*

  • yanlış manaya çekilmediği taktirde "kolumdaki kılları saydım" şeklinde tamamlanabilecek kelime öbeği.
  • canı sıkılanlar can sıkarlar mottosunu sık duymamın da etkisiyle belki, çok canı sıkılan biri olmadım şu hayatta. lakin bundan beş-altı sene evvel bir yaz günü canım sıkıldığında yaptığım bir şey var ki, aklıma geldikçe hala utanır, sıkılır, ama daha da çok gülerim.
    evde kimsenin olmadığı ve belli ki baydığım bir gün, joan collins'in "güzellik sırlarım" adlı kitabını buldum evdeki kitaplar arasında. sanırım babam anneme almıştı bu kitabı (sağolsun, babamda böyle bir aileye eğitici-öğretici kitap taşıma merakı vardır. mesela kardeşimle bana her genç kızın yaşam rehberi, okul başarısından hayat başarısına, kendin yardım et kendine bunu başkasından bekleme gibi tuhaf kitaplar getirirdi bir dönem sürekli). neyse, ben de joan collins'in güzellik sırlarını okumaya başladım bismillah diyerek. baktım bir sürü şeyler anlatıyor, bir sürü önerilerde bulunuyor. haydi birini yapayım bari dedim ve hemen evde malzemesi bulunan, en zahmetsiz uygulanabilir gibi duran tarifi seçtim: saç maskesi. o kadar basitti ki! sadece bir muzu alıyor, kaşıkla eziyor, püre haline getiriyor, sonra onu saçınıza masajla yediriyor, ardından da duruluyordunuz.
    muzu ezmek hiç sorun olmadı. saçlarıma uygulamak da. gerçi allah için bir tuhaftı. yani muz ne kadar özenle ezmiş olsam da böyle partikül partiküldü yer yer. yine de içimde bir korku oluşmadı bu saçımdan nasıl çıkar diye.
    oysa, oluşmalıymış elbet. o gün yaşadıklarımın gerisini size şöyle anlatayım: sade suyla durulamanın o muz partiküllerini saçımdan hiçbir şekilde uzaklaştırmadığını fark etmem, birkaç tur şampuanın dahi o aman sağlıklı olsun, faydasını göreyim diye saçlarıma abartılı bir surette yedirdiğim muz ezmesini başımdan sökmeye yetmemesi, ellerimle muz pütürcüklerini saçlarımdan teker teker yolmaya çalışmam, ve o bir saat zarfında herhalde tüm hayatım boyunca dökmediğim kadar çok saçımı bir muza, bir joan collins saçmalığına feda etmem birbirini izledi.
    güldüm kendime sonra çok. daha geçenlerde evimize girmiş bir başka sağlık-güzellik kitabından öğrendim ki, muz ile patates aynı botanik familyadan geliyorlarmış. kafanıza püre sürdüğünüzü hayal etmenizi rica edebilir miyim lütfen bir an?
    aslında inanın hiç anlayamıyorum neden böyle oldu. aynen kitapta yazdığı gibi yapmıştım ben. belki yine yaparım aslında, daha iyi ezersem muzu belki, blender'da filan, süt katsam sonra hem, akıcı olsa biraz, öyle değil mi?
  • sevgili lacrimanın deneyimine benzer bir can sıkıntısı hikayesi de benden.
    bir gun canım o kadar sıkıldı ki, ben de orta uzunlukta saçları olan arkadaşlarımdan hep duyduğum fakat hiç yapmadığım badem yağı, e vitamini ampülü ve yumurta maskesini uygulamıştım saçıma. tabii bu malzeme evde bulunur cinsten olmadığı, ve can sıkıntısına yürüyüşün iyi geleceği savıyla birlikte harekete geçip önce badem yağı ve e vitamini ampüllerini almak için eczaneye yollandım. eve gelip yumurtayı bir kaba kırdım, üstüne benim uzun saçlarımı kaplayacağını varsaydığım kadar, yaklaşık bir şişe badem yağını ekledim, e vitamini ampulünü kırmamla, evi dayanılmaz bir koku kapladı. tabii benim içimi de hafif bir kuşku. sonra tecrübeye olan güvenim nedeniyle bu kuşkuyu kovalayıp maskeyi kardım bir güzel.
    buraya kadarı pek kolay hatta sıkıntı geçirecek cinsten idi. maceranın tadı tadında bir girişim. devamında o acayip sıvımsı karışımı saçıma "uygulamak" vardı. tam bir azap olduğunu kesinlikle ifade etmeliyim. omuzlarımdan aşağı yumurta kokulu yapışkan bir sıvı süzülürken artık geri dönüşü olmayan bir noktada bulunduğumu fark etmiştim.
    saçlarımda bu şeyin tarife göre bir saat kadar kalması gerekiyordu. can sıkıntıma yeni bir boyut eklenmişti. şimdi saçımda bu acayip şey "uygulanmış" olmasaydı evden çıkıp yürüyüş yapabilir, sinemaya falan gidebilirdim ama ertelemek gerekiyordu, ve bu bir saati geçirmek. tedbirli biri olduğumdan suyun ısınması için termosifonu çalıştırdım elbette. sonra televizyona dalmışım biraz, discovery falan derken bir saat geçti. banyoya koştum (bir malikanede oturduğum için banyoya koşulabiliyor) musluğu açtım ve o an dünyada duyabileceğim en kötü sesi duydum: tıııssss.
    su kesilmişti.
    su kesilmişti.
    su...
    ...kesilmişti.

    evdeki su stokunu (2 adet 5 litrelik şişe) 1.7 litrelik porsiyonlar halinde kettleda ısıtıp, saçlarımdaki omlet öncesi oluşumu yıkamaya uğraştım saatler boyu. nafile bir çaba idi. kaynar suyu dökünce kafamdan aşağı, yumurtalar haşlanıp bembeyaz biriktiler saç tellerime. saçlarımdan tel tel yumurta ayıklamaktan helak olduğumu, ağlayacak gibi durduğumu belirtmeden geçemeyeceğim.
    gece yarısına kadar bekledim suyun gelişini, adeta kırkladım saçlarımı. dökülmesini engelleyip parlaklık kazandıracağı varsayılan maske dehşet verecek miktarda saç telimin banyoda süzgeç üstüne, saç fırçasına falan yerleşmesine neden olmuş, bu kadar yıkanmaya alışkın olmayan saçlarım mat ve cansız bir hal almıştı. burnuma yerleşen koku ise haftalarca gitmedi ne saçlarımdan ne de burnumdan.
    maskeye yumurtanın sadece sarısı konacakmış. tarifi dikkatle dinlememişim. fakat badem yağı denen malzeme de ancak rugan ayakkabıya sürülebilecek bir şeymiş, öğrendim. e vitamini ise, beslenme yoluyla edinilmeli bence.

    (bkz: sözlüğü günlük gibi kullanmak)
  • okul yıllarında hiçbirşey beni matematik dersleri kadar sıkmayı başaramadı. bu matematikle değil, tamamen öğretmenimizin yaklaşımıyla ilgili bir durumdu. kendisi yaşamı normal hayat ve matematik hayatı olarak ikiye ayırmış olan bir kişilikti. derste kımıldamanıza bile izin vermezdi. yere düşen kaleminizi eğilip alamazdınız mesela. öyle yani.
    herneyse benim sıra altından kitap okuma, yanımdakilerle konuşma, yazışma ve hatta camdan dışarıyı izleme girişimlerimin hepsi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. atatürkün gençliğe hitabesinde ve istiklal marşımızda kaç harf olduğunu sayalı 2 hafta kadar oluyordu. sınıfımızın zemini enine 84 boyuna 132 parça taştan oluşuyordu. ben dakikada 14 kez nefes alıyor ortalama 18 kez göz kırpıyordum. deli pösteki sayar gibi lafı benim için artık sadece pösteki sayar gibi şekline dönüşmüştü. hiç işinize yaramayacak şeyleri saymak delilik değildi, aksine akıl sağlığınızı koruyan uykunuzu kaçırıp zihninizi dinç tutan yararlı bir aktiviteydi ama sınıfta sayılabilecek şeylerin sayısı giderek azalıyordu. günlerden bir gün bir harita method yaprağında kaç kare var sorusu zihnimde bu yapraktan kaç adet kağıt gemi yapılabilir şekline dönüştü. evet işte aylardır aradığım, ihtiyacım olan şey buydu... origami.
    ilk denemeler tabi ki başarısızlıkla sonuçlandı. sevgili öğretmenim uzunluğu 5 cmyi geçen her gemiyi fark ediyor, yapım işlemi tamamlanır tamamlanmaz kaçak mal taşıyan bir gemi tespit etmiş sahil güvenlik botu gibi yanıma yanaşıyor ve el emeği göz nuru eserlerime el koyuyordu. daha küçük gemiler yapılmalıydı evet daha küçük, çok daha küçük. sene sonuna doğru kareli defterin bir karesinden gemi yapabilir hale gelmiştim. bu gemiler büyükleri kadar rahat tanımlanamıyor, öğretmenimin radarında tespit edilse bile ne oldukları çıkarılamadığından büyük bir tehlike atlatılmıyordu. sene sonunda matematikten geçmiş, akıl sağlığımı korumuş ve final sınavının soru kağıdından yapılma 286 parçalık bir filoyu matematik öğretmenime hediye etmiştim.
    öğretmenleri seviniz arkadaşlar. onlar içinizdeki yaratıcılığın aynasıdır.
  • aslında canı her gün sıkılanların gözdesi cümledir bu. annelerimizin de dediği gibi sıkı can iyidir çünkü ve can dediğin sıkılmadıkça canlanmaz. canınızı daha fazla sıkmadan, her gün o kadar ki sıkılan canımın ettiklerinin listesini veriyorum.

    bugün canımı sıkanların listesini çıkarmak
    canımı sıkanların canını sıkmak için cansıkıcı karşı-cansıkıntıları planlamak
    canım sıkıla sıkıla planladığım cansıkıntılarını kuru sıkı canımı sıkanların üstüne sıkmak
    canını sıktığım için canı sıkılan canımı sıkanların yakarışlarını canım sıkılarak dinlemek
    canımı sıkanların cansıkıntılarını dinlerken beter sıkılan canımın beceriksizliğine sıkılmak
    beceriksizlikle suçlanan canımın canını sıkanları cansıkıcılıkla suçlaması
    sıkılmış, suçlanmış, canına tak etmiş tüm canların uykuya çekilmesi
  • bir gün canım o kadar sıkıldı ki...
    beni terkedeceğini anladım.. oturttun beni bir süpermarketin kıyısına. o gün sen daha beni ararken anlamıştım.
    o kadar sıkılmıştı ki canım.. akılla içgüdünün, duyguyla düşüncenin ikili oyununu ilk ve son kez oynamaya başlamıştık. kendimizi kangren olmuş ilişkimizden tümüyle kurtarabilmek istediğimizi o süpermarketin kıyısında anlatmıştık. kafamı kaldırıp sana baktım ama gözüm bir ilana takılmıştı:

    "kredi kartına 6 taksit!"

    ayaklarımız havadaydı ya tatlım. ayaklarımız işte yeri dövmeye başlamıştı. yalnızca iki kişinin duyabildiği o sancılı müzikle birlikte sarsılmıştık. bir yandan bedenlerimiz sevişmenin cazibesiyle ayrılmak istemediklerini belirtir gibi birbirlerine sarılmıştı. biyolojik bir kaos yaşamaya başlamıştık. bedenlerimiz birbirine sarılmış. bozyaka'da bir süpemarketin parkında. ihtişamla ve soylu sözlerle ilgilenmiyordum. sadece sana sarılıyordum. bir daha bütünleşmeyeceğimi bilerek..

    o gün canım o kadar sıkılmıştı ki..
    solduk gittik mayısın bir günü. etrafta yeşeren bahar çiçeklerine rağmen.
    soldu çiçeğim, ben soldum. yeni ve polyester duygular verdi bana bu sersefil hayat.
    üzgündün öldüğümüz için. "ölme çiçeğim" dedim. "gerekirse ben ölürüm"...
    "ben bir garip hezarfen'im. kırılmış sol kanadım. uçarım esmer göğünde.
    düşmanıma yan bakarım.."
    lakin unutamam, o kafir sıcağında izmir'in ufku kıpkırmızı bir yangındı. yanar da yanar arada bir hala. kahkahayla harlar.
    canım sıkılır yine. dört nala koşarım o zaman. bir jointle, şarap kadehinin çevresinde..

    ama o gün o kadar canım sıkıldı ki..
    hüzün çöktü. duvarlarını yürürken gördüm süpermarketin.
    o gün o kadar sıkıldı ki canımız.
    tükettik bir aşkı.
    kredi kartına 6 taksit yapan bir tüketim metaforunun kıyısında.
    bağırdı bana o obur bina.
    işittim o insafsız mimarını..
  • "bir gün o kadar canim sikildi ki" ile baslayan bir cümle, sacmasapan yapilan bir hareketin olmayan sebebini anlatmak icin kullanilabilecek en anlamli baslangictir..
  • (bkz: evlenmek)
  • "birgün canım o kadar sıkıldı ki" ,. "böyle hayatın! zaten doğalgaz kesik, neden elektrik te kesik aq " demek istedim hep ama hep ama doğalgazım olmadı! kaldı ki göt kadar evde bir tek laptobum ve tasarruflu 2 ampülüm var. elektrik faturası ödememi engelleyemiyor hiç! oysa isterdim hayata küfretmeyi! onu bile yapamıyoruz!!!
  • (bkz: kedimi yedim)
hesabın var mı? giriş yap