• beylerbeyi mahallesinin tam göbeğinden dik şekilde çamlıca tepesine doğru çıkan caddedir, önce eski osmanlı tarzı kagir yapılar, daha sonra 1950lerden kalma bitişik nizam az katlı apartmanlarla çevrili olarak yükselir, sonra yol dikleşerek küplüce mahallesine doğru çıkar. memur/orta direk üstü sosyal yapı birden göçle ortaya çıkmış imarsız mahallelerle değişir. bu cadde en nihayetinde eski adı nato yolu, şimdiki adı mehmet akif ersoy caddesi ile kesişerek sona erer.
  • şimdi... entrylerini severek takip ettiğim, saygıdeğer oric* 2005 yılında pek güzel tanımlamıştır burayı:

    ''beylerbeyi mahallesinin tam göbeğinden dik şekilde çamlıca tepesine doğru çıkan caddedir, önce eski osmanlı tarzı kagir yapılar, daha sonra 1950lerden kalma bitişik nizam az katlı apartmanlarla çevrili olarak yükselir, sonra yol dikleşerek küplüce mahallesine doğru çıkar...''

    sevgili dostlar, bendeniz, naçizane bu tanımdan tam 5 sene sonra yani 2010 yılında, bu caddede nelerin değiştiğini, artık neleri görüp neleri göremediğimizi anlatmaya çalışacağım.
    beylerbeyinden küplüceye doğru çıkıldığında biraz ileride, otobüs durağının karşısında, yolun solunda, barok üslupta bir çeşmeyle karşılaşırız. çeşme bakımsızlıktan metruk haldedir. ve üstüne siyah sprey boyayla ''btp'' yazılmıştır. çeşmenin yanında ise devasa bir çınar vardır. düş çınarı. küçüklüğümden hatırlıyorum kafamı kaldırıp da dallarının nereye gittiğini takip edemeyecek kadar muazzam bir çınardı kendisi. ama -muhtemelen- etrafa zarar(!) veriyor diye, gövdesinden budamışlardı, zavallımı. şu an yarım bir ağaç olarak arz-ı endam etmekte kendisi aynı yerinde, asilce. çeşme ve çınarın hemen arkasında ise ince ateş tuğlalarından örülü yüksekçe bir duvar göze çarpar, bakımsızlıktan orasından burasından yabani otlar fışkırmıştır. bu duvar, aslında bir osmanlı eseri değil, bir bizans sarnıcıdır. fakat günümüzde sadece tek cephesini görebilmekteyiz, üstü ise asfaltla kaplanmıştır.

    yol boyunca devam ettiğimizde karşılıklı bitişik nizam ahşap evler görürüz. en azından önceden daha fazla görürdük. bu evler beylerbeyi sarayında çalışan görevlilerin ve yakınlarının yaşadığı ahşap evlerdir. bir üst paralel sokak boyunca neredeyse küplüceye kadar uzanırlardı. şimdi ise beylerbeyi küplüce caddesi doğrultusundaki ahşap evler, çoğu harabe, yıkık dökük, içinde yaşayanı kalmamış, kimi ise çok komik şekilde restore edilmiş fakat -yine çoğu- henüz sahip bulamamış hüzünlü evlerdir. bu arada bu bahsedilen ahşap evler, 70-80lerdeki apartmanlaşmadan kurtulabilmiş, bu mekan için türünün belki de son örnekleri şanslı evler. zira zamanında bu cadde boyunca birçok parselde ahşap evler yıkılarak, çirkin apartman örnekleri aradan birer ikişer yükselmiştir.

    ayrıca ilginç bir ayrıntı olarak, bu caddenin büyük kısmında sokak lambası yoktur. artık caddenin çok dar olmasından mı, trafiğin yoğun olmasından mı, ya da zamanında belediyeler tarafından ''nasıl olsa buralar atıl kalmış yerler, buraya alt yapı götürüp masraf yapmayalım'' düşüncesinden midir bilinmez, garip bir şekilde karanlıktır burası. ama şimdilerde restore edilen evlerin kapı önü ışıkları caddeyi biraz olsun aydınlatmaktadır. önceden geceleyin buradan geçerken sanki bir osmanlı sokağında yürüyor izlenimi, hafızama kazınan güzel anlardan birisi olarak yer edinmiştir. dışarıda çıt yok, oyalı perdeler arkasından cama vuran loş bir ışık, belki de gaz lambası, korkuyla karışık eve varma telaşesi, o yokuşu tırmanmak... hey gidi.

    bir şeyler daha yazacaktım da unuttum be sözlük, aklıma geldikçe yazarım. sürç-i lisan ettiysek affola...
  • bünyesinde ilk bangır bangır saçma sapan şarkılar çalan haddinden fazla parlak ve ışıklı bir fast food dükkanı geçenlerde açılan...
    bizans sarnıç duvarı, barok çeşme, düş çınarı ve fast food büfe... gerçekten acınası bir kare oluşturmakta.
hesabın var mı? giriş yap