• cogito ergo sum'un türkiye'ye tercümesi. oğuz atay, tehlikeli oyunlar.
  • düşüncesiz bencil varlık
  • türkçesi; sensiz ben bir her bi şeyim. (ya da ben sensizken her bişeyim..) gibisine.
  • latince üstüne getirilen türkçe ekiyle tercüme ediliğinde "düşünüyorum'suz' öyleyse varım" gibi bir hal alıyor*
  • --- spoiler ---

    oğuz atay'ın varoluş üzerine tüm sorularının üzerinde yoğunlaştığı ironik bir avuntudur. (atay avunurken bile ciddi değil.)

    hikmet bir bakkal defterine sahiptir, "herkes gibi" kirasını ödemektedir, bir kira kontratı bile yapmıştır. o halde "var"dır, tabii ki. descartes gibi zihnini yoklamasına, düşünebildiğini ve kendini idrak etmesine gerek yoktur: yani, cogito-suz ergo sum! ardındaki anlamsızlığı göremediğimiz günlük/toplumsal kalıplar*, varoluşun sorgulanmasını engelliyor, onu felsefi ve esas anlamından uzaklaştırıyor. varoluşsal kaygılardan bunalan hikmet'in şakayla karışık avuntusu, varlığı böyle basite indirgeyen tüm ilişkilere ve bakış açılarına karşılık şaşkınlığı, kendine de dokunan eleştirisi ve hüznüdür, cogito-suz ergo sum ile kastedilen. varlık meselesi bir kez içten duyulduğunda: milyonlarca insanın nasıl böyle kolaya kaçabildiği, hiçbir şeyden şüphe etmeden nasıl yaşayabildikleri, kim olduklarını ve neden varolduklarını idrak edemeden, nasıl bir kira sözleşmesine "kendi"lerini tanımladığını iddia ettikleri ve imza denilen bir şekli koyabildikleri gibi sorular akla gelebilir pekala. bu durumda, günlük yaşamın, toplumun ve geçmişin getirdiği her şeyin bu temel sorunu perdelediğini söyleyebiliriz. bu durumda cogioto-suz ergo sum, alışılmış ve özensiz bir varlık anlayışının getirdiği bir aldanmışlıktır, rastgele yaşamaktır kabaca. sartre'ın bulantı'sında da cogito-suz ergo sum'a benzer bir yaklaşım var. özellikle roquentin'in zaman zaman sayıklamaya varan uzun bir kriz anında yazdığı şu satırlar, cogito-suz ergo sum'un anlaşılmasına yardımcı olabilir:

    "güzel beyefendi var. legion d'honneur, bıyık da var, hepsi bu kadar. bir legion d'honneur ve bıyıktan başka şey olmamak kim bilir ne kadar mutlu bir şey, gerisini kimse görmüyor. beyefendi burnunun iki yanındaki bıyık uçlarını görüyor; düşünmüyorum şu halde, bir bıyığım ben. ne sıska vücudunu ne de koca ayaklarını görüyor, pantolonunun içi iyice araştırılsa bir çift küçük boz yuvarlak bulunur. legion d'honneur'ü var onun. dürzüler var olmak hakkına sahiptirler: 'varım çünkü bu benim hakkımdır.' var olmak hakkım var, öyleyse düşünmemek hakkım da var."

    atay'dan bir nebze farklı olarak burada, biraz da sınıfsal olan, bir "hak" kavramı da var. fakat doğrudan "hak" kavramı kullanılmamış olsa da, atay'daki burjuva eleştirisi, yukarıda belirttiğim "varlık meselesinin perdelenmesiyle ortaya çıkan aldanmışlık" bağlamında, sartre'ın yaklaşımıyla "sınıfsal açıdan" da bir koşutluk taşıyor. ama iki yaklaşımın da arka planında eleştiri, tüm insanlar için ortak ve esas mesele olan, varlığa ilişkin bir tür bilinçsizliğe yöneliktir.

    --- spoiler ---
  • oğuz atay'ın tehlikeli oyunlar kitabında yer alan, asıl hali descartes'ın "cogito ergo sum" - düşünüyorum o halde varım- olarak bilinen özlü sözünden alınan; ancak oğuz atay'ın türkiye'ye ve bu toplumun insanları için uyarladığı yeni bir söz kalıbıdır.

    anlam itibariyle "düşünüyorum o halde varım" sözcüklerini karşılayan "cogito ergo sum" cümlesi, türkçedeki olumsuz eklerden -sız eki kullanılarak oluşturulmuş ve "cogitosuz ergo sum" halini almıştır. "cogitosuz ergo sum" tam olarak "düşünmüyorum, o halde varım; düşünmeden de varım" anlamlarını karşılasa da, tehlikeli bir cümle olduğu açıktır.

    toplumumuzda ezelden beri var olan ve bu geleneği devam ettirmekte ısrarcı olan saygıdeğer yazar, çizer ve insanlarımız ne yazık ki düşünmeden de varım diyor. burada tam olarak var olan, düşünmenin başkalarına transfer edilmesi-aktarılması-, devredilmesidir. düşüncelerimiz, başkaları tarafından oluşturulacak, insanlar bu düşüncelerle hayatını devam ettirecek ve tartışmasız, tek doğrunun başkaları tarafından belirlenmiş düşünce olduğu kabul edilecektir. böylelikle, bu cümlenin bir diğer anlamı, "sorgulamıyorum-eleştirmiyorum- o halde varım" anlamına da gelebilir. dolayısıyla, insan, düşünmeden de vardır. yani, insan, karnını doyurmak için vardır. insan, birazcık mutluluğu tatmak için vardır. yani insan, günün 3 parçasına bölünmüş 3 kuşkulu mesai saatlerinde çalışarak vardır. düşünmeden vardır.

    1973 yılında yayımlanan tehlikeli oyunlar, yazarın yaklaşık iki-üç yılını almıştır. o dönemki şartlar eşliğinde düşünüldüğünde bu söz o dönemde, düşüncesizliğin miladı olarak ele alınabilir. gerçi, bunun geçmişi derindir (istibdat devri, beylikler dönemi...), ancak buna değinmek gerekmez. bunlara değinmeden 1970'li yılları incelememiz yerinde olacaktır.

    şimdi göstereceğim bir kaynakta, türkiye'nin 1970'li yılları gözler önüne seriliyor:

    "1970'ler türkiye'nin 73 cent'e bile muhtaç olduğu yıllardı. ülke ihracat yapamıyor, elde döviz olmayınca da en zaruri ihtiyaçlar bile karşılanamıyordu. 1970'leri hatırlayanların en unutamadıkları şeyler, kuyruklardır: tüpgaz kuyrukları, sana yağı (evet, yağ için bile kuyruğa girilirdi) kuyrukları. 1970'leri yaşayanların zamanlarının büyük bir bölümü kuyruklarda geçti... "

    "kıbrıs barış harekatı yapıldı 1974'te...
    türkiye, ikinci dünya savaşı yıllarından beri görmediği bir uygulamaya tanık oldu:
    evler ve otomobiller karartildi.
    yunan savaş uçakları ani bir baskın düzenlerse şehirler ve yerleşim yerleri farkedilemesin diye, evlerin pencerelerine kalın siyah perdeler takıldı.
    otomobillerin farları da koyu renkli jelatinlerle kaplandı.
    6 ay kadar süren bu uygulama, 1970'leri unutamayanların da zihnine kazındı. "

    yani, toplumumuz, 1970'lerde düşünmeden sürdürüyordu belki yaşamını. baştakilerden en dibe kadar. en dipteki insan. en baştaki insan. hepsi, düşünmeden ve sorgulamadan sürdürüyordu yaşamını. belki de bu yüzdendir, az gelişmişliğimiz. belki temeli buraya dayanmaktadır. asıl olarak bizim az gelişmişliğimizin ve bizi az gelişmiş olarak göstermelerinin neden işte tam olarak bu cümledir: "cogitosuz ergo sum" düşünmeden yaşıyoruz.

    baştakiler, düşünmeden ve sorgulamadan başkalarının buyruğuyla bizleri yönlendiriyor. bizlerde, o dönemde, onların buyruğuyla çekidüzen veriyorduk yaşamımıza. bu günümüz için de geçerlidir. bu, aslında her zaman için geçerlidir. bizler, yani halk konumunda olanlar, her zaman için başkalarının buyruklarına boyun eğmek zorunda hissediyoruz kendimizi. buyruklardır, bizi düzene getiren bazı bazı kimselere göre.

    artık düşünmeye inanmalıyız. ve sorgulamayız. ve eleştirmeliyiz her şeyi. olumlu yahut olumsuz. toplumumuz iyiye mi gidiyor, onlar gibi oluyoruz dememeli, onlardan daha iyi oluyoruz demeliyiz. kötüye mi gidiyoruz. işte en ürkütücüsü budur. ve en tehlikelisi budur. peki ne yapmalıyız? ne yapmalıyız..? oyunlar oynamalıyız... nasıl oyunlar?... tehlikeli oyunlar...
hesabın var mı? giriş yap