*

  • halit refiğ'in siyah beyaz filmlerinden biri.
  • 1969 yapımı siyah beyaz bir türk filmidir. başrollerinde ahmet mekin, bilal inci ve seden kızıltunç oynar. türk'e gönül veren de tarkan filmlerinden aşina olduğumuz eva bender.
  • efendim konusunu yaşanmış bir olaydan alan bir filmmiş bu. daha doğrusu yaşanmış bir olayın gazete haberinden öykülenmiş. almanyada tanışan bir türk işçisi * ile alman kadınının * yasak aşkını anlatır. bu ilişkiden bir çocuğu olan kadın , onu terkedip giden sevdiği erkeğin ardından kayseri'ye gelir. adam evlenmiştir, baldızının kızıyla da ilişkisi vardır. hep beraber bir çatı altında yaşamaya başlarlar ama alman kadın ve 5 yaşındaki çocuğu dışlanır. ona yardımcı olmak isteyen şoför mustafa * sayesinde kadın müslüman olur, türk örf ve adetlerini benimser. ne yazık ki bu ilişkinin sonu da hazindir.
  • halit refiğ'in 1969 tarihli film denemesi. "türkün çelişkileri" de olurmuş, bu film denemesinin ismi.

    kendi özünü oluşturduğunu düşündüğün şeyi hem bu kadar sevmeyip hem de onu idealleştirmek nasıl bir travmadır; paralel şekilde, büyük b ile batı karşısında bu kadar ezik hissedip, arzulayıp hem de ondan nefret etmek (çok seviyorsan git konuş baba)...

    tasavvur ettiğin ulusunun ekseriyetini oluşturan köydekileri makbul bulmayıp (hatta gerici görüp), elin idealleştirdiğin batılı milletinden alman'ı, kendi "az ile yetinen, çileye katlanan" kalabalığına (filmde eva'ya söylenen son söz) "her şeye rağmen aramıza katılacak" bir özne yaparak rahatlama türklük histerisidir.

    kadına yapılmadık bırakılmıyor: dövülüyor, itilip kakılıyor, taciz ediliyor, kültürü, dili, dini vb beğenilmiyor ama ne hikmetse bunları yapan insanlar ve kültürlerine asimile oluyor. kürtlerden de istenen bu mu yoksa?

    tarihi klisede kadına namaz da kıldırdı ya halit refiğ, büyük adam valla.

    ulusal sinema kavgası (bkz: #47964952) akımının ne boktan ne gerici olduğu buradan da ortaya çıkıyor. sinema, tek kaygısı, büyük harflerle devlet, millet için olunca ahan da böyle film denemeleriyle yetiniyor.

    sinemasal olarak rezalet ötesi. ama bu, düşünsel evrenden kaynaklanıyor.

    ulus baker'in iki makalesi konuyu çok iyi açıklıyor (bu sinemasal ve düşünsel olarak boktan filmi baker'in klasik politik sinema diye konuştuğu filmlerle karşılaştırmak gibi saygısızlık yapıyorum ama):

    "politik olanla kişisel olan arasındaki ayrım, kâh "bilinçlenerek" özelden politiğe geçme, kâh bireylerin kollektifleşerek siyasal alanı oluşturması tarzında böylece klasik diyebileceğimiz politik edebiyata ve sinemaya damgasını vurmaktadır. böylece orada devrimlerin ve milletlerin tarihiyle karşılaşırız.

    ama bu tarih (ki büyük harfledir) politikaya olsa olsa büyük adamlar (napoléon, cromwell, krallar, devrim liderleri üstüne sayısız kitap ve film) bahşeder. diyalektik ve hegelcidir. ya da "küçük adamlar"ın gelişerek, bilinçlenerek politikleşmelerini garanti eder. en gelişmiş "politik" halinde, eisenstein ile brecht'te olduğu gibi, izleyiciyi kâh görüntünün patetik etkisiyle, kâh özdeşleşmenin kırılmasıyla "düşünmeye" sevkeder. ama politik faaliyetin en esaslı görünümlerinden birini yakalayamaz: çoğulluklar olarak politik öznelerin, kalabalıkların aynı zamanda kişisel ya da bireysel faaliyetlerinin, çıkarlarının peşinde olan bireyler de olduklarını..." (yılmaz güney sinemasının bir özelliği üstüne)
    --

    klasik politik film ve edebiyat böylece bize hep "bir ulusun doğuşunu" --unutmayalım ki griffith'in bu kötü ama önemli filminin benzerleri defalarca yeşilçam'ı, bir sürü kötü taklidiyle ziyaret etmiştir--, politikanın ve tarihin tepesindeki büyük oyunları, yaz da topyekün devrimsel birikim ve dönüşümü anlatıp dururdu. (şok ve beyin: yılmaz güney sineması üzerine)
  • halis anadoluluk ve muhlis türk ruhu ihtiva eden film.

    kayseri-nevşehir hattında çekilen film bugünden bakıldığında düpedüz romantik bir denemedir. doğu-batı sorunu garip bir şekilde türk-müslüman ruhu adına çözümlenmiştir ve bu açıkça rahatsız edicidir, çünkü gerçek dışıdır. film boyunca erciyes'i, kayseri caddelerini, şehir meydanını, bizans'tan kalan tarihi kaleyi, saat kulesini, kartal bulvarı'nı, hunat caddesi'ni; daha sonra da kapadokya'daki peri bacalarını, kadim mağaraları, yarı korunmuş kiliseleri, otantik evleri, dar sokakları görürüz. filmin en hoş yanı da çevre-mekan tasviridir zaten. konusu dediğim gibi gerçek dışı ve romantiktir.
hesabın var mı? giriş yap