*

  • 1810-1812 arasında ''beykoz debbağhanesi'' olarak ikinci mahmut tarafından kurulur.. ilk olarak 1826'da burada keçi derisinden el üretimi askeri kundura yapımı başlar.. 1933 yılında ise ''sanayi ve maâdin bankası'na'' bağlanır fabrika, bu isimle altı ay kadar da devam eder.. sonrasında ise -3469 sayılı kanun ile- ''sümerbank deri ve kundura sanayii müessesesi'' adını alır.. alır da hâlen beykoz deri fabrikası olarak hafızalarda yer etmişliğini kaybetmez..
  • "yeniköy'ün karşı kıyısı beykoz... paçasıyla olduğu kadar sümerbank deri ve kundura fabrikası'yla da ünlü beykoz... cumhuriyet öncesi ve cumhuriyet döneminde uzun yıllar boyunca tüm türkiye'nin ayakkabı ihtiyacını, işte bu fabrika karşılamış. 1810'lu yıllarda kurulan ve bugüne kadar kesintisiz olarak faaliyetini sürdüren beykoz fabrikası, halen üretimde olan ve terkedilen bölümleriyle bir müze-fabrika görünümünde. karayolundan giderken bu tarihi fabrikanın sahile doğru yayılan dev bir kompleks olduğu fark edilmiyor. ama sahilden motorla ya da boğaz vapuruyla geçerken, 183 dönümlük bir arazi üzerine kurulu fabrika, her biri tarihi özelliklere sahip farklı üniteleriyle çıkıyor karşımıza.

    osmanlı devleti, beykoz fabrikası'nı sivil halkın ve özellikle de ordunun kundura ihtiyacını karşılamak amacıyla kurmuş. fabrikanın ilk adı tabakhane-i klevehane-i amire. daha sonra beykoz teçhizat-ı askeriye fabrikası adıyla anılıyor. bugünün sümerbank holding a.ş. beykoz deri ve kundura sanayii işletmesi, 800'ü aşkın idari memur ve işçi kadrosuyla küçük ölçekte sivil halk, büyük ölçekte ordu ve resmi daire mensupları için ayakkabı üretmeyi sürdürüyor.

    türkiye'nin sanayi tarihine ışık tutan bir üretim merkezi beykoz fabrikası. prof. önder küçükerman'ın geleneksel türk dericilik sanayii ve beykoz fabrikası adlı kitabında iii. selim döneminde beykoz'da zengin su kaynaklarının yakınında bir debbağhanenin kurulduğu belirtilmekte. daha sonra beykoz deri ve kundura fabrikası'na dönüşmesi hedeflenen hünkar iskelesi ve servi burnu tarafındaki sahil bölgesi, deri sanayi bölgesi olarak tasarlanıyor.

    1810'lu yıllarda hamza efendi adlı bir şahıs, beykoz'da bir deri imalathanesi kuruyor. bu debbağhane daha sonra orduya devrediliyor. fabrikada ordu için gerekli palaska, kütüklük ve koşum takımları üretiliyor. 1816'da, beykoz teçhizat-ı askeriye adını alan fabrikada 1826'da keçi derisinden el üretimi askeri kundura yapılıyor. beykoz fabrikası'nda ilk buhar makineleri 1827'de çalıştırılıyor. üretilen askeri kundura, çizme, koşum takımları 1856'da uluslararası paris fuarı'nda sergileniyor.

    1870'de fabrikada günde 300 çift kundura üretiliyor. uluslararası viyana fuarı'nda beykoz ürünü kunduralar altın madalya bile kazanıyor. sadrazam mahmut şevket paşa'nın girişimiyle 1912'de beykoz fabrikası'na 90 beygir gücünde 2 dizel motor ve bir buhar kazanı getiriliyor. böylece, hızla büyüyen fabrikada günlük kundura üretimi 1000 çifte çıkıyor.

    fabrikanın müdürlüğünü 9 yıldır niyazi usta yürütüyor. fabrika gezisinde rehberimiz 22 yıllık sümerbanklı teknik müdür ali karcıer. fabrika, 180 yıllık ayakkabı geleneği ve sanatını teknik ve tasarım yönünden geçirdiği aşamalarla yansıtan bir üretim merkezi. kışın sert geçtiği doğu bölgeleri için buz ve karda yürümeyi sağlayan özel botlardan çöl savaşları için tasarlanmış ayakkabılara, tahta tabanlı güvenlik ayakkabılarından su geçirmez avcı botlarına, özel çizmelerden taşlarla süslenmiş kadın pabuçlarına kadar nice ayakkabı üretilmiş beykoz'da.

    niyazi usta'nın vurguladığı gibi, bugün sivil piyasa pazarını büyük ölçüde yitirse de, beykoz fabrikası, ordu ve resmi dairelerden gelen talebe bağlı olarak, yılda 500 bin çift ayakkabı üretiyor. sümer holding'in türkiye'de dört fabrikası faaliyette. geçmişte erkek, kadın, çocuk ayakkabılarının tümü istanbul'daki fabrikada üretilirken, doğu anadolu'da sarıkamış, van ve tercan'daki fabrikalar devreye girdikten sonra işbölümüne gidilmiş. örneğin yoğun bir talep olmazsa artık istanbul'da bot üretilmiyor. kadın ve çocuk ayakkabıları ise tercan'daki fabrikada üretiliyor.

    türkiye'de ayakkabı geleneği ve tarihini yansıtan bu köklü kurumun arşivinin değerlendirilmesi gerekli. 19. yüzyıldan kalma ayakkabılardan özel botlara, bir dönemin modasını yansıtan kadın ayakkabılarından terliklere kadar nice malzemenin yanı sıra, eski makineler, geçmişte fabrikadaki üretimi belgeleyen sayısız fotoğraf ve belge bir araya getirilerek bir müzede yerini almalı.

    teknik müdür karcıer'le fabrikayı dolaşırken, önce geçtiğimiz yıl üretimine son verilen deri atölyelerini geziyoruz. bu atölyelerin karşısındaki, ingilizlerin inşa ettiği yapılar, bugün depo olarak kullanılıyor. deri atölyelerinde zaman durmuş gibi. arıtma tesisi olmadığı ve boğaz'ın sularını kirlettiği gerekçesiyle durdurulmuş üretim. atölyeler arasında, köşe başlarında osmanlı'dan kalma mermerden küçük çeşmeler çıkıyor karşımıza. fabrika arşivinin düzenlenmesi konusunda bugüne kadar bir çalışma yapılmamış, ama salih kırtorun adlı bir usta, özel çabasıyla fabrikadaki eski objeleri biraraya toplayarak küçük bir tarih köşesi oluşturmuş. bu köşeyi deri sıyırma bıçakları, bir zaman işçiler için siren yerine kullanılan çanlar, mühürler, teraziler süslüyor.

    bir başka mekánda ise alman malı buharlı dev bir makine çıkıyor karşımıza. niyazi usta'nın gösterdiği eski fotoğraflardan birinde gördüğüm, başında işçilerin çalıştığı bu makinenin yeri aslında sanayi müzesi.

    beykoz'daki deri atölyelerinde zaman ve üretim durmuş olsa da, kundura atölyelerinde halen çalışmakta olan işçilerin çoğu beykoz ve civarından geliyor. büyük bölümü baba ya da dede mesleğini sürdürüyor. eski yıllarda istanbul'un çeşitli yerlerinden gelen işçiler olduğu için eminönü'nden kalkan vapur günde birkaç sefer yapar ve fabrikanın iskelesine yanaşırmış. şimdilerde, yeniköy tarafından gelen az sayıda personeli taşımak ve karşıya geçmeyi gerektirecek özel durumlar için fabrikanın motorlarından yararlanılıyor. karcıer'le birlikte bu motorlardan birine binip kıyıdan biraz açılıyor, önünden defalarca geçtiğimiz beykoz fabrikası'na bir de sahilden bakıyoruz. iskelenin yanıbaşı işçilerin çay molası verdiği havuzlu yeşil alan. bu yeşil alandan kundura üretim atölyelerine giderken artık kullanılmayan eski ray hattı da yer yer izleniyor.

    boğaz gemileri hünkar iskelesine uğramıyor artık. çay molası, çan sesiyle değil sirenle duyuruluyor; işçiler buharlı makinelerin değil, bilgisayarlı modern makinelerin başında. zaman ve teknoloji değişmiş olsa da, tarihi fabrika beykoz sahilinde hálá ayakta."

    skylife dergisi
    kasım'99
  • eğer az önce yanlış görmedi isem adanalı adlı dizide içerisinde çekim yapılmış olan tarihi mekan. bir süredir plato olarak kullanıldığını facebook'ta denk geldiğim bir grupta görmüştüm.

    http://www.facebook.com/group.php?gid=22615380442
  • tarihi ve köhnedokusuyla kurtlar vadisi, adanalı, hatırla sevgili gibi pek çok dizinin yanısıra; bir çok klibe ve filmde de plato olarak kullanılmıştır. son olarak müslüm gürses in seslendirdiği tutamıyorum zamanı parçasının klibi de burada çekilmiştir.

    endüstri mirası acısından oldukca zengin olan kompleks, ibbnin imar planında turizm bölgesi olarak görülmektedir.
  • gerçekten ihtişamlı binalar kompleksidir bu fabrikalar. istanbul ansiklopedisi, cilt 2, 196-198. sayfalarda bu konuda şöyle der:

    ''sümerbank deri ve kundura fabrikası, türkiye'de ayakkabıcılık ve dericilik sanayinin beykoz’da kurulu, en eski ve gelenekli işletmesiydi. osmanlı döneminde, büyük ölçüde askeri ihtiyaçlara ve ordu ihtiyaçlarına dönük olarak gelişen imalat ve sanayinin en önemli kollarından biri dericilikti. ayakkabı, çizme, at takımları ve saraç eşyası başta gelmek üzere her türden deri eşyanın yapımı devlet tarafından örgütlenir, desteklenir, denetlenirdi, istanbul’da dericilik, büyük üretim olarak ii. mehmed ile (fatih) başladı. kazlıçeşme ve saraçhane 500 yıldan fazla bir süre önce kurulmuş önemli dericilik tesis ve bölgeleriydi. osmanlı devleti'nin sanayileşme adımlarına paralel olarak 19. yy başlarında istanbul’da, bu üretim dalında gerçekleştirilen en önemli proje, beykoz'daki geniş düzlüklerin ve zengin su kaynaklarının yakınında kurulu bulunan debbağhanenin, adım adım bugünkü beykoz deri ve kundura fabrikası'na dönüşmesidir.

    projenin başlangıcı, iii. selim döneminde (1789-1807) 1805'te beykoz yakınındaki akbaba köyü'ndeki bir özel mülk değirmenin suyunun, beykoz çayırı civarında bulunan kâğıthane'ye verilmek üzere devlet tarafından satın alınmasıdır. böylece, beykoz'da hünkâr iskelesi'nin kuzeyinde, servi burnu tarafında kalan sahil bölgesinde, su ihtiyacı gerek bu kaynaktan gerekse diğer derelerden sağlanan bir sanayi bölgesi kurulurken, beykoz dericiliği de bu çerçeve içine yerleşmiştir. 1810'da beykoz'da bir deri imalathanesi kurmuş olan hamza efendi'den satın alınan debbağhane orduya devredilmiş ve adı "dabakhane-i klevehane-i amire" olarak değiştirilmiştir. bu fabrikada öncelikle ordu için gereken palaska, kütüklük ve koşum takımları üretilmiş; bu girişimlerin devamı olarak, 1816'da fabrika, beykoz teçhizat-ı askeriye fabrikası'na dönüştürülmüştür. 1826'da ise aynı bölgede yeni bir tesis kurularak keçi derisinden yeni tip, el üretimi askeri kundura yapımı başlatılmıştır. batı sanayi devriminin en önemli gücü olan buhar makineleri de beykoz fabrikasında ilk olarak 1872'de çalıştırılmaya başlanmıştır.

    o tarihte yapılan bir yenileme ile 40 beygirgücünde 1 buhar makinesi, 2 buhar kazanı, 2 taş değirmen ve 70 deri kuyusu eklenerek teknoloji yönünde önemli ve büyük bir adım atılmıştır. türk dericiliğini ve ayakkabı geleneğini de önemli ölçüde etkileyen bu teknolojik gelişmenin sonuçları 1856'da, uluslar arası paris fuarı'nda, beykoz fabrikasının ürettiği askeri kundura, çizme, koşum takımı, palaska ve kütüklüklerin sergilenmesi sırasında gözlenmiştir. sanayileşme hareketinin bir parçası olarak 1861'de "gedik"lerin ve "esnaf ve sanatkâr birlikleri"nin sanat ve hizmet tekeli kaldırılmış, ıslah-ı sanayi hareketi başlatılmıştır. bu dönemde, 1870'te beykoz fabrikasının kundura üretiminin günlük 300 çifte yükseldiği, 1887'de ise uluslararası viyana fuarı'nda fabrika ürünlerinin altın madalya kazandığı görülüyor.

    beykoz deri ve kundura fabrikasında en önemli teknik gelişmelerden biri, 1912'de gerçekleştirilmiştir. sadrazam mahmud şevket paşa'nın teşviki ile avrupa'dan 90 beygirgücünde 2 dizel motoru, yeni makineler, buhar kazanı getirtilmesi ile günlük üretim önce 1.000 çift kunduraya çıkmış, aynı yıllardaki hızlı gelişmelerle büyüyen fabrikada günlük üretim kısa sürede 1.000 adet deri ve 2.000 çift kunduraya ulaşmış, ancak i. dünya savaşı sırasında üretim azalmıştır. fabrika, 1923'te askeri fabrikalar umum müdürlüğü'ne bağlanmış, 1925'te sanayi ve maadin bankası'na devredilmiş, 1933'te ise "sümerbank deri ve kundura sanayii müessesesi" olarak son şekline ulaşmıştır. beykoz fabrikasının 19. yy'ın ilk günlerinde başlayan ve kesintisiz bugüne kadar gelişerek süren üretiminin en ilginç ürünleri, bugün fabrikanın koleksiyonunda bulunan ayakkabı örnekleridir.

    bu örnekler yardımıyla, yaklaşık 180 yıllık ayakkabı geleneğinin ve sanatının, teknik ve tasarım yönünden geçirdiği gelişimleri değerlendirmek mümkündür. bunun yanı sıra, bu ayakkabılardan, türk savaş tarihinin bir başka yönü de izlenebilmektedir. nitekim 19. ve 20. yy'da bu fabrika hemen bütün savaşlar için özel amaçlı ayakkabı araştırması, tasarımı ve üretimi gerçekleştirmiştir. doğu bölgesi için buz ve karda yürümeyi sağlayan özel botlar; çöl savaşları için özel tasarımlar yapılmıştır. döküm fabrikalarında kullanılan tahta tabanlı güvenlik ayakkabıları, su geçirmez avcı botları, özel çizmeler bu ürünlerden bazılarıdır.
    öte yandan, kadın, erkek ve çocuk ayakkabılarından, beykoz geleneğinin ayakkabı konusunda yalnız askeri değil, her türlü üretimi gerçekleştirmiş olduğu ve bugünkü ayakkabı sanayinin yaratılmasında bir okul görevi yapmış bulunduğu görülmektedir. beykoz deri ve kundura fabrikası'nın yıllık üretim kapasitesi 1993 verilerine göre 1.600.000 çift kundura, 100.000.000 dm² deri, 750 ton kösele, 1.200 ton suni kösele, 800 ton lastik, 500 ton solüsyondu. işletmede 1.286 işçi, 96 memur çalışmaktaydı.

    sümerbank beykoz deri ve kundura fabrikası, özelleştirme idaresi başkanlığı’nca sümerbank’ın özelleştirilmesi kapsamında, 30.10.2003 yılında yapılan nihai görüşmelerin onaylanmasıyla 13.04.2005 tarihinde yıldırım dış ticaret a.ş.’ye 29.700.000 amerikan dolarına satılmıştır. şirket yetkilileri; 182 dönüm alana yayılan tesisi turistik amaç için değerlendirecekleri ve bir tatil köyü kurmayı planladıkları açıklamasını yapmıştır. fabrika alanı şu anda film seti olarak kullanılmaktadır.''
  • tarihsel süreç içerisinde beykoz ve deri kundura fabrikası, eklemlenerek büyümüş, bu büyüme aynı zamanda fabrikanın bulunduğu çevrenin çehresini de büyük ölçüde etkilemiştir. öyle ki, fabrikanın kuzeybatısında ızgara sistemle işçi mahallesi planlanmış, böylelikle fabrika kendi içinde devinen ve kendine yeten bir sistem içinde en önemli tetikleyici unsuru oluşturmuştur. fakat fabrika özelleştirilip kapatılınca bu sistem bozulmuş, bundan en çok etkilenen ise işçi mahallesi olmuştur. daha önceki dönemlerde ise, fabrikanın kuzeyindeki sık orman içerisinde derviş odaları ve karantina yapıları, yani tahaffuzhanenin bulunduğu kayıtlara geçmiştir. i. dünya savaş’ı sırasında kolera olan halkın ve askerlerin hünkâr iskelesi üzerinden buradaki tahaffuzhanelere getirildiği, derviş odalarındaki derviş ve öğrencilerin ise hem bu hastalara bakıcılık edip hem de fabrikada çalıştığı bilinmektedir. bu yapıların doğusunda ise koleralı hastaların gömüldüğü ve haritalarda görünmeyen küçük bir mezarlık 2009 yılında bulunmuştur. mevzubahis mezarlığı ve güney sahilini de içine alan bölgede ise bir 18. yüzyıla ait bir osmanlı hisar yapısı bulunmaktadır. bu bölge şu an mobil akaryakıt deposu olarak kullanılmakta, devasa yakıt depoları hisar yapısının içerisinde konumlanmaktadır. dolayısıyla bu alan girift tarihsel ve mekânsal ilişkiler içerisindeyken, boğaziçi öngörünüm alanı içinde olmasıyla da hassas bir konuma sahiptir. bu anlamda, tüm bu yapılar, fabrika alanından kopartılmadan düşünülmeli, alana dair olası koruma yaklaşımlarında bu ilişkiler göz önünde bulundurularak bir mekânsal tahayyüle gidilmelidir.

    sonuç olarak, beykoz deri ve kundura fabrikası ve çevresi, kültürel mirasımızı oluşturan değerlerin vazgeçilmez bir parçasıdır. her ne kadar burası usulsüzce özelleştirilip, ilerleyen tarihlerde film setine döndürüldüyse de buranın tekrar devlet tarafından alınıp gerekli kamusal düzenlemelerle herhangi bir şirket grubuna veya ailesine haksız kazanç sağlamaksızın kültürel ve endüstriyel miras bağlamında korunarak halkın tamamıyla kullanımına sunulacak şekilde bir dönüşüm senaryosu geliştirilmesi gerekmektedir.
  • konumu itibariyle ve tarihi binalarının mimari dokusuyla dikkat çekici bir mekan. karşısında bulunan beykoz rakı fabrikası'nın turizm amaçlı özelleştirilmesinden sonra yıkılmasına (içinde tarihi doku mevcut olmasına rağmen) kimsenin sesinin çıkarmayıp, beykoz kundura fabrikasının film seti olarak kullanılmasına insanların neden tepki verdiğini anlamış değilim. ikinci dereceden tarihi eser sıfatıyla anıtlar kuruluna ve boğaziçi imara bağlı olmasıyla projesinin yasal süreçlerin uzun sürdüğü bir dönemde çekimlere ev sahipliği yapması gayet yerinde bir karar. ayrıca yerel esnafın bu durumdan memnun olduğuda ortada. gerçekleşecek projede mekanın tarihine dair bir müze yapılacağı ve kültür, sanat mekanlarına yer verileceği son duyumlar arasında...
  • yanlis gormediysem 31 aralik 2013 itibariyla bir yilbasi partisine ev sahipligi yapacak olan mekan.
  • beykoz sahilinde, sümerbank'a ait 180 dönüm araziye sahip kadim bir fabrikalar kompleksi idi yağmalanmadan önce..

    ---

    eşimin rahmetli dedesinin darıca'nın tepelerinden deniz gören bahçeli evi varmış eskiden.. dede vefat edince satılmış falan şimdi başkasına ait.. arazisi de kocaman, 4,5 dönüm..

    geçenlerde yolumuz düştü, önünden geçerken bi bakalım dedik.. satılık tabelası asılmış.. üşenmedim aradım, 1 milyon $a karşılık geliyor bu arazi ve içindeki ev..

    düşünüyorum:

    istanbul boğazına kıyısı olan, içi tarihi binalarla dolu 180 dönümlük bir alan 29.7 milyon $ ediyor.. imalatın devam etme ihtimalini zaten es geçtik.. yüz küsur senelik dev bir sanayi tesisinin ham arsa olarak satılması zaten artık yadırganmıyor, alışkınız.. arsa arsa olmasına da, 180 dönüm.. boğaz kıyısında..

    düşünüyorum:

    kalp atışlarım hızlanmaya başlıyor.. istemsiz olarak göz bebeklerim büyüyor ve yüz kaslarım geriliyor.. hesapta bir hata olmalı.. tekrar dönüp bakıyorum ilgili siteye... yok.. bir yanlışlık yok..

    düşünüyorum:

    titremeye başlıyor ellerim.. bütün ayrıntıları bir kenara koy, içler dışlar çarpımı yapacak takatim bile yok.. sonra aklıma 10 sene evvelki bir görüntü geliyor:

    van - başkale jandarma komando taburu'nda, -30 derecede giyelim diye soğuk iklim botları verdiler bize.. ithal, pahalı, sadece nöbetlerde kullanmaya izin var, sonra depoya teslim ediliyor.. kendi botlarımız* zaten karda buzda kullanıma uygun değil.. su alıyor, soğuk geçiriyor ve en kötüsü altı cam gibi oluyor kayıp kayıp düşmen işten değil.. ama bunlar, çok daha fena.. ithal çok pahalı bu soğuk iklim botlarıyla nöbete giden tüm nöbetçiler penguen gibi yürüyor.. ama nafile, paldır küldür yuvarlanıyor hepsi..

    fakat bende deponun anahtarı var*.. depoda, hurda kıyafetlerin arasında bulduğum, sapasağlam kondüsyonda çizmeler var.. soğuk iklim için özel imal edilmiş.. iç kaplamaları doğal keçeden, tabanları zerre soğuk geçirmiyor.. ve en önemlisi de kauçuğu o kadar mükemmel ki cam gibi buzda bile yürüseniz bile öyle bir kavrıyor ki zemini, ne yaparsanız yapın kaymıyor, pençe gibi yapışıyor buza.

    kıssadan hisse gibi, botun tabanındaki amblem mevuzuyu özetliyor: "sümerbank"
    ---

    el-müntakim'in tecellisi yetim hakkı yiyenlerin, yedirenlerin üzerinden eksik olmasın..
hesabın var mı? giriş yap