• kendini okutturan ilginç ve çok güzel bir kitap. yumuşak cümleler kuruyor, aklınızda kalmazmış gibi yapıyor ama sıklıkla serbest çağrışımların öznesi oluyor.
  • beyoğlu'nun beyoğlu olduğu zamanları anlatan, insanı başka bir hayata özendiren, yaşayarak okunması özellikle keyifli olan kitap.

    hafta içi bir sabah arabanızı evde bırakıp, karaköy'den tünel'e binin ve başlayın okumaya. eski evlerin olduğu sokaklardan yürüyün, oturun bir apartmanın merdivenlerine, gerekirse bir kaldırıma ve okumaya devam edin. acele etmeyin zaten kısacık bir kitap. şehir uyanırken, evlerden insanlar bir iki çıkmaya başladığında seyredin onları. sonra entelektüellerin rağbet ettiği bir cafeye gidin bir şeyler yudumlayın ve okumaya devam edin.
    iddia ediyorum siz de göreceksiniz o beyoğlu düşünü..
    sizi büyüleyecek yeşil gözlü insanı..
  • okuduktan sonra beyoğlu'nda o düşten izler aratan kitap.
  • beyoğlu'ndaki bir sahaftan iki saatlik aramamın sonunda bulduğum kitap. beyoğlu'nda okumak farzdır.
    büyüsüne girer, bir lucid dreamden diğerine koşarsınız..
  • hakikaten de düşsel bir kitap. her şeyiyle beyoğlu ile bütünleşmiş bir kitap. anlatımında bir büyüsellik ve şiirsellik var bu kitabın. kullandığı ve kullanmaktan kaçındığı kelimelerinde bile beyoğlu var. osmanlıca kelimeler kullanmaktan imtina edilmiş özellikle. yazar, edebî olan demek yerine edebiyatsal gibi ucube bir kelimeyi tercih edebiliyor. hatırladım demek yerine ansıdım diyor. kitabı okuduktan sonra hayallerim aşkım ve sen filmini de izleyin derim.
  • demir özlü'nün insanı beyoğlu diye alan, sonra okuyucunun kişisel tarih ve coğrafyasında dolaştıran anlatısı. tabii daha neler neler:
    (bkz: zapiski iz podpolya/#55018841)
    (bkz: can sıkıntısı/#31069221)
    (bkz: dünyanın en dik yokuşu/#38353117)
    (bkz: santa maria draperis/@invulnerable)
    (bkz: tünel/invulnerable)
  • "daha doğrusu, yaşadığım gündelik hayatı, yaşamın ta kendisi olarak görmüyordum. ötede, daha uzakta, varılacak bir yerdeydi o. hayallerle yaratılmış, güneşli bir ada sanki. duyguların fışkırdığı, doyumların birbirini kovaladığı yalancı bir cennet. burada, beyoğlu'nun sokaklarında dolaşırken nasıl olurdu da o düşlediğim yaşamın, kendiliğinden yaşanan hayat haline dönüşmesini bekleyebilirdim?" buyuruyor demir özlü bu kitapta. hayata dair sabırlı olmamı söyleyen herkese bu paragrafı okutmak istiyorum. belki bir de aşağıdakini...

    "bütün bu gençlik yıllarımı kaplayan, iyice anlamlandıramadığım bir şey vardı: hafif bir korku, zaman zaman artan, zaman zaman da azalan bir tedirginlik, bir yerini bulamamışlık boğuntusu, belki de daha başka bir şeye, bir yere sağlamca basamamaktan gelen bir güvensizlik, tuhaf bir tekil yabancılık duygusu, sinemada bulunduğum sürede benden uzaklaşan bir bunaltı. her şey bunun çevresinde döneniyordu, zaman zaman duyduğum hafif baş dönmeleri de bulantılar da, bazen ruhumu kaplayan acelecilik de, tutkular da. hepsi. öyle sanıyordum ki, başka bir yaşam gerekliydi bana. ilerde yaşanacak ya da geçmişte yaşanmış. bu yüzden pek çok düş görüyordum. öyle sanıyordum ki düşlerimi dolduran eğretilemeler, başka bir hayattan gelmeseler de, cılız varlığımı gene de başka dünyaların eşiğine değin sürüklüyorlardı."
  • okurken; bana ait olan hayal ve gerçeğin karışımı istanbul'u ne kadar sevdiğimi, artık vazgeçtiğimi kabullenip, en yüksek ve en tozlu rafa kaldırıp varlığını unuttugumu sandığım hayallerimin, kafamı cevirsem görebileceğim kadar yakında olduğunu farkettiren kitap.
    umarım bende de nereye gidersem gideyim vazgeçemediğim bir istanbul olmaz.
  • (bkz: demir özlü)

    demir özlü'nün okuduğum bu üçüncü kitabında yine demir özlü ve beyoğlu semti arasındaki bağ gün yüzüne çıkıyor. bu sefer öykünün kahramanı yaşamı bir yarı-gerçeklilik, bir düş görme hali olarak algılıyor ve yalnız gerçeklerle yaşanmış bir yaşamın yaşam olmadığını savunuyor. demir bizi cümleleriyle beyoğlu'nun ara sokaklarında dolaştırıyor, o dönemin meyhanelerini, kafelerini, istiklal'ini ve demir'in hafızasından asla silinmeyen tünel meydanını dile getiriyor.

    keşke ben de bir dönem beyoğlu'nda oturabilsem, oradaki insanları tanıyabilsem diye geçirdim içimden. tabi ki o zamanlarda. şimdilerde demir'in cümlelerine bakılacak olursa, o zamanki beyoğlu'ndan eser yok zaten. üzücü bir durum.

    birkaç gün önce gittiğim bir sahafta, sahaf bey, (böyle diyeceğim mecbur) demir'in tezer'den daha büyük bir yazar olduğunu, çünkü tezer'in çoktan efsaneleştiğini fakat demir'in ülke özlemi çekmesine ve büyük acılar yaşamasına karşılık değerinin pek bilinmediğini söyledi. yazarlıklarının büyüklüğü tartışmalı bir konu fakat demir özlü'nün ülkesinden uzaklaşmak zorunda kalmasının etkileri yazdıklarında çok net bir şekilde görülebiliyor.

    demir'in istanbul'la kendi ruhunu bu kadar çok içselleştirmesi, adeta kendi ruhunu istanbul'la büyütmesi ve bazı hisleri istanbul'la tanımlaması büyüleyici geliyor bana. istanbul şehrinin kendi içimdeki etkileriyle çok benzeştiriyorum bu durumu da. bazı hisler konusunda yalnız olmadığımı görüp seviniyorum.

    --- spoiler ---

    kitaptaki intihar sahnesi de, bana ida'da wanda'nın intiharını hatırlattı. bazı benzer olayların, farklı sanat dallarında yansıtılması çok hoşuma gidiyor. ve yakın zamanlarda bunlara rastlamış olmayı çok seviyorum.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap