• 1886 ile 1959 tarihleri arasında yaşamış rus yazar.
  • inanılmaz bir durum, hakikaten inanılmaz. peygamber gibi bir adam var karşımızda ama kültürel yönelim, tarihsel olaylar vb. nedenlerle anglo-saxon/kapitalist cenaha kaydığı için unutulup gidiveriyor.

    tam adı boris mikhailovich eikhenbaum (ya da eichenbaum). mevzu opoyaz çatısı altında bir grup edebiyat eleştirmeni ve dilbilimcinin biraraya gelmesiyle başlıyor. bunlar edebi eleştiri ve göstergebilim ile ilgileniyorlar. birinci dünya savaşı sırasında biraraya gelen grup 1930'larda dağılıyor, dağıtılıyor. biçimcilik, sanırım ideolojik bağnazlığa tosluyor.

    victor shklovsky ve boris eichenbaum bu grupta zaten. onlara boris thomashevsky de eklendiğinde rus biçimcileri diye anılan üçlüyü elde ediyoruz. bu üçlünün yazdığı dört (shklovsky x2) deneme 1960'larda ingilizceye çevrilince batı dünyası, rus biçimciliğini ve hayranlık verici düşünce dünyasını tanımaya başlıyor.

    boris yoldaş, bu üçlü içinde ayrıca hayran olduğum bir vizyona sahip olduğu için bana kalırsa ayrı bir yerde. yaşadığı dönemde batı metafiziğinin boğucu kuralcılığı ve tekdüzeliğine yenik düşmeden, berrak bir kafayla düşünüyor, yazıp çiziyor. nasıl oluyor bilemiyorum ama 40-50 yıl sonra batı metafiziğinin varacağı noktayı daha 1920'lerde aşıyor. biçimsel çalışmalar yapmak herzaman çok dar bir kitleye hitap etmek demektir. ancak anıtsal eserler verme ihtimali de aynı oranda artar.

    boris biraderin de yazdıkları anıtsal metinler haline geldi. ucundan kıyısından biçimciliğe bulaşmaya niyetli herkesin o metinlere dalması kaçınılmaz. bu kadar övdük de neden acaba? öncelikle, kahve köşelerinde (bunlar asortik kahveler, batak, pişti, king mekanları değil. café olan kahve) büyük laflar edip "şair/yazar şunu bunu anlatmalıdır, bok pusür yemelidir. bakın hiç unutmam sene bilmem kaç, sayfiye yerindeyiz, şu şu olmuştu" kabilinden zırvalamalarla eleştiri yapılamayacağını güzelce izah edip eleştirinin bilimsel bir temele oturtulmasını tartışmaya açmıştır. "ben öyle düşünüyorum da ondan" tarzında laf ebelikleri yerine, fikri somut delillerle kanıtlayıp temellendirmenin, sistematik bir çalışma sunmanın önemini anlatmıştır. türkiye'de hâlâ bugün bile kendini nimetten sayıp gazetede bile basılmaması gereken kaynağı belirsiz fikirlerle ahkam kesen tonla akademik var. adam bunları geçen yüzyılın başında izah etmiş.

    biçimcilik için en önemli konu terminolojidir. edebiyat araştırmaları için zaten önemli bir miktar birikim vardı elbette ama mesela sinema için henüz yoktu. boris kardeşimiz ne yapıyor? sinema eleştirisi için terminoloji oluşturmaya başlıyor. ciddi ciddi yapıyor bunu ve bayağı da isabetli bir şema çıkarıyor. onun bahsini açtığı kavramlar farklı terimlerle de olsa bugün de kullanılıyor. sinemayı görsel bir anlatı olarak ele alıp "film dilini" oluşturan öğeleri incelemek, bunu 1920'lerde yapmak şahane.

    boris amca daha neler yapıyor? göstergebilim çalışıyor. gösteren/gösterilen = gösterge. ancak bunu öyle bir yapıyor ki yapısalcı bir üslupla başladığı tartışmayı post-yapısalcı ve hatta post-modernist bitiriyor. derrida'ya düzülen övgülerin yarısını bile alamıyor ama ambivalence, polysemy gibi hiper post-modernist kavramları kullanarak gösteren/gösterilen ilişkisinin sabit olmadığını, gösterilenin koşullara bağlı olarak değişkenlik göstereceğini söylüyor. bu basit ifade aslında devrimsel bir sözdür. hegel'in peşine düşüp iki yüzyıl boyunca ikili karşıtlıklarla nefes almış, bunun üzerine savaşlar çıkarmış batı kültürünün anca elli yıl önce kuramsallaştırabildiği bir konu bu. boris emmi ise tane tane ve anlaşılabilir bir üslupla bu keskinliği kırıp atıyor ve bunu gayet kuramsal bir metinde yapıyor. örneklerle vs. ispatlayarak, izah ederek anlatıyor. yazılarını okurken insanın gözünün önünden tuğla kuram kitapları geçiyor. misal, bugün bile ağızlara pelesenk olmuş yabancılaştırma (defamiliarization, estrangement, alienation, verfremdungseffekt) etkisinden taa o zaman boris ve yoldaşları tarafından bahsedilmiş, kavram kuramsallaştırılmış ve hatta kullanılmış iken, insanın yalan dünya diye çığırıp kitapları yakası geliyor. brecht'e sevgiler ama boris'i gölgede bıraktığı için biraz buruk sevgiler.

    zamanın ruhu şusu busu var elbette. boris bey kahin değil, almancayla ve almanya ile yakın ilişki içinde. içinde bulunduğu dünyayla bağı kopmuş bir şekilde sibirya'da yaşamıyor. abd'de olup bitenlerden de haberdar. ancak hep gıpta ettiğim özel bir yanı var. öğrendiklerini, gözlemlediklerini kendi süzgecinden geçirip damıtarak yeni fikirlere ulaşabiliyor. çok zor bir iştir bu. yapabilenler kültürel hayata etki ederler, bir alanda dünya çapında etki sahibi olabilirler. eleştirmen boris 1959'da öldüğünde henüz batıda pek tanınmayan biriydi. yarattığı etkiyi göremeden gitti. arkadaşlarıyla birlikte açtıkları yol, bugün tüm biçimsel çalışmaların temelidir. ama mesela abd menşeli makalelerde asla ve kat'a bu gerçeği göremezsiniz. tepe tepe kullandıkları boris'e bir atfı çok görürler. kenar mahalle akademikleri zaten muhtemelen adını bile pek bilmez, büyükbaşlar da yok sayarlar. çok ilginç. abd ile rusya arasındaki rekabetin derinliğini buradan da anlamak mümkün. adamlar resmen tepe tepe kullandıkları kaynakları unutturuyorlar.

    (bu arada, abd'de yeni eleştiri adı altında biçimci eleştiri ortaya çıkıp gelişip sonunda da çarşafa dolandığında (40'lardan başlatalım, en canlı zamanı 60'lara kadar uzar herhalde) rusya'da rus biçimcileri çoktan dağılıp gitmişti ya da dağıtılmıştı bile.)
  • rus yahudilerinden. dedesi de matematikçi ve şair. russian formalism.
hesabın var mı? giriş yap