bejan matur
-
doksanlı yılların sonunda en sıkı şiir okurları için bile anlaşılması imkansız hale gelmiş türk şiiri içinde sadeliğiyle ve kendine özgü sesiyle dikkat çekmiş şair. bejan matur'un şiirinde aslolan atmosferdir. sözcüklerden kendine bir aura kurar ve onun içinde sakin sakin hareket eder. bejan matur şiirinden bahsedilirken füruğ'un ve sepheri'nin onun üzerindeki etkisi nedense hep ıskalanıyor. halbuki çok açık bir şey bence.
-
ilk iki şiir kitabıyla ("rüzgar dolu konaklar" ve "tanrı görmesin harflerimi") çıkagelen, ve biraz da son yıllar şiirinin çığırından çıkmış imge keşmekeşliği karşısında yalın ve dingin sesiyle kendini daha bi öne çıkaran, ama bu yalınlığın gerçekten iyi bir şiire işaret edip etmediği konusunda birşey söylemenin henüz erken olduğunu düşündürten şair adayı. yeni iki kitap birden çıkardı şimdi: "onun çölünde" ve "ayın büyüttüğü oğullar". okuyup göreceğiz.
-
tamamen kendine ait bir havasi uslubu olan $air.
-
-
ezilmis bir sizi siyrilir siirlerinden, ezilmistir ama basi dik...zor zor anlatmasi zor kisi.
(bkz: ayin buyuttugu ogullar)
(bkz: onun colunde) -
deniz bilgine soylenmemis bir askı sonsuza kadar icinde tasımaya mahkum kisi.
-
her kadin kendi ağacini tanir
sana geldiğimde
kanatlarını,
siyah taşlarla örülmüş
o ıssız şehrin üzerinde açacak,
bulduğum bir ağacın dallarına tüneyecek
ve acıyla bağıracaktım.
her kadın kendi ağacını tanır.
uçtum o gece.
karanlığın girmeye korktuğu şehri geçtim.
gölge olmayınca ruh yalnızdı. uludum.
(kaynak olarak web sitesi kullanılmıstır.) -
sadeliğinin ve sakin anlatımının arkasına kocaman kederleri koyan, koyabilen şair.
"onun çölünde her gece
fısıldadım kumlara.
sordum nasıl yaptıklarını çölü,
boğmadan koyun koyuna. " -
"bir düş sanki olanlar uzayan ve uzadıkça acıtan" demiş ve alkol tüketimimi arttırmayı başarmış şair
-
allahın çocuklugu
insanın dönüp döneceği yerdir
çocukluğu.
sabah ezanı
bu yüzden
müslümanlara
allahın selamını öğretir.
allahın çocukluğu
gündoğumunda
ölüleri anmakla başlar.
ve anne ölür
ezanda ölür anne
selamı üzerine olan her çocuk
allahı düşünür.
dili vardır taşların.
sabahları en çok
islak bir huzurla
yatarken onlar
içleri ıslanmış kadınlar
pörsümüş yorgun erkekler
kutsanmak umuduyla
kıvrılır uyurlar.
hepsi laf bunların.
bana kalsa
ağır bir abdest kokusu
ince belli sürahiler
kadınların nemli apışaraları kokan
pazen donları.
burada
sözolmamış sesin kederiyle
başlar gün.
ve denir ki;
kaderinizi sevin
sevin kaderinizi
ve hayat için
tatlı bir tesadüf deyin.
ağır bir abdest kokusu
ince belli sürahiler
kadınların apışarası nemli pazen donları
ve mantarlı ayakları erkeklerin.
şadırvanda alaca su:
damlar
damlar.
ellerin beyazlığındadır ölüm
gövdenin kıvrımında.
benim erkeğimi isterken titreyen
içimin suyunda
ben unuttum her şeyi.
geldiğim yeri
annemi, babamı,
mezarlığa gitmeyi.
orada yapayalnız kaldı meşe
ölülerin arasında ölümü en iyi anlatan meşe.
bir ağaç nerede duruyorsa
benziyor oraya.
meşe mesela
akdeniz’de taşların arasında
farklı mı taşlardan?
selvi, ölülerin karanlık bir ah’la
durdukları son anın ipidir.
salkım söğüt, yaslı söğüt
suya kaptırmış içini, kırılgan.
benzer her şey baktığına.
*
ben anneme benzerim
babama da tabii.
ve büyük halamın evinde yaşayan kediye de.
aslında şu yeryüzünü denizlerle düşünmemiz yok mu
hata ediyoruz.
dünyanın nefes aldığı bir ilk andı denızleri yapan.
dağları yapan bir öfkeydi
böyle söylüyor ilk kitaplar.
her dilin kendinden önce,
çok önce bir hayatı var.
ve onu sadece
bu kitaplar konuşuyor.
susarak bakıyoruz biz
hatırlamayarak.
şairler bir bok anlamıyorlar aslında
dünyanın çocuk kalmış bir acısı var
ve bu ezanda çıkıyor ortaya.
allahın selamı ölülerin üzerine oluyor
aşk diye bir şeyin farkına varıyor insan
dönmeyi öğreniyor
yerden kurtularak
durmadan dönerek
çölde yaşayanlara fısıldanmış bir hakikatle
kurur toprak
*
nehir dediğin çölde kaybolur.
toprağını gizler nehir dediğin.
hiçliği tarif eden hiçliği anlar.
yokluğa bürünmek o ilk anda.
bir nehir tanıyorum
kayboluyor
bir çölün şehvetli karnında.
bir ayan olma hali belki,
ona en yakın göl
kayıklarını tutarak içinde,
balçığını yutuyor.
ama biliyor ki,
bir göl yutunca suyunu
ortada kalır
bir göl yutunca balıklarını
kararır.
tüm göllerini göremeden yeryüzünün
öleceğiz.
ne acı.
*
gündoğumuyla gelen huzura da
günbatımının sancısına da
yabancısın.
de ki;
sabahın efendisi sen değilsin
kimse değil.
yol gidenin
gün dönenindir
şiir hayatın
ve görenin.
allahın selamı
müslümanların ülkesinde
ölülerin üzerine olsun diyerek
kanatır günü.
insanın çocukluğu annenin ölümüyle başlar
bitmez çocukluğu annesi ölenin.
de ki;
sabahın efendisi sen değilsin
kimse değil.
kanamış bir solukla bakmaktan
yoruldum.
kimsesi yok kimsenin
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap