*

  • bogaz kiyisinda hemen sariyer'den once yer alan; kazikli yolu, alarko'nun yaptigi alsit villalari nedeni ile son senelerde zenginleri, 80 lerde turkiye ligi sampiyonluklari kazanan voleybol takimi, dar sokaklari ile bilinen sirin semt
  • dünyanin en büyük agaclarindan biri 1930 lara kadar burada , cayirbasi yoresinde imis , fidanlik yapmak icin yakip yer acmislar !!!
  • bizans donemindeki adi vathys kolpos yani derin korfez
  • 1934 istanbul sehir rehberinde buyukdere korfezinde bir "deniz ucagi iskelesi" varligi gosteriliyormus
  • semra ozal'dan sonra guler sabanci ve hulya avsar'in da tasinmasi ile popularitesi ve bodyguard yogunlugu artan semt.
  • osmanlı rus savaşı bittikten sonra ingiliz sefiri sir robert gordon büyükdere açıklarında demirli "blonde" adlı fırkateynde bir balo vermiştir(1829) . bir çok yabancı misyonlar için yazlık bölgesi olmuştur . ispanyol ve rus büyükelçilikleri 18.yy'ın neo klasik tarzındadır . sadberk hanım muzesi ise vehbi koç vakfı tarafından 1980de kurulmuştur . eski azaryan konagı onarılmış ve yanındaki binada yapıya katılmıştır .
  • çocukluğumun neredeyse her haftasonunu geçirdiğim şirin boğaz kıyısı semti. orada yaşlı bir madamın evi vardı, hep panjurları kapalıydı, vaktiyle o madam bir kedi yakmış diye ortada bir şaia dolaşıdı ödümüz patlardı kapısından geçmeye.

    tepelikte yokuşun hemen başı çayır çimendi, dik yokuşları benim gibi çelimsiz bir çocuk için ölümdü ama çocuktuk, kuzenlerle keyifli keyifli oyunlar oynardık sokaklarında, en çok da maliyenin bahçesinde.

    bir de sahilindeki çekeklerden denize düşme hikayem vardır.

    sonra kazıklı yol yapıldı
    ve biz büyüdük
  • yaz mevsiminde, deniz kenarında sakin ve hesaplı cay icebileceginiz kücük semt. onbes, yirmi yıl önce yaz aksamları tüm ahalisini sahildeki cay bahcelerinde otururken görebilirdiniz. cay bahcesi dısındaki alternatif sahilden sarıyer'e gidip gelmekti. (piyasa)
    ali baba cesmesi vardır, her cocugun elinde bidon ziyaret ettigi.
  • istanbula ilk geldiğimde büyükdere'ye yerleşmiştim ben ve insanlar birbiriyle:
    -fehim bey, istanbul'a mı gidiyorsunuz?
    -yok, istanbula dün gittim, sarıyere gidip geliicem... diye konuşurlardı.
    ben "ama, ama burası istanbul degil mi ki zaten..." diye 'yabancı'lasirdim duruma...

    yiğit kafenin hemen solunda, şimdi içinde bir kafe olan park, en sıcak günlerde dahi gölgeli ve serin oldugundan o masal ülkesi istanbulun masaldan çıkıp gelmiş insanlarının buluşma yeriydi... 60 yaşın üstünde üç dine mensup hatta bu üç dinin farklı mezheplerine mensup amcalar tavla veya bezik oynar, tadına doyulmaz muhabbetler gırla giderdi. misal, mümin amca, kitabına uydurup rahibeleri sirayla beceren papazın fıkrasını anlatır, nubar amca misilleme yapip muska yazmak bahanesiyle köyün kizlarını çıtırdan yiyen imam fıkrası patlatırdı... ben gündüzleri onların kahkaları arasında ıhlamur kokuları içinde birbirinden güzel romanlar okur, geceleri kayık kızaklarının üstünde bir avuç fıstık ve tuzlu leblebi ile iki şişe ucuz şarabı devirirdim. altımda dalgalar oynaşırken içimde "bütün gece ağlaaaadııım, dalgalar kucağııımdaaaaa..." şarkısı döner dönerdi... sonra, sonra da "o mahur beste çalar, müjganla ben ağlaşırdık..."

    ben istanbullu olamadım ama galiba büyükdereliyim...
hesabın var mı? giriş yap