sorumluluk duygusuyla sarılır birçok işe.

    kendisinin yazmalı yıldırım kadınlar koğusundaki resmi ile bahçelievler katliamı sonrası partililerle yürürken takındığı yüz ifadesi ile anarız. bir de zincirlikuyu'da mezarı vardır. her 10 ekim sevenlerinin buluşma yeridir.
  • behice boran’ın yöntemsel analizini yaparken, kendisinin akademik yazınını etkileyen yaşam kesitlerine ait bazı değişkenleri de incelemek gerekiyor. behice boran’ın çalışmalarına etki eden ya da başka bir ifadeyle etkin olan üç ayrı parametre/ya da yöntemden bahsedebiliriz. bunları adlandırırken (parametre/yöntem) zorlanmanın bir sebebi de birbirleriyle karşılaştırılabilecek ya da benzeştirilebilecek olgular olmamasıdır. bunları sıralarsak; amerikan sosyolojisi, kemalizm ve marksizm.

    behice boran’ın amerika’da aldığı sosyoloji doktorası eğitimin sonrasında dil tarih coğrafya fakültesi’nde yeni açılan sosyoloji kürsüsü’nde doçent olarak ders vermeye başlamıştır. dtcf’deki derslerinde aktardığı, tüm toplulukların tek tek aynı gelişme aşamalarını yaşayacağını görüşünden farklı olarak, toplulukların bir sıçrama içinde olabileceği düşüncesiydi. yani bir toplum diğerlerine benzemeden, benzer bir gelişme dinamiğini izlemeden direkt “ileri” deki modele geçiş yapabilir. aslında boran’ın yapmaya çalıştığı bu “sıçramaya” neden olabilecek toplumsal değişmenin dinamiklerini aramaktı. bu yaklaşımın ana nedeni, dönemin bir çok sosyalist aydınları gibi kemalizme referans verilebilecek görüşler içerisinde olmasıdır. adımlar dergisi’nde yayınlanan bir yazısında halkçılığı gelişmekte olan bir ilke olarak, devletçiliğide batı emperyalizminden kurtulmayı sağladığı için sahiplenilmesi gereken ilkeler olduğunu ifade eder. elbette bu yaklaşımın gerisinde “gelişimci/ilerlemeci” bir tarz olduğunu söylemek gerekmektedir. henüz sosyoloji yazınında bir çeşitlilik ve gelişkinliğin olmadığı bu dönemlerde , kendisini bu yaklaşımını durkheimci ve ziya gökalp temelli sosyal politika teorilerinden farklı bir noktada olduğunu, sosyal olayları bir determinizm içinde incelediğini söyleyebiliriz. durkheim’in spirualist yaklaşımlarının materyalist, realist metodlarla incelemesini bir çelişki olarak nitelendirmektedir. unutmamak gerekir ki, “korporatist toplum” yaratma çabalarının faşizmle bütünleştiği ve bu ideolojinin birçok ülkede dolayımlı etkileri olmasına rağmen (türkiye dahil) italya ve almanya gibi ülkelerin resmi politikaları olmasını ve bu düşüncenin 2. dünya savaşı’nda birçok aydını taraf olmaya ittiği gözden kaçırılmamalıdır. oluşan bu kamplaşmada ırkçı, turancı görüşlere karşı kampta yer alması, polemikçi tavrı, dtfc’den tasfiyesine yol açtığı düşünülebilir. aksi takdirde boran’ın ilk yazınlarında marksizm yönelimli bir metod uyguladığı gereğinden fazla iyi niyetli bir yaklaşımdır. hatta kendisinden rahatsız olan almanya sempatizanı dtfc felsefe enstitüsü bölüm başkanı lacombe öğretim üyeleri için hazırladığı bir raporda behice boran’ın mücadeleciliğinden rahatasız olur, ama bunu ifade ederken ideolojik bir boyuttan bahsetmez.

    ancak behice boran’ın tipik bir cumhuriyet çocuğu tavrı kendisinin yöntemini de belirleyecektir. tipik amerikan sosyolojisi içinde ki mikro-sosyoloji alanına ilgi duymaz. sürekli olarak toplumsal değişmenin dinamiklerini anlamaya çalışır, muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için toplumsal değişme ve kalkınma sorunları konusunda birşeyler yapmak lazımdır. bu düşünceler içerisinde marksist analize yönelmeye başlar. doktora tez çalışmasını “sınıfsal ve mesleksel değişmeler” konusunda seçmesi de bu yüzdendir. ancak bu yönelimini, behice boran’ın daha sonraki yaşamından soyutlamamak gerekmektedir, yoksa elimizde “idealist” bir yaklaşım kalır ki, behice boran, toplumu değiştirmenin tek bir bireyin işi olmadığını kendi yaşamıyla göstermiştir.

    dtfc’ye beraber girdikleri niyazi berkes, muzaffer şerif, pertev naili boratav ile, durkheimci ekolin karşısında biraz felsefe biraz iktisatın alt dalı gibi bir işlev gören sosyoloji alanında yeni bir canlılık getirmişlerdir. seçtikleri yöntem toplumsal gerçekçilik temelli bir yaklaşımdır. kemalist reformizmin köy enstitüleri , toprak reformu gibi iktisadi yapıya müdahil olan uygulamaları desteklerken, romantik köy edebiyatıyla süslenen siyasi söylemi de kıyasıya eleştirdiler. behice boran’ın kemalist reformizm ile bu yanyanalığı, akademik makalelerinde pozitivizmin izleri oldukça görünürdür. toplumsal değişmeyi pozitif bilimlerle açıklamaya çalışması, yaptığı saha çalışmalarından kesitler alıp mukayese etmesi sürekli olarak toplumsal değişimde bir determinist yan aramasındandır. ancak behice boran bu biraz amerikan ekolunden esinlenmiş çalışma yönteminde marksist bir yaklaşım arar. yani, toplumsal olgular pozitif bilimlerle incelenmeli fakat yorumlanmamalıdır. boran’a göre bu incelemeler temel sosyal yapılar ile ilişkilendirilmesi gerekmektedir. yani boran’ın bilimsel bilginin kendisinin “bağımsız”olduğuna ve bilginin yayılarak gelişkin toplumu oluşturacağına yönelik pozitivist yaklaşımı reddeder. bilgi eylem için dayanaktır. bilimsel araştırmalarda ortaya çıkan soruların nasıl yanıtlanacağı ve “ eğer” başlayan cümlelerin nasıl yanıtlanacağı da ayrı bir sorundur. behice boran’ın elbette komunizim üzerine cadı kazanları kaynatıldığı bir dönemde bu “ nasıl” sorusuna açıkça “marksizm” dediğini belirtik bir şekilde göremeyiz ancak kendisinin sonraki yaşamı da göz önüne alınarak bu “sorun” u ortaya koyması kendisinin sosyal değişmeyi incelerken marksist yöntemi uygulama çabasında olduğunu söylemek çok da yersiz bir yargı olmaz.

    1940’ların sosyolojisi dualitelerden oluşmaktaydı. behice boran bu dualitenin dışına çıkarak, bir kurumsallaşma modelinden bahsediyor. özellikle köylülük, şehirleşme gibi tariflerden çıkarak bir sanayileşmenin yarattığı kentsel dönüşümü anlatmaktadır. yani boran türkiye’de egemen olan durkhemci, ziya gökalpci spirualist sosyolojinin karşısına pozitivizm ile çıkarken, pozitivistlerin karşısısına da marksist yöntem ile çıkmaktadır. bu eksende her iki taraf içinde (gerek durkhemci- köy edebiyatı yapanlar, gerek kendisi gibi “sanayileşme” gibi kapitalist gelişmenin dinamiklerini arayan marksistler için ) referans noktasının; kemalizmin “ilerlemecilik” olarak tarif edilebilecek “muasır medeniyet”e ulaşma çabası içerisinde olduğu söylenebilir. boran’ın bu yaklaşımının ( ve ülkede karşıt görüşte olan bazı aydınların rolleri de benzerlik taşır) “sorumlu aydın” yaklaşımında görebiliriz. zaten kendisinin “pozitivist sosyolog” lar konusunda yürüttüğü bir polemik sonucu, bazı sosyologlar tarafından bu tartışmalarda “sorumluk ekolü” nün temsilcisi olarak sayılmasına sebep olmuştur.. tabi bu sayış sadece olumlu bir anlam içermez. bilim insanının ahlakçılığına geçiş olarak tarif edilir. ancak amerika gibi biraz da taşların kısmen yerli yerine oturduğu bir ülke ile , yeni bir cumhuriyetin genç aydınlarının bu “ahlakçı” tavrı arasında epey bir nitelik farkı bulunmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap