• béla tarr, le temps d'après.
    béla tarr, ertesi zaman. jacques rancière'in macar sineması'nın ünlü yönetmeni béla tarr hakkındaki kitabı. türkçede.
  • bela tarr, ertesi zaman. türkçesi elif karakaya çevirisiyle lemis yayın'dan 2014'te basılmış olan jacques ranciere kitabı. bir felsefeci kitabı olmasından anlayın, anlaması kolay değil. esas nedeni ise içeriğin felsefi olmasından çok şiirsel ve imgesel olmasından sanırım. olsun tekrar tekrar okumaya veya sonradan yeniden bakmaya değer. kısmi ingilizcesi the time after olduğuna göre, bir başka çevirmen bunu "sonraki zaman" olarak da çevirebilirmiş, ama ertesi zaman çağrışımı bol, güzel bir başlık.

    "çektiği hep aynı filmdir, bahsettiği hep aynı gerçekliktir; tek yaptığı, bunu her seferinde biraz daha derinleştirmektir. ilk filmden sonuncusuna, bu hep yerine getirilmeyen bir vaadin, başlangıç noktasına geri dönen bir yolculuğun hikayesidir." jacques ranciere - bela tarr le temps d'apres

    "sinema duyusal olanın sanatıdır, sadece görsel olanın değil. çünkü 1989'dan beri bütün filmleri siyah beyazdır ve sessizlik bu filmlerde her zaman daha büyük bir yer tutar; sinemayı sessiz kökenlerine geri getirmek istediği söylenegelmiştir. ama sessiz sinema bir sessizlik sanatı değildi. onun modeli, işaret diliydi." agy

    "bir durumun gerçekliğini, bireylerin yaşanan zamanının gerçekliğini bu iç içe geçmişlik kurar. bu önce bir diptiğin kanatlarından biri (vaade karşı gerçeklik) gibi anlaşılır, ama daha sonra tek başına düşünülecektir; sinemayı daima harekete geçirecek olan, bu bağlardır; bunların keşfi için onun kaynaklarından, onun her söze kendi titreşim alanını, her duyuma kendi gelişim zamanını verme kapasitesinden daha fazla istifade etmek gerekecektir." agy

    "balo veya hiç değilse bir dans sahnesi, bela tarr'ın tüm filmlerinde neredeyse olmazsa olmaz bir bölümdür. bu ayrıca manevraları ve kırılmaları takip etmemize imkan verir." agy

    "irimias, sahiden de, usta düzenbazların başarısının kaynağını iyi bilir: sadece küçük hesaplarda iyi olan küçük insanların gurur veya onur olmadan yaşayamamaları." agy

    "*bu ölüme yürüyüş elbette bresson'un mouchette'ini çağrıştırabilir. kızın omuzlarındaki dantel "şal" ise, gölete doğru yuvarlanan mouchette'in sarındığı elbiseye bir saygı duruşu gibidir." agy

    "bu anlamda, kedinin ölümü ve estike'nin intiharı, almanya, sıfır yılı'ndaki küçük edmund'un babasını öldürmesine ve boşluğa atlayışına daha yakındır. budalalık, pencereden seyredilen görüntüleri ve işitilen sözcüklerin harekete geçirdiği gölgeleri jestlere dönüştürme yetisidir." agy

    "ayrımlar, hikayenin normunu varsayar. bu kısıtlama aynı zamanda bir kaynaktır. bela tarr'ın krasznahorkai'nin* romanlarından yola çıkarak çektiği filmler, bu romanların ona sunduğu, aldatıcı amaçlar hakkındaki döngüsel hikayeler ile bunlarda bulduğu görsel bir senaryo kurma olanağı arasındaki gerilimden oluşur. bu görsel senaryo, süregelen* durumların gücünü, onları birbirine bağlayan anlatıdan çıkarır, ama aynı zamanda durumların tüm kuvvetini, bir gölgenin peşinde ileriye doğru uzanan ve etrafında anlatının nihilist mantığının kapandığı düz çizgilere, pozitif kaçış çizgilerine vererek anlatının döngüselliğini kırar." agy

    "ama bu, herhangi bir düzenbazlık değildir. irimias'ın söylevinde, komünizmi dünyadaki tüm sefaletin açıklaması ve tüm sefalete veda etmek için kurulması gereken gerçeklik olarak gören tüm argümanlar, imgeler, duygusal tetikleyiciler yoğun halde bulunur. (...) ama sinemacı, sadece irimias'ın yüzüne odaklanmak amacıyla karşı açıyı bütünüyle bırakarak, onun konuşmasını yüksek sesli bir rüyaya dönüştürerek ve bu rüyayı müzisyen mihaly vig'in baştan çıkarıcı sesine emanet ederek farklı bir tutum takınır." agy

    "andreas werckmeister tarafından geliştirilen batı armoni sisteminin yok ettiği saf sesleri ve doğal akorları yeniden bulmaya çalışan melankolik eszter'in evine janos'la birlikte gireriz." agy

    "film "romantik" bir biçimde, tek bir karakterin; küçük şehrin sokaklarını boş bakışları, kabanı ve postacı çantasıyla dolaşan "budala" janos'un etrafında gelişir. bela tarr, janos olabilecek oyuncuyu bulduğu güne dek filmi çekemediğini belirtir." agy

    "eszter balinayla ilgilenmez, uzak yıldızlara benzeyen saf sesleri yeniden bulmaya ve piyanosunu aristoksenos'un antik öğretisine göre akort etmeye (piyanosunun akordunu bozmaya) çalışır. janos ise, kozmosun -armonisinde yaratıkları da içeren- düzenini görür ve bu düzenin ışığını evhamlı bakışlarında taşır. ve naif ile bilgeyi birleştiren jestlerin sevecenliği, antik felsefecilerin sevdiği "yıldızların arkadaşlığı" ifadesindeki gibidir. bu ikili, yalnızca kendilerine ait bir duyusal düzen oluşturur." agy

    "karışıklık, daha fazla düzen talep etmeye iten bir korku yarattığı müddetçe düzen için yararlıdır." agy

    "bu ihtiyar savunmasız ama aynı zamanda dokunulamaz* bir kurbandır: ünlü tablolardaki limbo sakinleri veya mezarındaki lazarus figürlerini çağrıştıran, öte dünyadan bir karakter, artık zarar vermenin veya daha fazla zarar vermenin mümkün olmadığı bir varlık." agy

    "isyancılar; vaat edilmiş yıkımı, onun korkunçluğunu ve gülünçlüğünü özetleyen yüz* karşısında geri çekilirler. ama hastanenin altüst edilişiyle janos'un duyusal dünyası, meyhanenin en geri zekalı müdavimlerinin bile canlandırabildiği bir kozmik düzen içinde yaratıkların da kendine yer bulduğu dünya yıkılacaktır. isyancılar sessizce çıkarken, ters yöne doğru bir hareket janos'un yüzünü meydana çıkarır. janos bir süredir görünmüyordu ama her şeyi gördüğünü biliriz artık." agy

    "roller tersine döner, ama bir kozmos olmasa dahi yıldızların arkadaşlığı sürer. filmlerinin umut habercisi olduğunu ileri sürerken bela tarr'ın demek istediği muhtemelen budur. umuttan bahsetmezler*. bizzat umutturlar." agy

    "özneler yoktur, diyordu romancı. hikayeler yoktur, der sinemacı." `agy

    "sinemacının etik niyeti ile yağmurun ruhlardaki yolculuğunu ve ruhların ona karşı koyuşunu izleyen plan-sekansın* ihitşamı arasındaki derinlik burada yatar." agy

    "ve torino atı, öncelikle bir karakterin -bir tepenin sırtındaki yitik bir ağacın- etrafında kurulur; bela tarr, bu ağacın karşısına diğer karakterleri ağırlamaya uygun bir ev inşa ettirmiştir özellikle." agy

    "vig*, irimias'ı, hariçten gelen bir karakter gibi, petöfi'nin*macar ovasında yolculuk* şiirinden okuduğu dizeye verdiği düşsel tonu bu düzenbaz karakterin yalan sözlerine de vererek oynar. çünkü düşlemek ve yalan söylemek, içmek ve sevmek gibi, aynı müzikten doğar; bekleyişin aynı temel biçimine mensupturlar." agy

    "artık tekrar bile edememe ihtimali. beklentilerin kesiştiği ve pazarlıkların yapıldığı kafeler* yoktur artık. rüzgarlı bir kırda yitmiş bir ev vardır sadece*. hiçbir yanılgı, hiçbir pazarlık, hiçbir yalan yoktur artık: yalnızca bir hayatta kalma meselesi - ertesi güne çıkmak, haşlanmış patatesten ibaret bir öğünle mümkündür ancak. bu mesele, üçüncü bir karaktere, ata bağlıdır." agy

    "son sabah*, hala bir önceki sabahtır ve son film hala fazladan bir filmdir. kapalı çember* daima açıktır." agy

    (ilk giri tarihi: 31.3.2019)
hesabın var mı? giriş yap