• basladigi her konusmayi, "aslinda hepimiz birer feride'yiz" seklinde baglayan kadin tipi.
  • her biri birer cumhuriyet altınıdır.
  • 83. yasindan gun almis kadindir. ama geride biraktigi bunca yillik yasami boyunca saniyorum ki hicbir zaman su anda maruz kaldigi asagilama ve hor gorulmeye maruz kalmamisti. ancak bu horlanmaya karsi turk kadini da sesini cikarmiyor ne yazik ki. hatta belki de bunlari horlanma olarak gormuyor bile.

    mesela bu ulkenin basbakani rte'nin turbanli karisi ile komsu ulke yunanistan'in basbakani bir selamlasma vesilesi ile opustu mu opusmedi mi derken iki ulke arasinda kriz cikacakti. sonra emine erdogan cikip "konstantin karamanlis selamlasma sirasinda beni opmedi, hem zaten opse idi recep bey oradaydi, gerekeni yapardi" diye demec verdi. ne yapacakti? dovecek miydi? namusu mu lekelendi, ne oldu? (bkz: konstantin karamanlis in emine erdogan i opmesi) (bkz: opmeyip yanak degdirmek)

    mesela gene bu ulkenin meclis baskani bulent arinc'in turbanli karisi ile bu ulkenin cumhurbaskani arasinda siradan bir yurt disi gezisi ugurlamasinda tokalasma/tokalasamama krizi yasandi. ki meclis baskani bulent arinc kisa bir sure once cikip kendi karisinin turk kadinini cok guzel temsil ettigini soylemisti. evet oyle bir temsil ki bu, erkekler ile tokalasmayan/tokalasamayan, tokalasmasi sorun olan bir turk kadini...

    peki turk kadini kendini temsil edebiliyor mu? mesela bu ulkeyi yonetenlerin meclisteki 365 sandalyesi icinde sadece 13 kadin icin yer var. yani sadece %3.5. 550 kisilik mecliste ise bu oran chp'nin "katkilari" ile 4.2'e cikmis. ama bu oran ile kenya, romanya, cezair, sri lanka, iran, ruanda gibi ulkelerin bile arkasindayiz. diger taraftan secme ve secilme haklarini 1934'te kazanan kadinlar 1935'teki 395 kisilik ilk kadinli mecliste 18 uye ile yer almislardi. (bkz: kadinim hayret meclisteyim/#8566416)

    mesela bu ulkenin dis isleri bakani abdullah gul'un karisi turban meselesi yuzunden aihm'ye gidip turkiye cumhuriyeti aleyhine 100 bin dolar tazminat davasi acti. bakti ki davayi kaybedecek davasini geri cekti. ama hukumetin destekledigi baska bir turbanli (bkz: leyla sahin) davayi sonuna kadar goturdu ve kaybetti. (bkz: aihm nin universiteler hakkindaki turban karari) ancak, bu ulkede bunca ezilen kadin varken, imam nikahi, tore cinayetleri ve kadina dayak son hizi ile devam ederken, kadin ve erkegin esit sartlar altinda calismasi saglanamamisken sesini cikarmayanlar konu turban olunca, yani konu kadinin cuvala sokulmasi, kapatilmasi, sosyal yasamdan soyutlanmasi olunca cikip "ozgurluk" mavallari okudu.

    mesela bu ulkeyi yonetenler, turkiye avrupa'da her alanda mahkum olup onca cifte standarta, riya ve yalana maruz kalirken gik diyemezken, konu turban olunca, konu kadinlarin kapatilmasi olunca aslan kesildi.

    mesela bu ulkeyi yonetenler tatile ciktiklarinda haremlik selamlik uygulamalari gundeme geldi. kadinlar kapali yerlerde tesettur mayolari ile denize girdi, tatil yerleri bu uygulamalar icin yeniden duzenledi. hatta bu sacmaliklari yerel yonetimler tum bir halk icin de uygulamaya basladi.

    mesela bu ulkeyi yonetenlerin yaptigi toplantilara diz ustu etek giyen gazeteciler alinmadi, salona girenler disari cikartildi.

    mesela bu ulkeyi yonetenler mecliste kadinlarin etek boyu ile ilgili kurallar koydu.

    mesela bu ulkeyi yonetenler arasinda kadinlar ile tokolasmayan adamlar var.

    mesela bu ulkeyi yonetenlerin karilarinin cogunun kafasi kapali. aralarinda calisan veya erkekler ile birlikte sosyal yasamda esit olarak yer alan kadin sayisi parmakla sayilacak kadar az. ama buna ragmen, aslinda kadini sosyal hayattan soyutlayan, soyutlamaya calisan, kadinlarin ozgurlugune ket vuran/vurmaya calisan bu ulkenin yoneticileri bir de utanmadan cikip turban takma yani kapanma "ozgurlugu" icin konusabiliyor. hangi ozgurluk? kadini kapatma ozgurlugu mu istediginiz ozgurluk?

    ne hale geldi cumhuriyet kadini degil mi?

    ayrica;
    (bkz: yabanci gazetelerdeki turkiye fotograflari)
  • kesinlikle carsafa dolanmak istenen kadindir. cunku din ve vicdan ozgurlugu diye ortaya atilip haykiranlarin, ozgurlukten bahsedenlerin eylemleri ortadadir. nasil bir yasayislari oldugu, kadin erkek iliskilerine nasil baktiklari anlayanlar icin son derece aciktir. yani uygulamada kadini ikinci sinif kabul edip, lafa gelince mangalda kul birakmayanlarin tabii ki laflarina inanmayacagim...

    turban ozgurlukculerinin kacinin karisi calisiyor?
    turban ozgurlukculerinin kacinin karisi erkeklerin dahil oldugu sosyal yasamda yer alabiliyor?
    turban ozgurlukculerin kaci turkiye'de ezilen, dayak yiyen, erkeklerle esit calisma sartlarina sahip olmayan kadinlar icin ozgurluk istiyor?
    turban ozgurlukculerinin kaci kadin erkek esitliginden yana?

    bu sorularin samimiyetle cevabini verip daha sonra cikin cumhuriyet kadininin karsisina. ya da amacinizi aciklayin mertce...
  • türkiye'deki kadın hareketini bölen, feminizmi güçsüzleştiren söylemlerden biri. elbette, bu "cumhuriyet kadını" ifadesi, belli bir ihiyaçtan çıkmış; genç cumhuriyetin kazanımlarını korumak, meşruiyetini sağlamak, tabana yerleştirmek için ortaya atılmış ifadelerden yalnızca biridir; en önemli amacı da bir orduya sadık, itaatkâr, savaş koşullarında cesur askerler yetiştirmek gibi cumhuriyete "ideal" bireyler yetiştirmektir. gerekli miydi yoksa gereksiz miydi, "proje"nin artıları ve eksileri nelerdi gibi tartışmaları bir kenara bırakalım -başlığımız "kadın"ı içerdiğinden kadın gözüyle bakalım, bu söylemin bilinen anlamı olarak değil de "kadın hareketi" ve "feminizm" açısından bakalım.

    "cumhuriyet kadını" söylemi, kadını dar bir kalıba sokan, söz söyleme hakkını elinden alan islâmcı fundamentalizme karşı bir tepkiydi. tepki olmakla da kalmadı: kadına "ideal proje" için bilinçlendirilmesi gereken bir özne/nesne gözüyle bakan bir söylemdi bu. ilkelerle birlikte aydınlanacak kadın, cumhuriyet devrimlerinin taşıyıcısı olacaktı. ancak proje ilerledikçe sorunlar açığa çıktı: kadınlara ve kadın sorunlarına içkin, özerk bir şekilde bakılamamıştı. kadın kimliği birbirine düşman bellenen iki politika hapsedilmişti. batılı modernleşmenin etkisiyle kadınlık, bir ötekileştirme projesine katkı sağlıyordu.

    marx haklıydı: modernizm soyut bir kavrama göre bireyleri tasavvur edip o ideal duruma göre ödev veriyordu. "post" teorisyenler de haklıydı: modernizm sınırlı bir hakikati, tek hakikat olarak ele alıyor, diğer değişkenleri göz ardı ediyordu. bu düğümü çözmenin yolu şuydu: ideal ve soyut bir ütopyaya göre kendimizi gerçekleştirmemeli, bireye ve topluma içkin bir bakış açısıyla bakıp, sorunları/çelişkileri kavrayıp ona göre ütopyamızı gerçekleştirmeliydik. ve, topluma homojen veya kutuplu bir şekilde bakmamalı, farkları tanımalı, hakikatin değil hakikatlerin olduğunu kabullenmeliydik.

    "cinsiyet sorunu" da böyleydi. batılı kadın modernleşmesi türkiye'ye kopya edildi ve bir kaç istisna (o da "ahlaken") dışında hemen hemen hiç tartışılmadı. bu anlayışın çocuğu olan "cumhuriyet kadını" söylemi de ayrımlarını kurdu. ulu önder'in ilkelerini benimsemiş kadın stereotibi kurtulmuş, aydınlanmış kadındı. "diğerleri" ise tutsaktı!

    bir "erkek" olarak cinsiyet sorunundan konuşmanın zorluklarını saklı tutalım (elbette hata yapma olasılığını da). kimi toplantılarda ve forumlarda vurgulananları anlatmak, modernleşmeci ve kemalist kadın imgesinin çelişkilerini ortaya sermeye muktedir.

    örneğin kadına uygulanan baskıdan ve şiddetten konuşulur. kocanın, aşiretin, örgütün kürt kadınlarına uyguladığı baskı ve şiddet konusu ilgiyle, ibretle dinlenir ama konu devletin uyguladığı şiddete gelince masadan kalkılır: kürt kadını iftira atıyordur, örgüt yanlısıdır çünkü. cumhuriyet, böyle bir şey kesinlikle yapamazdır. o zaman anlaşılmıştır ki, "cumhuriyet kadını" sınırlı bir çevreye hitap eder. devletin bu politikasını eleştiren kadın özgürleşmemiştir, aslında özgürleşmeye hakkı da yoktur.

    diğer konu da başka bir türkiye sorunudur: başörtüsü. burada diyalog başlamadan kesilir. kemalist, "cumhuriyet kadını" çevreler geçmişten gelen "duyarlılık"la daha baştan kararını vermiştir. türban ve başörtüsü gericiliktir. kendi rızasıyla mı, yoksa başkasının baskısıyla mı ya da bir "simge" mi yoksa dinin emri mi sorularını kafasında canlandıramaz. ancak bundan daha önemli bir sorun vardır ki can yakar: patriyarkaya karşı birlikte mücadele edilemez, o kadınların da türban/başörtüsü dışında daha hayatî sorunları olduğu konu edilemez. "onlar" zavallıdır ve başlarını açmadıkça özgürleşemezler.

    kadın hareketi parçalanmıştır. kürt kadın hareketi ile müslüman kadın hareketi artık diğer kadın hareketlerinden farklı isikamettedirler. cumhuriyet kadını söylemi, birini teröristlerin diğerini şeriatçıların maşası olarak suçluyor -niteliklerine, kendi içindeki farklılıklara bakmaksızın. aslında ortak payda "kadınlık"tı; etkili bir kadın hareketi üretmek için bir noktada buluşulabilirdi. bir iç asimilasyon ile değil, farklılıklara saygı yoluyla...

    elbette kadın hareketlerindeki bölünmelerin kabahati sadece kemalizme ve ürettiği söylemlere yüklenemez. andığım iki kadın grubunun yanısıra çok farklı grubun sorumluluğu vardır. çok farklı neden ve çok farklı anlayış tarzının da... lâkin türkiye'deki feminist teorinin yetkin isimleri ve kadın hareketinin aktif eylemcileri ve sempatizanlar modernleşmeci, ilerlemeci tutumun kemalist, millici, devletçi izdüşümü olan "cumhuriyet kadını" gibi (yani belli normları yerine getiren kadının ideal, getirmeyen, getirmek de istemeyenlerin de "ideal olmayan", dahası çağdışı/gerici olarak tanımlayan) söylemlerin çok büyük sorun olduğunu, ötekileştirme siyaseti ürettiğini söylüyorlar. bu eleştirilerin haklılık payı olmalı ki, kimi kemalist kadın eylemcileri liberal ve sol eğilimli kadınlara cephe alıyor bazen.

    özetleyelim: modernizmin toplum içinde elbet olumlu getirileri var. kadın hareketlerine de... ancak günümüz kadın hareketi üzerindeki etkileri ve bizzat modern kadın hareketi sorgulanması çok gereklidir. kemalizm için de aynı durum geçerlidir. "cumhuriyet kadını" söylemi "belki" kadın özgürleşmesi için gerekliydi, ama günümüz kadın hareketine olumlu katkı sağladığını söylemek pek mümkün değil. elbet, kadın hareketlerinin, feminizmlerin (sosyalist, anarşist, radikal, liberal, dindar vb.) "özgürleşme"den anladıkları farklıdır. lâkin ideallerin gerçekleştiği noktada ve devam eden ötekilerle ilişkilerde bile "özgürleştirici" olmadığı anlaşılan söylem eleştiri konusu olacaktır ve olmalıdır.

    yani, söylemek istediğim şu: kadın hareketi içinde olup da kemalist ya da herhangi bir "-ist" olmak önemli değildir. önemli olan "söylem rejimi"dir.
  • cumhuriyet devrimlerini reiki ile savunabilen* simgesel topluluk.
  • ön alıp, kurtuluş savaşı'nı ateşlemiş, her aşamasında erkeğinin yanında, arkasında yer almış, sırtında mermi taşımış, kurşun atmış yürekli osmanlı kadınıdır. ona tanınan haklar, bu ülkenin kurtuluşunda cephede savaşan erkeklerden aşağı kalmayan rolünden ötürü, bir hakkın teslim edilmesi, islamiyet öncesi türk kültüründe olduğu gibi, erkeğin -altına, arkasına değil- yanına yerleştirilmesidir.

    kendisine tanınmış hakların kendisi talep etmeden verilmiş olması bundandır, bir taltiftir. kimi rahatsız bünyelerin ima ettiği gibi, sümsük, düşünmekten aciz, güdülmeye amade, hakkını söke söke alamayacak zayıf bir varlık olduğundan değil.

    o cumhuriyet kadını, şimdi elinde bayrak, göğsünde ata'sının resmi, meydanları sallıyor ve ne istediğini, ne istemediğini haykırıyor.

    korktuğunuz kadar var, küçük insanlar. karalayın, karalayabildiğiniz kadar.
  • at avrat silâh triosunun modern avratı.

    "[carol] pateman'a göre geleneksel dünyadan modern dünyaya geçiş 'ataerkilliğin geleneksel (babaya dayalı) biçiminden yeni, özgül olarak modern (ya da kardeşliğe dayalı) biçimine; ataerkil sivil topluma geçiştir.'
    (...)
    afsaneh najmabadi'nin belirttiği gibi 'modern uluslar çoğunlukla aile meteforlarıyla tahayyül edilir. ulusal cemaatin, bir erkek kardeşler birliği olarak inşa edilmesi, milliyetçilik ruhunun yaratılmasında erkek bağlarının merkeziliğine ve kadınların toplumsal sözleşmeden dışlanmasına işeret etmektedir.' özellikle; türkiye gibi, modernizasyonun tepeden inme gerçekleştiği bir ülkede insanları ulus çatısı altında toplamak görevi devlete düşer. kadınların egemen ideolojiyle kuşatılmış oldukları türkiye'nin cumhuriyet dönemi tecrübesine bakabiliriz. ataerkil otoriteye hiçbir şekilde meydan okumayan bir modernleşme projesidir çünkü. [fatmagül] berktay, türk modernleşme projesini, 'islâmi ataerkilliğin yerini batılı ataerkilliğin alması' olarak yorumlamaktadır. 'yeni' erkeğin 'yeni' kadını tanımlama çabası... kadın sorunu, toplumsal cinsiyet ayrımlarının ortadan kaldırılması temelinde değil, uluslaşma sürecinin zorunlu bir parçası olması temelinde ele alınmıştır. bu anlamıyla da cumhuriyet modernleşmesi, kadınların kurtuluşu adına değil, cumhuriyet için yeni kadınlar ve erkekler yaratılması yolunda -pateman'nın yukarıda da belirttiği gibi- erkekler tarafından kurgulanmış bir modernleşme projesine dayanmaktadır.

    başka bir deyişle ulusun koruyucusu ve kollayıcısı modern elitler (ya da tsk) kadını özneleştirmek yerine onu geçmişin izlerini taşıyan ve modern olabilmesi için erkeğe mahkum ikincil nesneler olarak algılamışlardır. bu amaçla genelde kendilerini kadın ve aile alanına müdahele ederek tanımlamışlardır. cumhuriyet'in ilk yıllarında yeni devletin 'modernliği' en etkileyici biçimde rejimin tanıtımının simgesi haline gelen kadın imgeleri yoluyla yansıtılmıştır. her daim modern, ama iffetli sadık eş ve kutsal analar..."

    kaynak: esra gedik, "kadınlık ve vicdani red üzerine notlar", amargi, sayı: 2, güz 2006 (aktaran: savaş karşıtları)
    http://www.savaskarsitlari.org/…=1&arsivanaid=34266
  • geleneklerin kadın üzerinde nedenli baskı unsuru olabileceği düşünülmeden yaratılmış bir modeldir. her noktasıyla ince ince düşünülüp yaratıldığını söyleyemiyoruz. çünkü türkiye; modernleşme sürecinde, devlet eliyle yürütülen bu tepeden inme süreçte; kendi sürecini sindirme sorunu yaşamaktadır. iktisadi olarak ve coğrafi olarak yeni bir şey, bambaşka yepyeni bir şey kurgularken, işin bir de, ruhsal boyutu vardır ki; burada yine her zaman olduğu gibi "kadın" kavramı fazlasıyla kullanılmakta, yıpratılmaktadır.

    kadını namus olarak gören bir erkekler güruhunun karşısında, onlardan bu bakışı kırmalarını beklemeksizin, bunun bir yolu yok çünkü - ki bu bir kadının şeklen değiştirilmesinden de daha uzun bir süreç gerektirir - kadınlara, roller verilebiliyor. zaten "cumhuriyet kadını" olan birisi cumhuriyet kadınıyım diyebilir ama kıstaslardan bir veya birkaçını yerine getirememiş görünen bir kadının, "cumhuriyet kadını" olmak gibi bir amacı olamaz; çünkü başarılı olma ihtimali yok. burada cumhuriyet kadınından ne anlaşıldığı da önemli tabi. ben sadece tarihsel olarak varedilmiş bir rol-modelden söz ediyorum.

    cumhuriyetçi bir kadından değil; bazı şartlara hazi olmuş ve öyle olmaktan öte öyle görünebilen bir kadından bahsediyorum. göğsünü gere gere "ben cumhuriyet kadınıyım" diyebilen bir kadın; bir kesim tarafından modern avrat, entel kadın gibi tanımlamalara maruz kalabileceği bir ülkede yaşadığının; cumhuriyet diye bahsedilenin bir yönetim biçimi olduğunun, kadın olarak değil yurttaş olarak seçme hakkını kullanarak çok şeye neden olamadığını farkedecek bir düzeyde olmalıdır. bu kadın, seçilme hakkını ne kadar kullanabildiğini analiz etmeli, aslında erkeklerin politik amaçları doğrultusunda bir imaj olarak kullanılmaktan da öteye geçmenin yollarını bulabilmelidir.

    cumhuriyet kadını, kendisini bir vitrin, bir kalkan gibi değil, bir beyin, bir düşünce olarak ortaya koymalıdır. bu son sıcak günlerde, okan bayülge nin makina sına çıkıp, cumhuriyet kadını olduğunu söyleyen bazı tv yüzü imaj kadınların cumhuriyet kadınlığından ne anladığını, bunu nasıl uyguladığını ben sorgulamak durumunda kalıyorum.

    bu bir erkek kadın savaşı olarak algılanmamalı ama bu ülkede kadına ne kadar saygı duyulduğu, düşüncesine fikrine ne kadar güvenildiği tartışma konusu bile olamayacak kadar açık. ben, okan bayülgen'in programında açıkça salak dediği bir kadının, bazı nedenlerden ötürü başka bir kadından daha fazla "cumhuriyet kadını" sayılabilmesi ihtimalini yadırgıyorum. bunun bir imaj sorunu olarak algılanmasından da bazı şeyleri çok yüzeyde bıraktığı için rahatsız oluyorum.

    "cumhuriyet kadını kimdir?" diye düşündüğüm zaman; bu rejimi kabul etmiş, benimsemiş ve sahip çıkmış her kadının da kendini böyle tanımlamak zorunda olmaması gerektiğine inanıyorum. çünkü cumhuriyet kadını için yaratılan söylemin kökeni, kurtuluş savaşında erkekler gibi didinen kadına dayandırılıyor. oysa ben erkekler tarafından yönetilen ve aileden en üst kurumlara dek, erkek egemenliğinde olan bir ülkede, bir erkeğin arkasındaki kadın olarak algılamak istemiyorum cumhuriyet kadının.

    sözüm kadınlara; kadın vurgusunu duyduğum her yerde irkiliyorum artık çünkü altında bir başka şey gizli oluyor. kendi koltuk sevdası için insanların inancını sömüren siyasi oluşumların kendi için yarattığı ve sömürdüğü kadın imajının karşıtı olmaktan öte bir şey olmalı cumhuriyet kadını olmak. cumhuriyet için birisinin cumhuriyet kadını imajlı karısı ya da cumhuriyet düşmenı imajlı karısı olmaktan ötesi yok mudur bu kadın için? cumhurbaşkanı nın ta kendisi olmak gibi.
hesabın var mı? giriş yap