• gustave flaubert'in 17 yaşındayken yazdığı ve basımı yapılan ilk kitabıdır. dili madame bovary kadar başarılı değildir ama tabi ki şu göz önünde bulundurulmalıdır ki flaubert madame bovary'i 37 yaşında ustalık döneminde yazmıştır.
    kitap flaubert'in ilk aşkını ve kendi deyimiyle "doğal olarak ilk aşk acısını" konu almaktadır.
  • kısa ve okuması keyifli bir kitap benim için. gustave flaubert ile tanıştığım kitap ayrıca, madame bovary kitabını lisede sınav için okumamızı istemişlerdi ve elbette okuyamamıştım (zorla kitap okumaya hayır!*)

    şunu da söylemeliyim ki okurken bana genç werther'ın acıları’nı çağrıştırdı anlatım yönünden.

    --- alıntı ---

    “özgür olduğunu iddia ediyorsun ama bir gün bile geçirmedin başka şeylerin suyunda sürüklenmeden. bir kadın gördün, onu sevdin, aşkından deliye döndün. damarlarında kaynayan kana söz dinletebilecek, zihnini saran yangını söndürebilecek, yüreğini dizginleyebilecek, yüreğini kemiren arzuları dindirebilecek kadar özgür müsün? düşünmekte özgür müsün? ayaklarında bin pranga, sırtında bin değnek, önünde bin engel. bir adama rastladın, kusur bulmakta gecikmedin, bir ömür tiksindin adamdan, keşke burnu o kadar büyük olmasaydı! gün oldu miden ağrıdı, acısını başkasından çıkardın, oysa severdin garibanı. bunun gibi nicesi yaşandı, nice hadise vuku buldu, biri birine sebep oldu, biri birinin neticesi oldu ve zincir gibi uzadı bu silsile.

    --- alıntı -—
  • bana yeniden yaşamam, insanların arasına karışmam gerektiğini söyleniyor peki ama,

    kırık dal nasıl meyve verir?

    rüzgarların kopardığı ve tozların içinde sürüklediği yaprak nasıl yeniden yeşerebilir?
  • kitapta nelerden bahsedeceğini bize ilk sayfada, samimi bir şekilde şöyle ifade eden bir 'deli' anlatıcıya sahip gustave flaubert kitabı:

    "sadece aklıma gelen her şeyi kağıda dökeceğim, düşüncelerimle birlikte anılarımı, izlenimlerimi, düşlerimi, heveslerimi, düşünceden ve ruhtan gelen her şeyi; gülüşü ve ağlayışı, beyazı ve siyahı; önce yürekte başlayan ve sesli dönemlerde yufka gibi açılan hıçkırıkları ve romantik kelime oyunlarında eriyip giden gözyaşlarını... yine de, bir kutu tüyün gagasını ezeceğim ve bir şişe mürekkebi harcayacağım için, okuyucunun canını ve kendi canımı sıkacağım için üzülüyorum; gülmeye ve şüpheciliğe öyle alıştım ki, kitabın başından sonuna kadar, sürekli bir şakalaşma hali var ve gülmekten hoşlanan insanlar nihayet yazara ve kendilerine gülebilecekler."

    --- spoiler ---

    son cümle:

    "ey çanlar! benim ölümümün üstüne de siz çalacaksınız demek ve bir dakika sonra bir vaftiz töreni için; demek siz de geri kalan her şey gibi bir şakasınız ve her evresini ilan ettiğiniz hayat gibi, bir yalan: vaftiz, evlilik, ölüm. zavallı tunç parçası, ezgilerin arasında kaybolmuş ve saklanmışsın, oysa ki savaş alanında kızgın lav olarak ya da atları nallamak için o kadar işe yarardın ki!"

    --- spoiler ---
  • flaubert 17 yaşında yazdığı ilk kitabı.

    kitaba yansıttığı duyguların henüz oturmamış olduğu hissediliyor olsa da bazı bölümlerde değindiği şeyler ve üslubu yaşının çok çok ötesinde. 1838 yılında yazılmış olmasına rağmen inanılmaz derecede benzer düşüncelerimizin olması, insanın her devirde aynı olduğunu bir kez daha anlamamı sağlamıştır.
  • "kırık dal nasıl meyve verebilir"
  • okumakta olduğum; flaubert'in hayatını, hayal gücünü, acılarını kitabın başında da belirttiği gibi gerçeğin kurguyu ele geçirerek bizlere yansıttığı kısa eseridir.

    "çocukken gözün gördüğü her şeyi severdim, gençken yüreğin hissettiği her şeyi severdim, büyüdüm ve artık hiçbir şeyi sevmiyorum."

    (bkz: gustave flaubert)
  • başka tutkular gelecek, belki de unutacağım seni, ama her zaman kalbimin en derin yerinde kalacaksın, zira kalp öyle bir dünyadır ki, insanı alt üst eden, deşen ve yeniden işleyen her tutku, bunu önceki tutkuların kalıntılarının üstünde yapar.
  • gustave flaubert'in 17 yaşındayken yazdığı ilk kitabı. yaşının küçük olması, galiba biraz da ergenliğinin etkisiyle anlatımında yer yer aşırı coşkunluk var, çokça da varoluş sancısı ile dünyanın gidişatına ve insanlığa dair sorgulama içermekte. genç werther'in acıları'nı hatırlattı biraz, ama üslubu o kadar olgun değil. bu olgunluğu yakaladığı eseri için
    (bkz: madame bovary)

    "hazin ve tuhaf çağ bizimki! bu büyük haksızlık çağlayanı hangi okyanusa doğru dökülüyor? bu kadar dipsiz bir gecede nereye gidiyoruz? bu hasta dünyayı yoklamaya kalkanlar, bağırsaklarında kıpraşan ahlaksızlıktan korkarak hemen geri çekiliyor."

    "her şeyi denedik ve her şeyi, umutsuzca inkar ediyoruz; ve sonra, tuhaf bir tamahkârlık, ruhumuzla ve insanlığımızla bizi ele geçirdi; içimizi kemiren devasa bir endişe var, kalabalığımızda bir boşluk var; etrafımızda bir kabir soğukluğu hissediyoruz.

    insanlık kendini makineleri döndürmeye kaptırdı ve bunlardan oluk oluk akan altını görünce çığlığı bastı: "tanrı bu!" ve bu tanrı'yı yiyor insanlık."

    "kuşku, ruhlar için ölümdür; eskimiş ırklara bulaşan bir vebadır, bilimden gelen ve deliliğe sürükleyen bir hastalıktır. delilik mantığın kuşkusudur; hatta belki mantığın kendisidir! isteyen kanıtlasın."
hesabın var mı? giriş yap