• nurdan gürbilek'in en azından ikili bir okuma sunduğu aslında okurken kendisinin ve kendi kişisel okuma tarihinizi yok saymanın mümkün olmadığını düşünürsek dörtlü bir okuma olarak değerlendirilebileceği yeni kitabı.

    dostoyevski-kafka, kafka-oğuz atay, tanpinar-dostoyevski, benjamin-tanpinar, peyami safa-cemil meriç, cemil meriç-edward said karşılaşanları/karşılaştırılanları.

    deneme girişimi "hakkını vermek" üzerinden hareket ettiği için bile okumaya değer.
  • babalar ve oğullar başlığında sophokles, shakespeare, dostoyevski, kafka ve oğuz atay karşılaştırmalarına yer veren bir bölümü vardır kitabın.

    oidipus kompleksi ve atay harici tüm yukarıdaki yazarlardan yola çıkarak, baba oğul ilişkisinin özgünlüğünü ya da şaşırtıcılığını tartışıyor nurdan gürbilek. daha çok bizden olan oğuz atay'ın edebi babaları dostoyevski ve bilhassa kafka ile olan münasebetini inceliyor. çok güzel çıkarımlar yapıyor. aşağıya alıntılayacağım bir bölümü tadımlık olacaktır.

    “adına büyüme denen şeyi bir kimliği terk edip bir başka kimliğe geçirmek olarak anlıyoruz…

    oysa kendimizi buna ne kadar inandırırsak inandıralım böyle büyümüyoruz aslında. ya da ne kadar büyürsek büyüyelim içimizde kuytu bir köşeye saklanan çocuk hayalleri gerçekleşmediği için tepinmeye, gasp edilmiş haklarını istemeye, hakları verilmediği için dünyadan alacaklı olduğunu haykırmaya, kapıları onun bunun suratına çarpmaya devam ediyor. “
  • evet aslında söylediğimi benden önce birileri söylemişti,şark toplumunda bu durumu anlatmak için "gök kubbenin altında söylenmedik söz kalmadı"derlermiş.bu kaçınılmaz tekrarlar edebiyatı güzelleştirir.hamdi hocanın ifadesi bunu çok ince bir şekilde anlatır bunların hepsi ustadan ustaya mektuplardır.
    beğenerek okuduğumuz güzel bir kitap yazmıştır nurdan hanım ellerine sağlık.
  • nurdan gürbilek’in bu kitabında batı’nın cinsiyeti adlı bir denemesi vardır ki benim oldukça dikkatimi çeker.

    nurdan gürbilek, edward said ve cemil meriç üzerine yaptığı ikili okumasında şarkıyatçılık meselesini ele alışları yönünden meriç’in said’le aynı noktada olmadığını söylüyor. gürbilek, meriç’in kendi sorusu olan, “neden orientalism’e uzaktan yakından benzeyen bir kitapta bir türk’ün imzası yok?” sorusuna meriç’e çarpıcı (ve bana kalırsa çokça haklılık payı olan) bir eleştiriyle cevap veriyor: https://hizliresim.com/r1a83n

    gürbilek’in temel noktada savunduğu şu: said’in orientalism kitabı her nasıl ki avrupa sevdalısı biri tarafından yazılamazsa, türk-islam medeniyetçisi, temelde milliyetçi, “osmanlı mucizesi” savunucusu biri tarafından da yazılamaz.

    cemil meriç’in bu ülke’de yaptığı, “yığın kadındır. ırzını teslim edecek bir zorba arar. çobansız rahat edemeyen kaz sürüsü.” benzetmesi konuyu açıklar kılıyor aslında. gürbilek’in de söylediği gibi, orientalism’de meriç’in imzası bu yüzden yok. meriç bu hâliyle, said’in orientalism’inden bir hayli uzak konumda. said’in anlattığı avrupa tarihinden türetilmiş emperyal anlatının içine belki bilinçsiz ama gönüllü olarak yerleşmiş durumda.

    edit: imla
  • yazarın metinlerarası okuma yaptığı kitabı. giriş yazısı kendini çok tekrar eden cümleler barındırıyor bu yüzden biraz darlayabilir. intihal ile birikimi ortaya koymanın farkını bu kitapla daha iyi anladım ben. hocaların gevrek gevrek yav işte tanpınarın bu dediği zaten 50 sene önce söylenmiş diye saçma bir argümanla gömme saçmalığının cevabını da veriyor.
  • "daha uzağı görebildiysem, devlerin omuzlarında yükseldiğim içindir." klasik mekaniğin babası ve bu mekaniği açıklayan matematiğin mucidi newton, bu sözüyle bilimin katlanarak ilerleyen yapısını, şairane bir edebi vurguyla anlatıyor. bilim tarihi, büyük buluşlara ve keşiflere imza atmış devlerin, doruklara uzanan yolculuklarının başında, kendinden önce gelen devlerin omuzlarında durduğunu gösteriyor. faraday, maxwell, einstein, hawking ve feynman tarihin kopmaz sürekli bağı içerisinde insanlığın kolektif bilgisini büyüterek ilerlemiş devler dizisine bir örnek. faraday olmasaydı feynman’a uzanan zincir kopar ve kuşkusuz tarih başka şekilde akardı! bu güçlü slogan, bugün google scholar makale arama motorunun hemen altında vurucu şekilde duruyor. bilgiye açılan kapının altında “devlerin omuzlarında yüksel” yazması, her gördüğümde beni müthiş şekilde motive ediyor!

    nurdan gürbilek, birikerek ilerleyiş zincirinin yalnızca bilime ait olmadığını, bunun edebiyatta da var olduğunu, bam teline dokunan örneklerle işliyor. intihal ile birikimli ilerleyiş arasındaki ince çizginin sınırlarını çok net çizen kitapta, kafka – dostoyevski, oğuz atay – kafka, tanpınar – dostoyevski, tanpınar – benjamin gibi yerli ve yabancı edebiyatın dev isimlerinin eserleri arasındaki benzerlikleri ve birikimli ilerleyişi, yazarların yaşamlarının kilit taşlarını ortaya dökerek yapıyor.

    edebiyatın duayen isimlerinin iki eserini karşılaştırarak irdeleyen bu kitabı okurken, ister istemez geçmişte o eserlerin zihninizde bıraktığı ışıkları yakıyor ve gürbilek’in işaret etmesiyle aydınlanan noktaları tüm çıplaklığıyla gördüğünüzde büyüleniyorsunuz. dolayısıyla bu kitap, eşine az rastlanır bir üçlü okuma deneyimi sunuyor. tavsiyem, kitabın içeriğinde ele alınan kült eserleri, eğer eksik kaldıysa, bu kitap öncesinde mutlaka okumanız ve bu kitabı okurken çoklu kitap okuma deneyimini tümüyle yaşamanız.

    kaynak ve ileri okuma: https://www.instagram.com/p/chcw3wynzrq/
hesabın var mı? giriş yap