• h p lovecraft tarafindan yazilmis call of cthulhu ve diger hikayelere dayanan, daha sonralari robert bloch gibi pek cok usta kalem* tarafindan gelistirilen mitolojik hikayeler toplulugu. cthulhu sadece bir tanri olmaktan oteye gecmemekle beraber, en sevilen ve kendinden en cok bahsettiren tanri olmasindandir ki mitosun adi cthulhu mitosu olarak kalmistir. zaten mitosun adini koyan da lovecraft degildir ama kimdir su an animsayamiyorum...
  • yazar august derleth tarafından isimlendirilmiş mitos.
    ayrıca metallica, the call of ktulu ve the thing that should not be şarkılarında cthulhu'ya atıfta bulunmuştur.
    (bkz: great old ones)
  • h. p. lovecraft'in temellerini attigi, lovecraft'in ölümünden sonra august derleth, clark ashton, brian lumley, colin wilson, robert bloch ve robert e. howard gibi yazarlarin devamini getirdigi mitos.

    mitosta adi gecen ata tanrilar:
    (bkz: cthulhu)
    (bkz: yog-sothoth)
    (bkz: shub-niggurath)
    (bkz: azathoth)
    (bkz: nyarlathotep)
    (bkz: tsathoggua)

    mitosta adi gecen mekanlar, sehirler:
    (bkz: arkham)
    (bkz: dunwich)
    (bkz: k'n-yan)
    (bkz: yuggoth)
  • ithaki tarafından türkçeye "cthulhu mitosu öyküleri" adıyla iki kitap olarak kazandırılmıştır. daha öncesinde "cthulhu'nun çağrısı" ve "deliliğin dağlarında" adlı iki h. p. lovecraft eseri yayımladıkları için bunlara "cthulhu mitosu öyküleri 3. kitap" ve "cthulhu mitosu öyküleri 4. kitap" isimlerini uygun görmüşler. cthulhu mitosundan etkilenip de güzel eserler kazandıranları tanıma şansını bize bahşetmiştir. özellikle 3. kitaptaki ard arda gelen robert bloch'un "yıldızlardan gelen" öyküsüne h. p. lovecraft'ın cevaben yazdığı "karanlıktaki hayalet" öyküsü ve tekrardan buna robert bloch'un bu öyküler gerçekmiş gibi cevap verip açıklamalar getirdiği "kuledeki gölge" 40 sayfalık müthiş bir üçleme tadı oluşturuyor. tadı damakta kalıyor.
  • lovecraft evreni olarak da tanımlayabileceğimiz mitos.

    o değil de daha ne hikayeler çıkardı bu hazineden, erken ölmüşsün be üstad.
  • hakkında giovanni scognamillo'nun dehşetin kapıları* veya korkunun ve dehşetin kapıları* adlı kitaplarındaki lovecraft'la ilgili bölümlerde, bir de yakın zamanda yayımlanan lovecraft biyografisi olan w. scott poole'ün yazdığı deliliğin dağlarının içinde** adlı çalışmada bilgi mevcuttur.
  • warcraft evrenine de esin kaynağı olmuştur. old godların isimleri cthulhu mitosundan gelmedir.

    nyarlathotep=nyalotha
    yog-sothoth=yogg-saron
    shub-niggurath=y'shaarj
    cthulhu= c'thun
    n'zoth=zoth-ommog

    sadece n'zoth'u çözemedim. bilen varsa yeşillendirebilir.

    edit: n'zoth ismi zoth-ommog'dan gelmeymiş.
  • cthulhu mitosu, özellikle 1960’lı yıllarda avrupa’nın çeşitli ülkelerinde basılan kurgusal yayınlarda kullanımı patlayan ve özellikle lovecraft evreniyle bağlantılı kurgulara çok fazla yer ayıran fransız yayıncılar sayesinde dönemin yaygın gnostik ve ezoterik gelenekleriyle yakın bağlar kurarak hem kurgu hem okült alanlarında yerini sağlamlaştıran bir rüyalar bütünü haline gelmiş kurgusal bir evrendir.
    lovecraft her ne kadar hayatı boyunca annesinin gölgesinde yaşamış ırkçı bir piç olsa da; modern varoluşçuluk ve nihilizmin kökenini gnostizmden aldığını ileri süren hans jonas gibilerinin gözünde bu üç olguyu da olması gerektiği gibi harmanlamış ve okuyucuya yansıtmayı başarmıştır.
    lovecraft’a göre evren doğası itibariyle iğrenç ve habis bir yerdir ve ona olduğundan farklı bakmamız için hiçbir neden yoktur. basit insan algısının boşluğu ve önemsizliği de gün gibi ortadadır onun için; bütün evren sayısız temel parçacığın rastgele dağılmasından ibaret bir yer, sonunda evreni yutacak olan kaosa doğru giden bir süreçten ibarettir ve sonunda bu kaos evrenle beraber insanı da yutacaktır. zamanın sayısız çağları boyunca belki başka ırklar ortaya çıkacak ve yok olacaktır, insan da sadece bunlardan biridir. sonunda çok fazla genişleyip soğuyarak içindeki tüm hayat ışığı sönecek olan evrenin geleceğinin gerçekliği karşısında; insan hayatının, iyilik, kötülük ve ahlak gibi kavramların bahsedilen temel parçacıkların hareketinden farkını açıklayan tek şey soğuk, güçlü ve sonu hiç gelmeyecek gibi görünen insan egoizmidir.

    lovecraft’ın, ilk olarak pascal tarafından dile getirilen ve varoluşçuluğun atası sayılabilecek “tanımadığım ve beni tanımayan evren”kavramıyla ve sonrasında çok bilinen gevorfenheit olgusuyla bire bir çakışan bu habis evren görüşü bir taraftan da antik gnostizmin etrafına kurulduğu “tanrıdan ve ruhsal alemden uzak, maddesel ve insan doğasına yabancı, duygusuz evren” konseptiyle de birebir örtüşür.
    antik gnostizm, insanın bilgi ve vecd yoluyla ruhuna yabancı olan fiziksel alemin dışına çıkabileceğini savunurken, varoluşçuluk daha nihilist bir tavırla herhangi bir çıkışın olmadığını ve insanın var olabileceği tek gerçekliğin gnostizmin aşağı yukarı aynı şekilde tarif ettiği hissiz ve yabancı bir evrenden ibaret olduğunu ileri sürer; lovecraft da daha çok varoluşçuluğun bu keskin nihilizminin tarafını tutar ve bu tavır yarattığı evrende gayet net şekilde hissedilebilir. dahası lovecraft, pascal’ın bir sonraki aşamaya geçme korkusunu alt ederek evrenin bu duygusuz tavrından tehditkar ve dehşetli bir gerçeklik yaratır ve bu yolla öte dünyanın “iyi” doğasını urgulayan pozitivist gnostizme karşı çok güçlü bir olumsuzlama ortaya koyar: onun yazdıkları da bu gerçekliğe ait olmayan bir “öte” ile alakalıdır ama gnostizmin aksine kurtuluş değil sadece dehşet vaat eder.
    kendisinin öteye yaptığı ve gnostiklerin vecd deneyimiyle karşılaştırılabilecek yolculuklar, hep bizim bildiğimiz gerçekliğin arkasında saklanan ve insan algısında dehşetten başka bir şey uyandırmayan varlıkların hikayeleriyle doludur. ona göre bizim gerçekliğimizin ve algımızın çok ötesinde kozmik varlıklar, insan algısına yabancı konseptler ve dünya dışı zekalar mevcuttur. belki bu varlıkların bazıları da bilgi ve zeka bakımından insandan üstündür fakat bunu hemen iyi bir haber olarak algılamak gerekmez: yaşadığımız evrenin değişmez kanunları olan egoizm ve kötücüllük bu varlıklar konusunda da asla istisna yapmak zorunda değildir ve uzayın acımasız ortamında insanlığı doğru yola iletecek neredeyse ruhsal varlıkların yaşadığını düşünmek fazlasıyla çocukçadır.
    insanın bu korkutucu varoluşunun fikir olarak açıklığını her zaman söyler kendisi ama diğer yandan da bunun sadece bir sezgi olduğunu ve ancak ıssız adamızı terk edip dört bir yana uzanan karanlık ve tehditkar denize açıldığımızda bu dehşeti fiziksel olarak idrak edebileceğimizi, bunun da ya algılarımıza aşırı yüklenen boşluk yüzünden delirmemize ya da o boşluktan kaçarak ıssız adamızda, fark edilmemeyi umarak yaşamamıza sebep olacağını savunur.

    cthulhu mitosunun üzerine kurulduğu felsefi ve edebi altyapı ise 4 temel görüşün yani:

    -insanın, doğanın bir parçası olduğuna ve evrenin ruhsal gelişimine aktif katkıda bulunduğuna dair iyimser görüş
    -pascal ve nietzsche’nin insanın evrendeki çıkışsızlığını ve yersizliğini vurgulayan nihilist-varoluşçu felsefe
    -antik gnostizmin bilgi yoluyla ulaşılabileceği vaat edilen tanrısal öte dünyası
    -son olarak da lovecraft’ın tahayyül edilemez bir kötülükle dolu öte dünyasının üzerine kurulmuş ve lovecraft istisnalar dışında karakterlerinin inşasını bu sonuncu görüşün üzerinden yapmayı tercih etmiştir.

    bugün yaygın olarak bilinenin aksine hiç de dindar olmayan ve hatta hayatı boyunca samimi bir tanrısal inancın yanından geçmeyen lovecraft, aşağı yukarı döneminin diğer tüm yazarları gibi dini inancın-okültizm de dahil- yanılsamalardan ibaret olduğunu düşünmüş ve buna uyan materyalist bir dünya görüşü geliştirmiştir. ancak hayatının hiç olmazsa bir döneminde maddesel zevkleri dışlayıp ruhsal olana yönelme derecesinde dünyanın boş ve kötü olduğunu düşünmüş ve kendisinin erken dönem bir alter-egosu sayılabilecek randolph carter karakteriyle de bu hayal kırıklığını dışarı vurmuştur.
    sıradışı bir rüya görme yeteneğine sahip olan carter, uzun uykularında kimsenin gitmediği rüya alemlerinde dolaşır ve birkaç defa rüyasında gördüğü ve istediği her şeyi temsil eden “rüya şehrine” ulaşmaya çalışır. sonunda, “bilinen evrenin dışında ve rüyaların ulaşamayacağı bir yerde” önce iblis tanrı azathoth sonra da azathoth’un kaybettiği aklını temsil eden nyarlathotep ile konuşarak aslında rüya şehrinin “gençliğinde sevdiği her şey” olduğunu öğrenir, rüya şehre ulaşması içinse yapması gereken şey çocukluğunun saf düşüncelerine dönmesidir. ne var ki carter bunu başaramaz ve daha sonraki iki hikaye olan silver key ve the statement of randolph carter hikayelerinde göreceğimiz üzere rüya aleminin kaybettiği anahtarını okült de dahil çeşitli yollarla arar ama lovecraft’dan alıntıyla “okült dahil ruhsal yolların ona verebileceği bütün her şeyin en az bilimin verebilecekleri kadar kuru ve anlamsız” olduğunu da anahtarı tesadüfen bulup zamansız bir çocukluk yaşamak üzere rüya alemine girmesinden hemen önce idrak eder. lovecraft’ın bütün büyüme sürecini dualist bir yaklaşımla, büyülü olandan gerçek olana bir geçiş olarak yansıtması bir yana, carter hikayenin sonunda lovecraft’ın gerçekliğe asıl yaklaşımının tam tersini, yazarın alter-egosundan beklenecek şekilde ortay koyar: büyülü olanla gerçek olanın ayrımı hiçbir şekilde yapılamaz ve değer olarak birini diğerinden yukarıya koymak için hiçbir neden yoktur: lovecraft tahmin edildiği gibi asıl soğuk gerçekliği rüyadan tamamen ayırmakta ve rüya aleminde bir çocuk olarak yaşamayı ancak kurgusal alter-egosunun yapabileceği bir şey olarak ortaya koymaktadır
  • lovecraft'ın ve arkadaşlarının yarattığı bu dünya ve yaratıklar için bir çok çizim, tasarım vs. yapıldı, yapılageliyor. bunlar arasında bence en güzel ve zengin kitaplardan biri olan
    the art of h.p. lovecraft's cthulhu mythos kitabını uzun uzun inceledim.

    the art of h.p. lovecraft's cthulhu mythos
hesabın var mı? giriş yap