*

  • son derece iyi bilinen bir sözcüğün karşılığının o an bir türlü akla gelmemesi de bu lanetin marifetidir. hele inat edip "yok bakmayacam sözlüğe, hatırlayacam" diye kasılırsa iyice elle tutulur gözle görülür bir hale bürünür.
  • bir arkadasin arkadasi bir ceviri almis fakat kendisi zamaninda isi yapamaya baslamadigi icin gotu tutusmus. bunun uzerine bana cevirinin ucte birini yapmami teklif eder karsiliginda da paranin ucte birini bana verecektir. ben de arkadasima sorarim "bu nasil bir heriftir? guvenilir mi buna? sonra yalan olmayalim?", arkadasim da "yok abi saglam cocuktur bu" der.

    ben ise baslarim. o aralarda da hem okulda yeni gelenleri kaydetme isinde calismakta, bir yandan haril haril ev aramaktayim. bir sure sonra ev bulurum, bu sefer evi boyamak gerekir, temizlemek gerekir, esyalari tasimak gerekir, bir yandan okuldaki ise gitmek gerekir. fakat bu satirlarin yazari sizlanmaz. para lazimdir. ceviri isi binbir belanin icinde yapilir ve zamaninda teslim edilir.

    aradan biraz zaman gecer, paradan hic haber yok. cocuk sikistirilir "nerde lan paralar?" diye. adam beni salladikca sallar, salladikca sallar. donem sonu gelir, okul baslarken yaptigim cevirinin parasini hala alamamisimdir. cocukla son bir kez konusulur, cocugun yalan soyledigine emin olunur. araya donem arasi girer, bu sirada karar verilir "bu ipnenin evladini essek sudan gelinceye kadar dovucem" diye. ertesi donem olur, cocuk okulu birakip adiyaman'a gitmistir.

    iste ceviri laneti budur.
  • "berbat" sıfatıyla çeviriye yansıdığında, editörü ve redaktörü de helak eden yaman bir lanettir. sonra çeviri, editörden editöre dolaşır, her birine lanetini bulaştırdıktan sonra basılmamak üzere rafın birine kalkar. ta ki hevesli bir yayıncının eli ona tekrar uzanana dek...**
  • çeviri laneti, olsa olsa bilgisayar başında kafa patlatarak geçirilen uzun saatler boyunca sürekli, durmaksızın acıkıp kilo almaktır.
    fakat kimi zavallı kitapların da çeviri lanetine uğradıkları görülür. iyi kötü, kimi zaman berbat bir biçimde çevrilen kitaplardan söz etmiyorum, bazı kitaplar, alındıkları tarihin üzerinden seneler geçmesine rağmen yattıkları yerde bekler, çevirmenin, ne kadar istese de ilgisine nail olamaz, adeta lanetlenmiş gibi bir türlü ele geçirilip keşfedilemezler. araya başka kitaplar, başka işler girer, o zavallı lanetli kitapçık, aslında belki çevrilmeyi en çok hak eden olsa da, yattığı yerde bekler, editörle çevirmen arasında hasretle anılır, arkadaşlar arasında espirilere sebep olur, çevrilen ilk bölüm arada bir açılır, sevgiyle okunur, birkaç düzeltme yapılır, sonrası gelmez...
    bir süre sonra çevirmende de takıntı haline dönüşür, her gece yatmadan önce düşünülen son şey haline gelir, sık sık göze takılarak kendini hatırlatır ama sıra gelmez işte bir türlü. çevirmenin de içi içni yemeye başlamıştır. kitap, lanetini çevirmene de bulaştırmıştır.
  • her güzel eseri çevirmek isteyip hiçbir zaman bunu yapamayacağını bilmektir bir de.
  • - ofis soyulmuş! (hımm.. çeviri laneti tabii...)
    - kar fırtınası geliyormuş! (allah allah, gelsin.. bize ne ki? hiii.. çeviri laneti!!!)
    - üç gündür elektrik yok! (normaldir, çeviri laneti...)
    - elektrik geldi ama pc çökmüş! (voltajdan herhalde. yok yok... çeviri laneti bu!)
    - ofis yeniden soyuldu! (ee ama bu çeviri lanetine ben lanet edeyim, bişi edeyim inşallah!)
    - yeni pc ana kartı yemedi! (nasıl yani? hayvan! yesene ne veriliyorsa sana!! biz ne veriliyorsa yiyoruz burda???)
    - yeni pc xp'yi tanımıyor! (ben de tanımıyorum xp'yi de anasına da hay allah... yok mu bu xp'yi tanıyan bir hatırı şinas?)
    - yeni pc lütfetti, yazılarınızı yazmaya hazır! ( anaa.. hakkaten mi lan? şaka gibi!!!)
  • "merhaba, ben falanca" dersiniz, ne diyor bu lavuk bakışı atarlar.. "microsoft'u türkçeleştiren adam benim" diye tanıtırsınız kendinizi, bu sefer de bütün memleket tanır.. ibne hakem kadar popülersinizdir artık, hayırlı olsun.

    (bkz: bir arkadaşım)
    (bkz: yerse)
  • çeviriyi yaparsınız bütün gece. kaydedip yatarsınız. rüya görürsünüz rem de nrem de. sabah kalktığınızda çalmışlardır laptopunuzu, koca kitabın çevirisi iki yıllık tezle birlikte yaban ellerdedir artık. ertesi gün yayınevi muhatabınızı yemeğe çıkarıp gidenlerin ardından cenaze* merasimi üzerine sohbet falan edersiniz..
  • çevirinin hiç bitmemesinin başka bir şekilde söylenişi. çeviri bitmez, elinizdeki romanın sayfaları siz çevirdikçe azalır hatta inanmak istemeseniz de bir gün gerçekten son sayfayı da çevirmişsinizdir, ama iş bitmez. sonra çevirdiklerinizi okur, düzeltir, bir daha çevirirsiniz. sonra redaktör ve editör bir daha okur, düzeltir, çevirir. sonra sizden sorunlu olduğunu düşündükleri yerleri bir daha okuyup, düzeltip, çevirmenizi isterler. yaparsınız. yaparlar. artık kitap matbaaya girmek üzeredir, aklınıza siz nasıl düzeltmeler yaptınız diye sormak gelmezse (belki de doğru çevirilerinizi bozdular ne biliyorsunuz?) kendinizi için için yer bitirirsiniz, kitabı rafta gördüğünüzde kafanızı çevirip geçersiniz. lanet üzerinizdedir.
  • çevirinin, çiğnedikçe ağızda büyüyüp yutulamayan lokmaya dönüşmesi halidir.
    bazen de 3 gün çevirinin gelmeyip bir anda ertesi güne teslim 60 sayfa çapraz çevirinin bünyeyi kurutması durumudur.
hesabın var mı? giriş yap