*

  • kanaldan gecerek mısırı alabilecegi gibi buyuk bir fikire kapılıp collerde surunen turk ordusunun bozgun sonrası geri donus yollarında falih rifki ve cemal pasayı tasıyan trene yanasıp ahmeti oglumu gordunuz mu diye soran bir anneye falih rifki'nin verdigi acıklı ve dusundurucu cevap.
  • (bkz: biz onu yedik)
  • konken oynayan ahmet adında jigolo sahibi kokos iki teyzenin paralarını bitirip en sonunda jigololarını masaya koyarak kaybettikten sonra soyledikleri cumle.*
  • "üç tabur, ah üç tabur.
    nebi samoil siperlerinde kudüs için kan döken türk askerlerine bu kadarcık yardım edemiyoruz?
    o yıl galiçya topraklarında döğüşmek için yirmi bin lüzumsuz türk! bulmuştuk.
    bir yığın anadolu çocuğunu, yurdundan kopmuş, uzak medine içinde ikorpite ve çöle yediriyorduk.
    bir sabah kumandanın odasına girdiğim zaman, gözlerinin ağlamaktan yorulmuş olduğunu gördüm: kudüs ingilizlerin elinde idi?
    oradaki son türklerin nasıl kahramanca vuruştuklarını masanın üstünden aldığım şifreli telgraftan öğrendim.
    küdüs'ü israiloğulları gibi bırakmadık; türkler gibi bıraktık.
    nebi samoil üstünden müslüman ya da hıristiyan mabetlere doğru inenler, türklerin son gününü hatırlayacaklardır.
    karargâhın içinde: 'kudüs düştü!'' sözü ölüm haberi gibi yayıldı. daha şimdiden, beyrut'a, şam'a haleb'e gözyaşlarımızı hazırlamak lazımdı.
    artık yalnız anadolu'yu ve istanbul'u düşünüyorduk.
    imparatoluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine allaha ısmarladık!
    zeytindağı'nın çamları arasından, güneşi hiç sönmeyecek, hiç akşam gölgesi görmeyecek gibi bakan lut çukuru, şimdi bütün imparatorluğu, içine çeken bir mazar gibi, genişleyip derinleşiyor.
    eşyam ve kâğıtlarımı bavuluma yerleştiriyorum. artık şam'dan ayrılıyoruz.
    cemal paşa istanbul'da istifa edecek.
    tren giderken iki tarafımızda suriye ve lübnan'ı sanki safra gibi boşaltıyoruz.
    yarın kendimizi anadolu köylerinin arasında kudüs'süz, şam'sız, lübnan'sız, beyrut'suz ve haleb'siz, öz can ve öz ocak kaygısına boğulmuş, öyle perişan bulacağız?
    kumandanım harap anadolu topraklarını gördükçe:
    'keşke vazifem burada olsaydı' diyor.
    keşke vazifesi orada olsaydı. keşke o altın sağnağı ve enerji fırtınası, bu durgun, boş ve terk edilmiş vatan parçası üstünden geçseydi!
    'eğer kalırsam diyor; bütün emelim anadolu'da çalışmaktır.'
    eğer kalırsa, eğer bırakılırsa?
    anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor.
    yüzbinlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz?
    istasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:
    'benim ahmed'i gördünüz mü?' diyor.
    hangi ahmed'i yüz bin ahmed'in hangisini?
    yırtık basmasının altından kolunu çıkartarak, trenin gideceği yolun, istanbul yolunun aksini gösteriyor:
    'bu tarafa gitmişti' diyor.
    o tarafa aden'e mi, medine'ye mi, kanal'a mı, sarıkamış'a mı, bağdad'a mı?
    ahmed'ini buz mu, kum mu, iskorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi?
    eğer hepsinden kurtulmuşsa, ahmed'ini görsen ona da soracaksın:
    'ahmed'imi gördün mü?'
    hayır
    hiçbirimiz ahmed'ini görmedik. fakat ahmed'in her şeyi gördü.
    allah'ın muhammed'e bile anlatamadığı cehennemi gördü.
    şimdi anadolu'ya, batı'dan, doğu'dan, sağdan, soldan bütün rüzgârlar, bozgun haykırışarak esiyor.
    anadolu, demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor?
    vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi ondan, anadolu'dan utanır gibi, hepsi istanbul'a doğru, perdeleri kapatmış, gizli ve çabuk geçiyor?
    anadolu ahmed'ini soruyor.
    ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan ahmed, şimdi onun pahasını; kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinden okuyoruz.
    ahmed'i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, o'nu övündürecek bir haber verebilsek?
    fakat biz ahmet'i kumarda kaybettik!"

    zeytindağı
  • fâlih rıfkı atay'ın ilk baskısı 1932'de yapılan zeytindağı kitabının allahaısmarladık bölümünün (sayfa 117-119) yer yer kısaltılarak söylendiğidir: https://www.youtube.com/watch?v=zh-yhr5d6_g
  • (bkz: #70642458)
    bu cümleyi;
    -şevket süreyya aydemir, suyu arayan adam'ında (1959):
    "...bunun neticesinde, tarihimizin en idealist bir nesli olarak gelişen bir altın gençliği, bir kumarda kurban ettiler." şeklinde,

    -kemal tahir esir şehir üçlemesinin ilk kitabı esir şehrin insnaları'nda (1956) :
    "...dünyanın en müthiş karabasanı, ahmet'ini arayan bir ana kartala hesap vermektir. 'nerede benim ahmet'im' sorusuna verilecek bir tek doğru karşılık vardı: 'ana, biz, senin ahmet'ini kumarda kaybettik' demek... fakat bunu ben değil, hiç kimse hatta en yaman korkusuzluğun kendisi bile ona söylemeye cesaret edemezdi." şeklinde kullanmıştır.

    bu konuda bu kadar güçlü başka bir cümle kurulmamştır, kurulamayacaktır.
  • (bkz: zeytindağı)
  • bugün ise mehmetler kumarda kaybediliyor...
  • "allah'ın muhammet'e bile anlatamadığı cehennemi gördü"
hesabın var mı? giriş yap