• burası cennet olmalı (it must be heaven), birçok şehre seyahat eden ve hepsinde de anavatanı filistin ile türlü benzerlikler bulan bir adamın hikayesini konu ediyor.

    vizyon tarihi: 21 şubat 2020
    türkiye dağıtım: başka sinema
    şirket: zeyno film
    tür: komedi
    yapım yılı: 2019

    filmin konusu:

    elia suleiman, kendisine filistin’den başka bir vatan aramak için yola koyulur.

    ancak onun yeni bir yaşam vaadi, kısa süre içerisinde bir hatalar silsilesine dönüşür.

    filistin’den başlayıp, new york, doha ve paris’e seyahat eden suleiman, gittiği yerlerdeki bir şeyin ona evini hatırlattığını fark eder.

    polis, sınır kontrolleri ve ırkçılık gittiği her yerde onunla birliktedir.

    yeni bir topluma entegre olabilmek için elinden geleni yapan suleiman, herkesin ona sürekli nereden geldiğini hatırlatması ile karşı karşıya kalır.

    ait olma arayışı içinde olan suleiman, gerçekten nereye evim deriz sorusuna yanıt bulmaya çalışır.”

    yönetmen: elia suleiman
    oyuncular: gael garcia bernal
    senaryo: elia suleiman

    vizyon tarihi: 21 şubat 2020

    filmin altyazılı fragmanını buradan izlemek mümkün.
  • son zamanlarda izlediğim en tatlı filmdi. giderken filistin sineması olduğu için biraz ön yargı ile gittim. kefernahum gibi bir şey çıkacak diye de çok korktum. ancak film bittiğinde mutluydum. "aman abi ülkeme gömeyim de bir iki ödül alayım" mantığındaki sinemacılara mutlaka izlettirilmesi gereken bir film. ajitasyondan son derece uzak didaktiğe hiç girmeden de bir şeyler yapılabilirmiş. yapanların eline emeğine sağlık. son olarak "yaşasın karafat"
  • komik olmaya çalışmadan komik, siyasi olmaya çalışmadan siyasi olabilen hoş bir film... filmin gözlemcisinin mümkün olduğunca az konuşması, yine aynı gözlemcinin bakışları, filmi bizim için nahif ve aynı zamanda ironik kılıyor. sanki oyuncu hem gülüyor, hem üzülüyor, hem de "bana ne canım!" diyor. açıkçası bilgece bir bakış var. yönetmen tabii ki kuleşov'u denemiş. hani şu aynı yüz ifadesiyle yapılan deney... öyle bir ifade ki arkasından ölü biri gelirse üzüntü, bir kadın görünürse tutku, yiyecek görünürse açlık, çocuk görünürse şefkat algılanır. bu filmde de hayatın komik yüzü görünüyor. bir de leonardo da vinci'nin mona lisa'sının yüzünün yarısı gülümser, yarısı hüzünlü bakarmış. bu bakış da var oyuncuda... bütün bunları yapansa elia süleyman... bir de filmin başlangıcına da bayıldım. bir ayinin devamında din adamının yaptıkları kahkaha attırıyor. ben çok sevdim filmi... siz de izleyin.
  • it must be heaven - burası cennet olmalı
    filistinli yönetmen elia suleiman ‘ın başrolünü de oynadığı güzel bir yapım
    filmi izleyince direk ezginin günlüğünün şarkısı geldi aklıma

    “bu şehir arkandan gelecek”
    yeni bir ülke bulamazsın
    başka bir deniz bulamazsın
    bu şehir ardından gelecektir
    sen yine aynı sokakta dolaşacaksın
    aynı mahallede kocayacaksın
    yeni bir ülke bulamazsın
    başka bir deniz bulamazsın
    bu şehir arkandan gelecektir
    aynı evde kır düşecek saçlarına
    dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin
    geleceksin bu şehre sonunda
    başka birşey umma
    başka şey umma!
  • bu film hayatimda izledigim en iyi filmlerden biri. ancak bu begeni cogu kisi icin bir referans olamaz, zira sebeplerim ozel olabilir. oncelikle filme dair yapilan hem sozlukteki yorumlar, hem de buyulu fenerin sundugu film tanitim ozetini sig buldugumu belirtmek isterim. asagida filmi benim nasil anladigimi ozetlemeye calisacagim. dolayli anlatim ve metafor ogeler barindirdigindan herkesin filmden anladigi farklilik gosterebilir elbet.

    film filistin meselesinin ele alinisi uzerine, kabaca anlatmak gerekirse. filistin'le ilgili film cekmek isteyen bir yonetmenin bati'da yapimci arama ugrasi konu ediniliyor. bu seruven esnasinda da oryantalizm sorunsallastirmasi isleniyor. bu sorunsallastirma, yukarida da degindigim uzere mesaji dogrudan vermekten veya didaktik olmaktan son derece uzak bir anlayisla kotarildigindan neyi anlattigi, bu konulara ve bu sanatsal cabaya dair farkindaligi olmayanlar acisindan oldukca zor. guzelligi de burada, bu zihin yoruculugunda ve aciciliginda zaten.

    asagida biraz spoiler var ama bana sorarsaniz cok da muhim degil. zira bir olay anlatisindan cok durum anlatisi var.

    malum, filistin meselesine dair pek cok kitap yazildi, film yapildi, meseleye sahip cikan batili bilim ve sanat insani oldu. ancak bunlarin ortak bir ozelligi de meseleyi hem cok iyi bilme gayreti gostermeyip indirgemeci bir mantikla ele alma, hem de filistin'i ve filistin halkini mistiklestirme (mystify) ve kurbanlastirma (victimize) uzerine insa etmeleri. oysa yonetmen elia suleiman, filmde kendisini ve kendi hayatini oynuyor ve filminde filistin'i oldugu gibi gosteren ve acindirma cihetine girmeyen bir cehreyle ele aliyor. bati ile dogu arasinda kimi farklar oldugunu inkar etmiyor (mesela tipik bir dogulunun yaptigi gibi paris'teki bir cafede oturup gelen gecen guzel kadinlarin bacaklarina kalcalarina bakiyor). ancak filistin'i sirf guvenlik basligiyla ele alip batidaki silahlanmayi, siddeti gozden kaciran anlayisla dalgasini absurt ogeler kullanarak geciyor.

    filistin halkina sempati duyan batidaki dogulularla da dalga geciyor. new york'ta konusmaci oldugu bir panelde filistin meselesi tartisilacakken sehirde yasayan araplar oylesine atesli tezahuratlar yapiyorlar ki panel bir turlu baslayamiyor. moderatorun yonlendirmesiyle tezahuratlar ancak tek bir alkisa iniyor. bu da arap diasporasinin konformist saksakciligina muthis bir gonderme.

    benzer sekilde, new york'taki siyah taksici, elia'nin filistin'den geldigini ogrenince cok mutlu olup kendisinden para almiyor. cunku filistin'i cok sevdigini ve karafat'in bir hayrani oldugunu soyluyor. yaser arafat'i karafat seklinde yanlis soyleyen bu taksici de az bilgi ve ilgiyle gostermelik dayanisma sergileyen diger halklari temsil ediyor.

    filmdeki kus da yabanciyi, gocmeni simgeliyor. ilk basta sevgisini ve sempatisini kazanan kusu otel odasindan iceri buyur ediyor elia, ancak bir sure sonra laptopta calismasini engellemeye, sorun cikartmaya baslayinca kusa kapiyi isaret ediyor ve boylelikle yerinden edilen filistinlileri ve tum halklari buyuk bir naiflikle anlatmis oluyor.

    filmi bir kez daha izledikten sonra belki bazi eklemeler yaparim.
  • yüzümde tatlı bir tebessüm yaratan film.enterasan şekilde başarılı müzikleri de çok başarılı.
  • acı gerçeklerin tatlı bir şekilde anlatılmış olduğu film. nereye gittiğini söylemeden, nereye gittiğini çok rahat bir şekilde anlatabiliyor gorsel imgeler ve metaforlarla.cok beğendim herşeyiyle ,filmin başlarında ve kapanışında calan şarkı sizi gülümseterek uğurluyor
  • elia suleymanın gözünden mizahi bakışla, doğuyu ve batıyı seyrediyoruz.kısa sahnelerle insan ilişkilerini,toplumsal yaşamlarını , sorunlara bakışlarını izliyoruz.yönetmen film boyunca filistini hep gözönünde tutuyor.en azından arafat ve filistin halkına batıda bir sempati olduğunu hissettiriyor.
  • - seni yakın arkadaşım elia süleiman'la tanıştırayım. kendisi filistinli bir filmci.
    - memnun oldum.
    - ama komik filmler çekiyor. şu anda ortadoğu'da barış hakkında bir komedi üzerinde çalışıyor.
    - bu bile komik.
hesabın var mı? giriş yap