• 2015 yılı içerisinde yayınlanan iyi albümlerdendir.
  • an itibariyle spotify'da dinlenebilen tame impala albümü.
  • söyledikleri gibi daha elektronik ağırlıklı bir albüm olmuş ve de süper bir albüm olmuş. albümü öyle de bir parça ile kapamışlar ki öff (new person, same old mistakes)

    hail to the mr. parker
  • dün piyasaya çıkan yeni tame impala albümü. nedense bu albümü savunma ihtiyacı hissediyorum. çünkü albümü oluşturan insanın (bkz: kevin parker) bu albümle ilgili röportajlarda anlattığı şeyler sanki bu eleştirileri bekliyormuş da daha albüm çıkmadan açıklamasını yapmak istiyormuş gibiydi.

    öncelikle bu albümdeki sound, öncekilerden farklı olacak. bu zaten şimdiye kadar yayınlanan dört singledan da belli gibiydi. elbette yeni sounddan hoşlanmayanlar olabilir, ancak dinleyici kitlesini memnun etmek güç. eğer önceki albümlerdeki tarzı devam ettirirse "bu adam da kendini tekrara girdi abi yeaa"lar gelecektir. yeni şeyler denediğinde ise "bu albümde mind mischef yok"çular ortaya çıkar. eski günleri ve özlediğinizi biliyorum ama bu özlemi gidermenin tek yolu o eski şarkıların bizzat kendilerini dinlemektir. yeni çıkan albümde ikinci bir elephant dinlemek ne kadar heyecan verici olabilir?

    albümün yeteri kadar "psychedelic" olmaması eleştiriliyor. psychedelic müzik olarak kısıtlı bir türün tanımlanmasından zaten hoşlanmıyorum. çünkü bu tür müzikler bence tek bir filtreden geçmiş gibi aynı elementleri (flanger efektine yüklenmiş bir master kanalı gibi) bulunduracak kadar basit olamaz. içinde elektronik öğeler ve pop beatleri barındırsa da şarkılar psychedelic değerler taşıyabilir, ki bence taşımasa bile sorun değil.

    şarkıların yeteri kadar synthesizer içermediği görüşüne katılmıyorum, kulağı yeterince duyan biri pad ve lead synth yoğunluğunu duyabilir. hatta synth pop albümü bile diyebilirim bu albüme kendi içimde.

    pop demişken, pop müzik yapmak nedense hor görülür bir şey oldu (muhtemelen kalitesiz örnekleri yüzünden) bence tame impala, currents ile başarılı bir pop albümü yapmış oldu. utanılacak veya ayıplanacak bir şey değil.

    eleştiriler dışında albümün neresini sevdiğimi, hangi parçalardan nasıl etkilendiğimi, bütün olarak nasıl bir albüm değeri taşıdığını daha sonra ekleyeceğim. ilk iki üç dinlemede yanılmış olabilirim favorilerim konusunda. ama bence bu yıllar içinde kazandığımız uzun süre dinlenebilecek albümlerden biri bu da. o yüzden dikkatlice dinleyiniz derim, ileride torunlarımıza falan anlatırız o albümün çıktığı 2015 yazını (aynı şeyi random access memories ile de hissetmiştim ancak buraya çok alakasız kaçacak, onu başka bir zaman ayrıca öveyim)
  • cause i'am a man albümün en baba parçası. hele why, time,cry derken adamın içine işliyor

    let it happen albümdeki ikinci baba şarkı. sound mükemmel olmuş. kevin'in gibberish kısmı da ayrı bir mükemmellik.

    eventually albümün üçüncü baba şarkısı. kevin sesini burda daha iyi kulannıyor.

    bunlar dışında the moment, disciples , yes i'am changing orta ayarda şarkılar . diğer şarkıları açıkça hiç beğenmedim.

    sonuç olarak toplam 13 şarkıdan 3 tanesi ile beğenimi kazanmışsa ben bu albüme iyi derim. adamlar sonucta best of çıkarmadılar.

    edit: the less ı know the better parçasıda müthişmiş
  • connecticut çıkışlı bir djent/progressive grubu.

    diskografi şu şekilde;

    withered - single 2015
    life // lost - ep 2015
    victimized - ep 2013
    anneliese - single 2012

    üyeler şu şekilde;

    brian wille - vokal
    jeff brown - davul
    chris wiseman - gitar
    ryan castaldi - gitar
    dee cronkite - bass

    fikir edinmek için withered single'ı.
    facebook
  • rahatsız edici derecede elektronik bir albüm olmuş. ben kendi adıma beğenmedim açıkçası. 2015'in en iyi albümü falan da değil. gene de dinlenebilir tabii.
  • albümün incisi the less i know the better parçasına fevkalade bir klip gelmiş.
  • kendini kemirenlere özel albüm. karışık geçiş günlerinde dönsün dursun.
  • tame impala'nın currents albümü üzerine yazılmış çok güzel bir yazı; http://www.agos.com.tr/…emligi-tame-impala-currents

    "currents, dans ederken ağlayabilenler ya da ağlarken dans edebilenler için."

    edit: yazıyı ekliyorum linkin ölme ihtimaline karşın. altın değerinde gördüğüm çok özel bir yazı olduğunu yineliyorum.

    "bir 21. yüzyıl sersemliği: tame ımpala – currents

    gülşah görücü 25.07.2015 kültür sanat
    aramıza bambaşka bir kıtanın saat diliminden katılan tame ımpala’nın bu albümde karşımıza ne gibi bir şey ile çıkacağı gizemini koruyordu. sersemliği deliliğinden gelen bir albüm oldu ‘currents’. tame ımpala, ‘currents’ ile çıkılacak herhangi bir yolculukta iyi bir yol arkadaşı olacağını bir kez daha ispat etti.

    2008 yılında tame ımpala’nın kendi isimlerini taşıyan ilk ep'leriyle tanıştığımızda kafalarımız epeyce karışmıştı. 2010'da gelen ‘ınnerspeaker’ ise kuyuya bir taş attı, sonra 40 müzik yazarı o taşı o kuyudan çıkaramadı. takvimler 2010 ilkbaharını gösteriyordu ‘ınnerspeaker’ geldiğinde. içimizden konuştuklarımızın hepsini bir çıkıya koydu ve dinlenilebilir hale getirdi tame ımpala. o zamanlar elimizden en iyi gelen şey oynat tuşuna basıp iyi müzikle kulaklarımıza bahar temizliği yapmaktı, öyle de yaptık. ‘lonerism’ geldiğinde ise sonbahardı. 21. yüzyılın müzisyenlere armağan ettiği kayıt teknolojilerine aşinaydık. kevin parker ‘lonerism’ ile bu aşinalığımızı bir kaç basamak daha yukarıya taşıdı. lonerism’de işitebildiğimiz tüm enstrümanlar kevin parker'ın elinden çıkmıştı. parker tüm şarkıları kendi yazmış, her şarkının her enstrümanıyla ayrı ayrı kendisi ilgilenmişti. bir bireysellikten bahsediyorsak eğer, parker o kırmızı kurdeleyi kendi klasmanında lonerism ile 2012'de göğüslemişti bile. psychedelic müziği kulaklarından eksik etmeyen bazı müzikseverler, ‘ınnerspeaker’ın ardından gelen lonerism'e "psychedelic müzik yerini yavaş yavaş pop müziğe bırakıyor" güvensizliğiyle yaklaşsa da, tame ımpala bu albümüyle daha çok müziksevere ulaştı. öyle ki, ‘feels like we only go backwards’ okul korolarında söylenmeye başladı, ‘elephant’ ise artık beyaz camda, reklamların nadide konuğuydu. ve sonra ‘currents’ aramıza katıldı, takvimler temmuz 2015’i gösteriyordu.

    adaletin bu mu dünya?

    yaş alıyoruz, değişiyoruz ve buna karşı koymamız imkansız. okuyucu olarak sizler ve şu anda size bunları anlatan ben gibi, kevin parker da yaş alıyor. ilk kaydettiği albümleri şu sözlerle anlatıyordu parker: "kulaklıkla hissedilebilecek bir deneyim yaratmaya çalıştım. münferit bir deneyimdi müzikseverlere yakalatmak istediğim." ‘currents’ ise başlı başına bir antitez olarak karşımıza çıktı. ‘ınnerspeaker’ ve ‘lonerism’ ne ise, ‘currents’ o olmadı. iyi ki de olmadı. müziğin komünel bir deneyim olduğuna ilk baştan beri inandığını ifade eden parker, ‘currents’ ile birlikte müzikal hayatında bir devri kapattı. parker, bir müzisyen olarak kendi payına düşenin paçasından sıkıca tuttu, "psyhdelia bir janr değildir, bir hissiyat meselesidir, teninin dışına taşabildiğin yerdir" diye de ekledi.

    currents, psych-rock'ın disco süzgecinden geçtiği yeni bir müzikal coğrafya vaat ediyor dinleyenine. hayatının üçüncü on yıllık dilimine merdiven dayayan parker, verdiği bir röportajda currents için şunları söylüyor: "tame ımpala şarkılarının kulüplerde çalınmadığını, insanların bu şarkılarda dans etmediğini gördüm. bu albümde amacım dans edilebilir bir müzik yapmaktı, yaptım da. bu benim için atlanması gereken bir basamaktı, bir anlamda kendi bireyselliğimi fethettim.”

    kudretini ve yöntemini kosmosdan alan kevin parker, aynı kosmos gibi detayların muhteşem bağlantılarını kurarak müziği icra eden isimlerden. parker kendini yazmaya ve kaydetmeye adayan sersem bir 21. yüzyıl dahisi. currents ise geçiciliğin verdiği sersemliğin albümü. parker bu geçicilik hissiyatını sözleriyle tekrar ediyor albümde: "evet değişiyorum, evet yaşlanıyorum. eğer bunun bir suç olduğunu düşünmüyorsan, benimle gelebilirsin."

    niye çattın kaşlarını?

    galiba bir yerde hata yapıyoruz. psychdelic müzik denilince aklımıza birbirinin ahengiyle sarhoş olan aynı enstrümanlar, aynı sesler ve aynı ritimler geliyor. elektronik tını taşıyan ve hatta popa yaklaşan nota birlikteliklerinin de psychdelic olarak tasvir edilebileceği eşiğini atlayıp değerlendiriyoruz poplaşan tame ımpala’yı. tamam, tame ımpala'nın bol gitarlı melodilerine aşina bir nesil olarak, bu albüm dinleyenine gitardan çok synthesizer armağan ediyor. evet, currents’ta ınnerspeaker'da ya da lonerism'de duyduğumuz vokal çeşitliliği de yok. ancak kabul etmek gerekiyor ki, currents çok kişilikli bir albüm. ‘let ıt happen’da disco-rock var, ‘past life'da daha önce pek tecrübe etmediğimiz rock tınıları. the ‘less ı know the better’da ise dance-pop'a, r&b’ye ve hatta funk’a yelteniş var. sadece bir pop albümü olarak değerlendirilecekse bile, zaten çağının çok ötesinde. türler arası bir matematik currents. o yüzden “tame ımpala popüler kültüre yaklaşıyor, müziği pop oluyor” eleştirilerinin yanına “pop müzik hala güzel, sadece kötü örnekler sonucu zihinlerde alaşağı edildi” cümlesini de eklemek gerekebilir. kevin parker da zaten bu eleştirilere şöyle yanıt veriyor: “lonerism 2.0 yapabilirdim, ama bu beni memnun etmeyecekti."

    bazı albümleri sevebilmek için o albüme biraz zaman vermek gerekebiliyor. currents da dinledikçe kendinizi daha yakın hissedebileceğiniz albümlerden. geçtiğimiz yıl amerika turnesinin son konserini verdikten sonra, çölü yarıya bölen bir otoyolda ilerleyen arabada çalan bee gees parçası ‘staying alive’ ile başlıyor currents’ın hikayesi. parker’ın bu şarkının aslında ne kadar melankolik bir parça olduğunu hissetmesiyle başlıyor. albümün ve albümden yayınlanan single'larının kapakları ise kentucky'li sanatçı robert beatty'e ait. sözler üzerine her ne kadar fazla konuşulmamış olsa da, currents hepimizin dahil olduğu bir hissiyattan bahsediyor. parker en nihayetinde ilhamını selda bağcan’dan alan müzisyenlerden biri.

    çemberimde gül oya

    bu yılın ilk kaleidoskopik synthlerini currents’tan yayınlanan ilk single ‘let ıt happen’ ile hissetik. neredeyse 8 dakikaya yanaşan parça ‘let ıt happen’ gündelik hayatın düzensizliğinden dem vuruyor. albümün açılış parçasının ilk birkaç saniyesinde hazırlıksız yakalandığınızı hissedebilirsiniz, boş verin. çünkü son şarkı ‘new person, same old mistakes'i dinlerken "iyi ki hazırlıksız yakalanmışım" diyeceksiniz.

    albümden yayınlanan ikinci single ‘cause ı'm a man’in daha funk, daha melodik bir yanı var. bu şarkı yayınlandıktan sonra bir grup kadın hakları savunucusu, şarkının sözlerinden dolayı kevin parker'ı seksist ve hatta misojinist olduğu konusunda eleştiri yağmuruna tutmuştu.

    ve sonra ‘eventually’ geldi. arabesk olarak dinlendiğinde, arabesk de olabilen bir parça olarak ‘eventually’nin prömiyeri ona en çok yakışabilecek yerde, austin levitation festival'da yapıldı. ‘eventually’, albümün tahrip edici gücü en yüksek parçası. yok edici. bulaşıcı ve kurtulmak için hiç bir çaren olmayan bir virüs gibi bedeni saran bir şarkı. virüsün adı da yine hepimize dair bir hissiyat; aşk acısı. her psychedelia içerisinde tarifine göre bir miktar arabesk bulunduruyor galiba.

    parker şunları söylüyor parça hakkında: "birini tamir edilemeyecek bir şekilde zarar vermek üzere olduğunun farkındasın ve tek tesellin her şeyin bir gün güzel olacağına, ikinizin de en nihayetinde iyi olacağına dair içinde taşıdığın o samimiyetsiz umut.”

    “ne yapmam gerektiğini biliyorum.

    ve bu yakında olmalı

    çünkü biliyorum, daha mutlu olacağım.

    ve biliyorum, sen de mutlu olacaksın.

    er ya da geç”

    aldırma gönül

    melody's echo chamber’dan hatırladığımız melody prochet ve kevin parker aşkı da ulus-devlet sınırlarına yenik düşen aşklardan oldu. geçtiğimiz kışa kadar paris'te yaşayan parker ve parisliliğin verdiği tüm güzelliği kahküllerinde taşıyan melody'nin hikayesi, bir oturma izninin daha sonuna gelinmesiyle bitti. paris’ten perth'e, havalimanları, türbülanslar ve zamanda ileriye doğru gidişti parker’ı bekleyen. işte currents'taki bazı şarkıların hikayesi de geçilen sınırların üzerinde birikerek oluştu. bir kadına veda mektubu oldu aynı zamanda currents. son bir yıla yazılmış, içerisinde dans saklı olan bir ağıt oldu. albümde yer alan parçalardan ‘love/paranoia’, ‘past love’ ve ‘the less ı know better’ da bu biriken hikayenin melodik yansımalarıydı.

    ‘yes ı'm changing’ ise ileriye dönük bir büyümenin ve şimdiye dönük kırılganlığın bir arada bulunduğu bir şarkı. tam dört buçuk dakikalık yürek burkuntusu. geçmiş ile geleceğin tahayyül edilemez randevusu. müzisyenler de acı çekiyor, kevin parker da buna dahil. "bütün kara parçalarında" yani. avusturalya hariç değil.

    “müzik veri akışı servisleri”nin hayatımıza girmesi, albümlerin a-side ve b-side’ın arasında bir ayna olduğu bilincimizi ve şarkı sözü okuma romantikliğimizi hayatımızdan silip atsa da, yeterince dinlerseniz albümün kapanış parçası ‘new person, same old mistakes’in ‘let ıt happen’ın bir başka anlatımı olduğunu keşfedeceksiniz. albümde yer alan en fazla iki dakika süren üç şarkı ‘nangs’, ‘gossip’ ve ‘disciples’ ise başlı başına bir macera. ‘elephant'ı özleyenlerdeniz ‘the moment' sizin için orada bekliyor.

    ah yalan dünya

    2013 mayıs’ında başbakanlık koltuğundan seslenmişti recep tayyip erdoğan: "gece gündüz kafa kıyak dolaşan bir nesil istemiyoruz" diye. iki sene sonra, yine aylardan mayıs iken bu kez kevin parker çıplak ayaklarıyla bağdaş kurduğu minderinden "gece gündüz kafa kıyak dolaşan neslin en yükseldiği anda tame ımpala açıp dinlemesi bizleri en mutlu eden şey" diye seslendi ve currents ile aramıza geri döndü.

    currents, dans ederken ağlayabilenler ya da ağlarken dans edebilenler için. ingilizce'de buna "go with the flow" diyorlar, bizde “akışına bırakmak”. akışına bırakın. çünkü günün sonunda ve hatta şansımız yaver giderse yılların sonunda anlatacağız karşımıza çıkanlara: “sene 2015'ti, yazın tam ortasındaydık, currents çıkmıştı.” hayat zaten insanı kırmaya çok meyilli, currents bu kırılgan yolcuklukta yanınıza alabileceğiniz, 2015’in en güzel kayıtlarından biri.

    parker'ın dediği gibi "türbülanslı bir akışın üzerindeyiz, maddenin sıvı halinin nesneler etrafına akıp gitmesi gibi". dünyaya hoş geldiniz. girişler sol taraftan."
hesabın var mı? giriş yap