• olsa olsa, düş kuran bir otelin, ya da daha doğrusu, odalarında uyuklayan yorgun yolcuların düşlerinden kopya çeken bir otelin ayak izleridir bunlar. zira, gidekalmaktan öteye gidemeyecektir otel. gidip gelen onca yolcunun telaşlı adımlarından arta kalan izlerle yetinecek, bu izlerde okuduğu uzaklıkları, mesafeleri belki ancak sezinleyecek, ama asla katedemeyecektir. yine de, hep "kendinin bir o kadar uzağına düşmekten" yorgun bir oteldir bu. kendi geçmişini ve geleceğini biriktirdiği bu ayak izlerinde kuracak, belki ancak böylelikle yola çıktığı noktayı anımsayıp, nicedir durduğu noktanın aslında bir varış olduğunu bilebilecektir.
    (bkz: oteller kenti)
  • 24 saat sıcak sudan, açık büfe kahvaltılardan, 9'u çevirmeden dünyaya açılmayan telefonlardan, çalınan havlulardan, ağır anahtarlıklardan, içine tekrar tekrar şampuan doldurulan küçük şişelerden sıkılmış, yıldızlarını omzundaki apoletlerin ağırlığından ezilmiş gibi taşımaktan yorgun, kontağı kapatıp gidiveren bir otelin ağırlığıyla oluşmuş, derin temelli, depreme dayanıklı izidir olsa olsa.
    check out ile check it out arasındaki kalış, varış ve bakış sonrası, veni vidi vici söyleminin tozunu attıran, ağır ve mağrur. ardından bakıp gülümseyebiliriz ancak: fazla uzağa gitmiş olamaz.
  • içinde onlarca kişiyi misafir etmiş bir adamın giderayak bıraktığı izler olsa gerektir...taşınan kişilerin çokluğu ile derinleşen bu izler; misafirlerin çalıp gittikleri nedeni ile yalpalayan bir rotadırlar, bir kısmı sebepsiz fırtınalardan mütevellit su dolu olur...

    gidenlerin otelde unuttuklarından dolayı olsa gerek ara sıra geriye baktığı da anlaşılır izlerin gidişinden (ancak ne demiş eskiler "dönen yok seferinden*")...
hesabın var mı? giriş yap