• helene cixous, yazarın bir eserini, cezayir'le olan ilişkisini temel alarak çevirmiş**, rosemary arrojo da bu konuda pek leziz bir çalışma yapmıştır.
  • "hiçbir bakımdan entelektüel değilim, bedenimle yazıyorum." demiştir.
  • son dönemlerdeki takıntım. marlene dietrich gibi görünen, virginia woolf gibi yazan bir kadınken nasıl olmasın ki?
    okumaya yaşam suyundan başladım. her kitapta orijinal dilden okumak önemlidir, ama şiir gibi yazılan kitaplarda bu çok daha önemli. portekizce okusaydım eminim daha çok severdim. şimdi ara ara durup kelimelerin portekizce karşılıklarını merak ediyorum.
    kitap bilinç akışıyla ve şiir gibi yazılmış. dilin kısıtlayıcılığına da ara ara değinmiş clarice, ama elimizde olan tek araç bu ve bazen onu sadece çevirilmiş kelimeler ve cümleler aracılığıyla değil, başka bir boyutta da anladığımı hissediyorum. ilk kez gördüğünüz birinde oluşan hep tanıyormuşsun hissi gibi.
    birçok kitabında olduğu gibi yaşam suyu'nda da deneysel bir noktalama ve imla kullanmış. bunun düzeltilmemesini de editöründen özellikle rica etmiş. dilin sınırlarını zorlamak için illa da buna gerek yok bence ama o öyle rahat ettiyse öyle olsun, okurken beni de rahatsız etmedi.
    ilginç de bir hayat hikayesi var. ukrayna'da tecavüze uğrayıp frengi kapan annesi, bu hastalıktan kurtulsun diye doğan bir bebekmiş. o dönemlerde çocuk doğurmanın frengi hastalığını tedavi edeceğine inanılırmış. annesi seneler sonra acı içinde öldüğünde, onu kurtaramadığı için hep suçluluk duymuş clarice. yazarların yaşam hikayelerine baktığımızda genelde trajediyle başladığını veya mutsuz / sevgisiz bir çocuklukla ilerlediğini görüyorum. veya algıda seçicilik de olabilir bilmiyorum. ruhunda acıyı taşıyan insanlar yüklerini sanatla mı hafifletiyorlar yoksa sanat demirini acıyla mı dövmek gerekiyor bilmiyorum ama sanat ve acı arasında, hatta acı ve anlam arasında kesinlikle bir bağ var.
    2 oğlundan birinin şizofren olması da dikkatimi çekti. 2 oğluyla birlikte geçirdiği son yılllarında neler yazmış, oğullarından nasıl etkilenmiş, merak ediyorum.
  • yabani kalbin yakınlarında isimli romanıyla tanıyıp kalemine aşık olduğum müthiş yazar.

    "ah acımak o zaman hissettiğim şey işte. acımak benim sevme biçimim. nefret etme ve iletişim kurma biçimim. beni dünyada tutan şey, bazı insanlar arzuyla nasıl durursa dünyada, bazısı da korkuyla, öyle. haberim olmadan olan şeylere acımak. ama yorgunum bugünkü neşeme rağmen, kim bilir nereden gelen neşe, bir yaz sabahının neşesi gibi."

    "otavio onu kendisine, joana'nın olmadığı bir şeye dönüştürmüştü, joana da bunu hem kendine hem de ona acıdığından kabullenmişti çünkü ikisi de aşk yoluyla birbirlerini özgürleştirmeyi beceremiyorlardı. çünkü joana kendi acı çekme korkusunu, isyan sınırının ötesine geçememe beceriksizliğini uysalca kabullenmşti. dahası: nasıl olur da kendini hapsetmesine izin vermeden bir adama bağlayabilirdi kendini? nasıl bedeninin ve ruhunun etrafına dört duvarını çıkmasına engel olabilirdi? şeylere onlar tarafından sahip olunmadan sahip olmanın bir yolu var mıydı?"

    "müziğin bazı anları. müzik düşünceyle aynı kategorideydi, ikisi de aynı harekette ve türde titreşiyordu. düşünceyle aynı nitelikte, duyulduğunda öyle içtendi ki joana en ufak nüansın tekrarlandığını duysa seslerin nasıl da ele geçirildiğine ve dağıldığına şaşıyordu. popüler olunca ahengini duymuyordu artık -o zaman onun olmuyordu artık."

    "mutlu olmuş olduğumu unutmamalıyım, diye düşündüm, insanın olabileceğinden çok daha mutlu olduğumu. ama unuttum, hep unutmuşumdur."

    "yavaş yavaş fark etti ki varlığındaki en değerli şeyden vazgeçmeyi seçmişti, joana'nın tarafında yaşamayı başarabilmiş o küçük acı çeken parça. ve bir an acıdan sonra, sanki kendini terk ediyormuş gibi, gözleri yorgunluktan parıldadı, bir şeyi gelecek için daha çok istemenin acizliğini hissetti."

    "daha da fazlasını istiyordu hatta: hep yeniden doğmak; öğrendiği, gördüğü, her şeyi paramparça etmek ve kendini her küçük eylemin anlamı olan, havası sanki ilk kez solunuyormuş gibi olan yeni bir alanda yeniden başlatmak."

    "en kötüsü de az önce düşündüğü her şeyi karalayabilirdi."

    "belli bir oranda acı çekmeyle varılan insan ötesi bir güç hissi. bir dakika geçer ve güç mü yoksa mutlak güçsüzlük mü bilemezsin, bedeninle ve beyninle bir parmak oynatmak istemek ve adeta yapamamak gibi. adeta yapamamak değil: ama her şeyin aynı anda gülmesi ve ağlaması."

    "bir şeyin yoğunlaşmadan ve daha özgür yaşanırkenki halini hangi kelime ifade edebilir?"

    "hâlâ onu joana'ya iten ilk içgüdüye tutunuyordu. bir kadın olarak değil, öyle bir şey değil, istediği joana teslim olmamıştı. soğuk ve kendine güvenli olmasına ihtiyacı vardı ki çocukken yaptığı gibi şöyle söyleyebilsin, sığınmış ve neredeyse zaferle: benim hatam değil."
  • latin amerika edebiyatinin elif şafak'ı
hesabın var mı? giriş yap