*

  • önce fransa'da, fransızca; la fontaine de la séparation adıyla yayımlanan, daha sonra ayrılık çeşmesi olarak türkçeye çevrilen kitap.

    kapağına bakarak, yazarın soyadının ergüner değil erguner olduğunu anlıyoruz. ilk 20 sayfayı okuyarak, yazarın doğumundan itibaren tasavvuf ve müziği ile içiçe yaşayıp tasavvufî ıstılahın kullanımında yanlış yapmayacağını kestirebiliyoruz.
  • cumhuriyet sonrası mevleviliğin gelişimini hoş bir dille yazarın kendi yaşam hikayesi üzerinden anlattığı kitap, iletişim yayınlarından çıkmaktadır.
  • --- spoiler ---

    toplumumuz, avrupalı'nın somut çözümlerle soyut meselelerden kurtulduğuna ; bilimle metafizik safsatalardan arındığına ; endüstriyle zaman kaybından kurtulduğuna ; düşünceyle tanrı'dan azad olduğuna ; üstün edebiyatı ve kültürüyle, insanların tabiatlarındaki vahşeti yendiğine inandırılmıştır.oysa dün avrupalılık-çağdaşlık, bugün ise globalizm adı altında dünyaya yayılan uygarlığın doğrularının yanı sıra yanlışların da olduğu, başta avrupalı aydınlanlar ve filozoflarca ortaya konmuştur. 12

    söylenenlere göre, onun gibi(kudsi efendi) rafine ve alim olan üsküdar meydanındaki yeni camii'nin eski imamı nafiz uncu ile birlikte, hafızalarını tazelemek için kol kola yürüyüşe çıkarak kur'an'ı hatmederler ve kimseyle karşılaşmamak için özellikle mezarlığın arkasındaki ıssız yolları tercih ederlermiş. 49

    o da (mevlana) ibn-i arabi hazretlerinin eserlerinden pek hazzetmezmiş.birisi bir gün ibn-i arabi'nin büyük eseri fütuhat-ı mekkiyeyi getirmiş ve ısrarla okuyarak mevlana'yı epey sıkmış.o arada zeki isminde bir hafızın odaya girdiğini gören hazret, okunan metni derhal keserek "ey zeki haydi benim için birşeyler söyle, şimdi fütuhat-ı mekkiye zamanı geçti, fütuhat-i zekiyye başlıyor" demiş. 53

    verilen molalarda aralarına karıştığım afganlıların aşırı dindarlığı beni çok şaşırtmıştı.içlerinde özbek asıllı olduğu için türkçe de konuşan ve sonradan dost olduğun aldaş'a, bu kadar dindar ve islâm'a bağlı olmalarının beni şaşırttığını belirtince, başımı kaldırıp etrafa bakmamı söyledi.çevrede en ufak yeşilliğin olmadığı kıraç dağlardan başka bir şey görünmüyordu.eliyle içinde bulunduğumuz tabiatı işaret eden aldaş "işte!" dedi, bu hiçlikten yalnızca allah'a iman çıkabilir. 140

    içerisi çok kalabalıktı.ney üflemem için oturmam gerektiğinden, neredeyse diz dize olduğum iki insan arasına sıkıştım.ev sahibinin kedisi de gelip yanımıza kıvrıldı.üflemeye başladıktan kısa bir süre sonra elime damlalar düşmeye başladı.ne olur diye başımı kaldırınca yan komşumun gözünden yaşlar boşandığını gördüm.konser ilerledikçe yaşların şiddetide arttı.ney üflememden bu kadar duygulanan birini bulmak beni daha da teşvik ettiğinden, haz ve çoşkuyla nağmeleri uzattıkça uzattım.taksimimi bitirdiğimde elimi ağlayan şahsın omuzuna koyup, onu bu hallere soktuğum için neredeyse özür dileyecekti ki, o kan çanağına dönmüş gözleriyle bana dönerek "özür dilerim" dedi, "kediye alerjim var da!..." 163
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap