• aklı yerinde olmayan. ne dediğini bilmeyen.. 5 dakka evvel dediğini unutan.. kendi kafasında yaşadığı çevre hakkında asılsız hikayeler yazan.. yaşlılarda görülür genelde.. görülmese daha iyi olur aslında...

    bir örnekle tamamliim..
    annem telefon açıyor bi teyzeye..
    nasılsın diyor teyzeye..
    teyze cevap veriyor..
    2 ekmek bi süt..
    ????
  • bunamış kimse.
  • ateh'den gelip sola dönünce matuh..
  • leyla erbil'in eski sevgili adlı kitabından bir öykü.
  • (bkz: bunamak)
  • sularında balık tutulamayacak kadar kirlenmiş hafıza göletine sahip kişi.
  • ... cok yasayip da hayattan iyice bunalan kisilere verilen unvan.
  • müjdat gezen'in yazıp yönettiği oyun.
    gittim, izledim, izlediğime maalesef pişman oldum.
    oyun kötü yazılmış diyeceğim ama ortada yazı yok; diyaloglar diyeceğim, ortada diyalog yok; kurgusu kötüydü diyeceğim, kurgu yok. tam anlamıyla bir zaman kaybı.

    sanırım bu oyunu müjdat gezen yazmış ve çevresine okutmuş. 71 yaşında olduğu ve güçlü bir geçmişi olduğu için kimse, "olmamış ya bu oyun kusura bakma" diyemediği gibi, "ya "şunun şurasını böyle mi yapsak acaba" diye inceden girişilmemiş bile. müjdat gezen yazdıysa eleştirilemez diye bir tutum sergilenmiş gibi duruyor. o zaman ben basit bir izleyici olarak tespitlerimi yapayım.

    --- spoiler ---

    1- oyunculuk berbat. müsamere diyalogları olmasının yanı sıra, oyuncular, "hah sıram geldi, şimdi şu diyaloğu söyleyeceğim," havasında. ilhan danerve pınar gordieoyunculuk nedir diye gösterse de, oyunun cılızlığı içinde onlarda kaybolmuş.

    2- gezi direnişine katılmış, desteklemiş birisi olarak, her türlü bağnazlığa karşıyım. yani, atatürk bağnazlığına da. 10. yıl marşları, atatürk muhabbetinden ekmek yemeğe çalışmalar hele bunu bağnaz bir şekilde yapılmasına artık yeter. gezideki zeka ve espri düzeyi belli, sana gelen izleyici kalitesi belli, hala ne diye zorluyorsun arkadaşım bize bir şeyleri fark ettirmeye. 4 yaşındaki bir çocuğun yapacağı tespitleri, kim "aa hiç düşünmemiştim" diye izler ki. eleştiriyse, öyle bir yerden yap ki, "vay anasını" diyelim. "ben de bunu düşünmüştüm ama bu şekilde ifade edememiştim," diye apışıp kalalım.

    3- sürekli diyalog tekrarları var. bir yere bağlanacak sanıyorsun ama hepsi havada. senaryoda birinci kural, "bir cümleyi oyundan çekersen, yapı dağılmalı ve hikaye yarattığın bir karakterin durumu, sonuca bağlanmalı... ilhan daner'in kendisini oynadığı rol, havada kalıyor mesela. oyundan çıkar o karakteri (diyaloğu demiyorum, koskaca karakteri) oyun çökmüyor. komik olsun diye ardı arkasına yazılmış cümleler. sonuç; yok.
    zeliha gümüş neden tüm oyun boyunca kırıtıyor, muhallebici ile aşkı sonuca bağlanıyor mu, hayır. o an komik gelmiş, yazılmış o kadar. niye izliyoruz o rolü, neden onun muhallebici ile ilişkisi var bilmiyoruz? çıkar o diyalogları, oyun duruyor yerinde.
    komik olsun diye yazılmış, saçma sapan hikaye/kurgu/oyun.

    daha bir sürü ayrıntı sayabilirim, başbakana mektup yazdırıp, "senin ağzıınaaaa" dediği yer mesela. eee sonrasında ne oluyor. bitiyor konu, "küfür etmeyin ama," dendiğinde "başbakanda küfrediyor ama," demek için bu diyaloglar. neden mektup yazdırmaya başladın, o konu nasıl kapandı, hiçbir şey belli değil. müjdat gezen, "başbakanda küfür ediyor" demek istemiş, onu yazmış sonra geçmiş orayı. mektuba öyle bir girersin, öyle bir tespit yaparsın ve mektubu öyle bir yere bağlarsın ki, izleyen oyunun nasıl aktığını anlamaz bile.

    4- hele bir de, tüm her şey meğer bir rüyaymış durumu var ki, "yuh" diyor insan. izliyorsun, pes etmeden sabrediyorsun, "müjdat gezen bu, öyle bir şekilde bağlayacak ki şimdi tüm o sıkılma hallerine beni pişman edecek beni" diyorsun, bir bakıyorsun, rüyaymış. hadi canım sende...

    --- spoiler ---

    sabah uyandığında yüzünü avuç avuç su alarak yıkayıp, ferahlamak/kendine gelmek yerine, elindeki pet şişe suyla ancak gözlerini ıslatmatmaya ve kendine gelemeden evden mutsuz bir ruh haliyle çıkmaya benziyor bu oyunu izlemek.
  • monokl gibi "bunakl" demek istediğim kavram.

    bunaklığım benim, sidikli kontesim, kont eşim.
    henüz yavaş geliyor, farkında değilsin.

    bunaklar kulübü: "çok önemli bir konu için toplanmış bulunuyoruz. bu önemli gündemi hatırlayanı ödüllendireceğiz."

    bunak, yabancı biri ile kendi anamız/ babamızın bir karışımı artık. var ile yokun bir alaşımı gibi. hepimiz gibi aslında. sadece daha görünür ve açık. o yadırgama ile hüzünle karışık iletişimin tadını çıkarmalı, mümkün olduğunca.

    "ölüm ayrılıktır. ayrılık ölüm. cem ettim, semah çektim, kocamın ölümüne dayandım..." diyordu. ruhsal olarak yaralıydı. gözlerinin içleri acı acı da olsa gülüyordu, parlıyordu. bir vakit daha geçti, koca, bunak bir bebek olmaya yönelmişti. bir yerden sonra, yuvarlanmayı yönetemiyordu. gözleri nedense hala canlı. ve artık bokunu oraya buraya silen, sıvayan. ve canlı, yaramaz. ateşli gözlerle dibi kara kuyusuna bakacağını, korkarken aynı kalacağını, belki korkmayı bunamayla aştığını, biraz geçiştirdiğini anlar gibiydim. beni kendine yolundan iteleyerek mi çekiyordu, manyetik halı sererek mi?..

    (bkz: bunaklık), bunamak, bunama
    (bkz: matıf), matuf, matüv, matıflamak
    (bkz: sürpriz bükücü)
hesabın var mı? giriş yap