• "hürlüğün hiç aşınmayan iki dayanağı vardır: çile çekme gücü, azla yetinebilme alışkanlığı... bu iki zenginliğini hiçbir kumarcı, hiçbir oyunda kaybedemez, geleceğimizin umudu bu iki zenginliğe bağlıdır, bunlardan başka her şey palavradır bu toprakta"
    bozkırdaki çekirdek'ten
  • kemal tahirin köy enstitüleri konusunda yaptığı tarihsel ve sosyolojik araştırmaları roman imbiğinden süzerek aktardığı metin. enstitü sisteminin artılarını eksilerini, olurlarını olmazlarını eğlenceli bir kurgu içinde ele almıştır.
  • kemal tahir'in romanı. son dönemin moda terimi ile sosyal mühendislik gayesi ile üstyapı'da nasıl tedbirler alırsanız alın, altyapınız, kaynağınız budur demeye getirir. köy enstitüleri tek parti döneminin köyden kente göçü engellemek ve rejimin köylerdeki bekçiliğini yapacak köy aydını yetiştirmek maksadı ile ortaya çıkardığı tepeden gelen bir ''institution''dur. her toplumun 'software'i farklıdır. osmanlı toplumu! her zaman bu tür yenilikleri kendine özgü bir rezistans geleneği ile reddetmiştir. öğretmen murat'ın başının yenmesi bu açıdan semboliktir. kitap bunu anlatır. kitap bunu iyi anlatır ve argümanları da yeterince güçlüdür.
  • ilk olarak cumhuriyet gazetesinde tefrika olarak yayınlandığı için bölümler arası kimi kopuklukların olduğu kemal tahir romanı. en büyük ayarı feodal düzene vermiştir. genel olarak iyidir.

    ---------------------------------------------------------------------------
    müfettiş şefik ertem: "çekirdeği olsa yeşerirdi bozkır" dedik. bu sözle bozkırda çekirdek hiç yok inancına gidebilir miyiz?

    emine öğretmen: çekirdeği insan anlamında kullandığımız için...

    müfettiş şefik ertem: gidemeyiz değil mi? bozkırda elbet var çekirdek ama yaşama kanunları başka...bütün sağlam çekirdeklerin şaşmaz kanunu: yeşermektir. çürükse yeşermez, yeşermezse çürür. bozkırdaki bizim çekirdeğin sağlamlığı, yeşermemeye doğru işlemesin?

    emine öğretmen: anlamadım

    müfettiş şefik ertem: evet, anlaşılır gibi değil... inanılmaz bir şey... yeşermedikçe sağlam bir çekirdek... canlı olarak var olması hiç yeşermemesine bağlanmış... savunması yeşermemek... çünkü denenmiş bin yıldır, yeşermesini önlemek için pusuda bekleyen güçler var.bu güçler akıl almaz bir kıyıcılıkla en umutlu filizleri hemen ezer, tomurcuklanmaya yeltenen bütün kökleri imansızca söker. çünkü, onun da var oluşu, rahat yaşaması, bozkırdaki çekirdeğin yeşerip serpilmemesine bağlıdır. "biz bize benzeriz" sözünün kaynağı bu ters gerçek...
    --------------------------------------------------------------------------

    edit: can dündar'ın koy enstituleri belgeseli ile beraber alınması tavsiye olunur.
  • en sabırlı çekirdektir. öyle durur bekler. içinde bol miktarda gıda ve nem vardır. bir sene bekler, gerekli şartlar oluşmazsa bir sene daha bekler, bir sene daha. bekler de bekler. dedik sabırlıdır. yıllar sonra şartlar oluştuğunda yavaş yavaş çiçek açar. bozkırın çiçeklerinin böyle güzel olmasının nedeni budur.

    kemal tahir'in ilgili romanı bir yağmurla başlayınca çok ümitlenmiştim. umduğum gibi gelişmedi. olsun, nice gelecek başka yağmurlara.
  • bozkırdaki çekirdek (1967), 1943 yılında açılan bir köy enstitüsünün (kemal tahir'e göre) zorlu kuruluş öyküsünü anlatır. çünkü kemal tahir'e göre köy enstitüleri (kitapta çoğunlukla esdüdü olarak geçer) tepeden inme ve mevcut şartlara uymayan şekillerde yapılmıştır.

    "— enstitülerle memlekete çok büyük bir kötülük edilmekteymiş gibi konuşuyorsunuz beyefendi! gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz? hiç mi faydası olmayacak bu işin? söz gelimi köylüyü tanımakta...
    — söylemiştim biraz önce... neyi niçin aradığımızı başından kesinlikle bilmezsek, köylünün nesini tanıyacağız?
    — kim diyor bilmediğimizi?... biz bozkırdaki çekirdeğin ham cevherini arıyoruz! şefik ertem bir an düşündü, ilk defa gerçekten şaşırarak gözlerini kırpıştırdı:
    — bozkırdaki... çekirdeğin... ham cevheri... ne demek bu? şairlik de mi var yoksa, emine hanım?
    müdür halim akın, yeni deneme dolayısıyla kendi buluşu sandığı bir sözün alay konusu yapılmasına gerçekten sinirlendi. emine öğretmenin konuşmasını önleyerek arkadaşlarına eskiden beri biraz ürküntü veren ağır
    sesiyle sordu:
    — şairlik neresinde bunun?
    şefik ertem, halim akın'ın gözlerine baktı:
    — yoksa bu söz senin mi 119 halim?... evet yüzde yüz senin...
    — nesi var diyorum?
    — nesi yok ki? sözlüğe bir göz ataydın saçmalığını hemen anlardın!
    — hangi sözlüğe?
    — türkçe tabii... «bozkır»a da bakmamışsın, «çekirdek»e de...
    — nesine bakacakmışım bunların?
    — bakacaktın esdüdücü halim... bakaydın, belki çıkarabilirdin kendi başına... çekirdeği olsa, bozkır kalır mıydı, bozkır? "

    (bozkırdaki çekirdek, kemal tahir, bilgi yayınevi, syf: 122-123)
  • ortada bir cekirdek olsaydi, burasi bozkir olmazdi cumlesi ile aklima kazinmis olan romandir. ortada olan sey direnctir, inadina mucadeledir; hayatta kalma ve istedigi seyi yapma iradesidir; bu kuru bozkirda yasayan insanlarda aradiginiz sey de budur belki der kemal tahir.

    can dundar'in koy enstituleri belgeseli ile beraber okunabilir. koy enstitulerini anlatirken peygamber menkibesi gibi methiyeler duzen kaynaklardan sonra biraz daha objektif bir roman olmasi acisindan bana gore daha doyurucu bir kaynaktir.
    edit: kitap izlenmez, okunur.
  • anadolu insanını anlama yolunda insana çok şey katan, eğlenceli, kimi zaman hüzünlü, mükemmel bir kurgu, anlatım ve türkçe'ye sahip kemal tahir romanı...
  • bir toplumcu gerçekçi eser olarak çorum, çankırı ve kastamonu'nun kesiştiği yere bir köy enstitüsü kurulması hikayesini ele alıyor. coğrafya tam olarak yapraklı-iskilip-tosya üçgeni oluyor o gün için.
hesabın var mı? giriş yap