bir zamanlar bir ismet özel vardı
-
ismet özel'in 4 ağustos 2003'te milli gazete'deki köşesinde bir daha süreli yayınlarda siyasete dair yazı yazmayacağını ve "islamci camia" ile arasına mesafe koyduğunu açıkladığı son yazısının başlığı.
"'yazı yazmak' demiş e.l.doctorow, 'geceleyin araba sürmeye benzer. önünüzü sadece size farların gösterdiği yere kadar görebilirsiniz; ama bu suretle seyahatin tamamına erersiniz." bu söze itibar edeceksek, ben de geldim geleceğim yere kadar, bitirdim gezimi. benim için gazete yazarlığı bağlamındaki seyahat tamamlandı. bundan sonra gazete yazısı yazmayacağım. yirmi altı sene önce bir yandan inancıma ortak saydığım kimselere laf anlatmak, diğer yandan geçim derdiyle şoför mahalline bir şekilde oturduğum bu arabayı sürmem için hiçbir ahlâki gerekçe kalmadı artık. neydi gazete yazısı yazmamdaki ahlâki gerekçe? islamî siyaset yaklaşımı başını dik tutmak istiyorsa, ona destek olmaktı. çok önemli ve işlev değeri çok yüksek bir işe giriştiğimi düşündüm. yıllar ve yıllar boyunca çabalarımı hafife almadım. o kadar ki benden başka bir başka kalemle ikame edilebilecek bir tek satır yazmadım. devran döndü ve benim niyetlerimle olduğu kadar, benim ciddiyetimle ortamın ahvali arasında herhangi bir irtibat bulunmadığı ortaya çıktı.
bu sebepten dolayı hakkımda 'bir zamanlar bir ismet özel vardı...' denilmesi pek yakışık almaz. ben ortalıkta dönüp duran işlere, çevrilen dolaplara bulaşmadım. buna mukabil adı duyulmuş biri haline geldim. adım elbet gizli kalmayacaktı. lakin benim hedeflediğim şey adımın yaygınlaşması değildi,varlığımın neyle uğraştığının farkına varılmasıydı. gazete yazısı yazmaya başladığım günden bugüne aradan yirmi altı yıl üç ay geçti.sonuç benim açımdan ve benim beklentilerim açısından pek parlak değil. aslına bakarsanız, sonucun parlaklıktan uzak kalmasını ben istedim. bidayetten itibaren basın hayatında kendine yer açmak isteyenlerden biri değildim. eğer nefsanî tatmin söz konusuysa edebiyattaki yerim buna kifayet ediyordu. üstelik neye emek verdiğimi anlamayan insanların benim adımı ağızlarına almalarından oldum olası büyük bir rahatsızlık duyarım, ilk yazımda dedim ki kitle iletişim araçları vesilesiyle yazı işlerine giren bir müslüman'ın vazifesi dikkate değer şeyler yazmak değil yazdıklarıyla dikkatlerin kur'an-ı kerim'de yoğunlaşmasını sağlamaktır.
dikkatler benim yazdıklarım dolayısıyla kur'an-ı kerim'de yoğunlaştı mı? hayır, hiç öyle olmadı. meseleye 'itibar' açısından bakarsanız yirmi altı senelik gazete yazarlığım pek parlaktır. meseleyi önümüze 'hakikate yöneltmek' hassasiyetiyle koyarsak ortada tam bir fiyasko vardır. demek ki girdiği yazı işinin altından kalkamamış bir müslüman sayılırım. neden? şimdiye kadar elimden, dilimden ve sair azalarımdan ne akdar gâvurluk (!) sadır oldu ise hepsinin bir alıcısı çıktı. gel gelelim, türklüğüme müşteri bulamadım. bu başarısızlığı devam ettirerek daha fazla rezil olmaya katlanamam. şimdiye kadar gazete yazarlığı dolaylarında işi kovalamamnın sebebi sabır göstermemdi. sabır dediğimiz şey sonu olan bir şeydir. sabır zamanı gelince taşar. belli şartlar oluştuğu halde sabrı taşmayan insan eğik bir boyunla ve mağlubiyetle yaşamayı seçen insandır. artık siyasete dair yazı yazmayacağım. yazdıklarım hakkında her gün biraz daha battıkları cehaletten aldıkları cesaretle mülahazalarını beyan etme hevesine kapılan kimselere söyleyecek sözüm yok. onlara artık tahammül edemiyorum. şimdiye kadar kendilerine gelmelerini, kendilerini ümit ettim. ümidim boşa çıktı.
kendini bilenin rabbini bildiği gerçeği aynı zamanda rabbini bilenin kendini bildiği gerçeğine götürmez mi? hayır götürmez. giderek tam tersi olma ihtimali yüksektir, yani rablerini bilmeyi öne alan kimseler kendilerini unutma akışında ilk sırayı doldururlar. dikkat edin 'r' harfini büyük yazmadım. 'rabbim allah, kitabım kur'an' diyenleri ortamdan ayrı tutuyorum. içinde yaşadığımız çağ islâm'ı arayanların onu ancak kitaplarda müslümanları arayanların onları ancak mezarlarda bulabildiği bir çağdır. hal-i hazırda kimin terbiyesi altında bulunuyorsak (bir zamanlar bulunmuşsak değil) rabbimiz odur. demek ki ne ile terbiye edildiğimiz hakkında edineceğimiz her malumat rabbimizi tanıma yönünde bir miktar ilerlememize sebep olacaktır. terbiye edeni de terbiye eden vardır diye düşünmekten kendimizi alamayız. en iyisi bir başkasının terbiyesi altında olmayanın terbiyesi altına girmektir. demek ki kültürün kökeni bizi ilk elden ilgilendirir. buradan kalkarak aldığımız terbiyenin türklüğümüzün derecesini de belli ettiğinin farkına varırız. türkiye'de yaşayanların ne kadarı türk'tür? siz bu soru üzerine düşüne durun. ben sizin durduğunuz yerden tedirgin oldum, başka yere gidiyorum." -
vardı evet.
sivas katliamı sonrasında "ne yani, sivas'ın üstünde sırp tayyareleri mi uçsaydı?" gibi islamcılara yakışan laflar ediyordu. -
bir kez daha hayret ettik,
şöyle devam ediyor türklük ve müslümanlık tartışması, 2008, 32. gün arşivi
“ben soldan ne kadar rahatsız isem, sağdan da o kadar rahatsızım. solcuları ne kadar sevmiyorsam, sağcıları da o kadar sevmem. sağ ve sol, ilericilik ve gericilik, benim için modern dünyanın, insanları kafeslere koymak için, insanları ambalajlamak ve zamanı gelinde postalamak için uydurdukları şeylerdir.
sağ sol, ilericilik gericilik, özel olarak bir takım insanları, çatıştırıp, bundan kar elde edecek olanların icat ettiği şeylerdir.
ben gençliğimde kominist oldum, ve hala komünistim.”
ismet bey kendini seviyor galiba, diye araya giren kalın enseli bir rahmetli, mehmet ali birand
toparlayamıyor yaşlı adam,
“şimdi şuna dönelim, türk olmak için müslüman olmak şart mı?
derin bir nefes aldı moderatör, huysuz adam anlatmaya devam etti,
“bir türkü bulursak bunun cevabını vericez.
yani bir türkü bulsak, hemen dicez ki hayır şart değil, evet şart dicez.”
artık canı sıkılmakta olan moderatör araya girdi (bkz: mehmet ali birand)
“seyircinin şu anda kafası karışmaya başladı.”
“karışaın. karışık kafa çalışmayan kafadan daha iyidir.
“lütfen” diye araya girdi moderatör.
“yani kafa karışsın ki, çalıştığı anlaşılsın. çünkü insanları raptediyorlar, bir yerlere oturtuyorlar ve kullanıyorlar insanları.”
oturumun tamamını izlemek isteyenler için,
link;
ismet özel
okumamışlar ismet özel şiirlerini,
yazılarıyla tartışıyorlar, -
"ben türküm ben üstünüm" diyerek yol ayrımına geldiğimiz...
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap