• 2100'e kadar dünya nüfusunun 11 milyar olacağı tahmin ediliyor ve ancak "ondan sonra" denge sağlanacakmış. doğal kaynakların ebesine atladıktan sonra o kadar insan nasıl besleneceğiz ayrı bir muamma konusu.
  • (bkz: nufus artisi)
  • dunya'da ya$ayan insan sayisi..
  • bm verilerine gore, 2050'de dunya nufusu 9 milyari asacak

    1960 yilindan bu yana iki kat artarak 6,1 milyara ulasan dunya nufusunun, 2050 yilina kadar 9 milyari asmasi bekleniyor. birlesmis milletler'in verilerine gore, nufustaki artis, yalnizca, zaten kaynaklarin zorlandigi gelismekte olan ulkelerde gorulecek. dunya nufusundaki artisla bas edebilmek icin gida maddelerinin uretimi ve dagitimini, iki kattan da fazla arttirmak gerekecek. halen dunya nufusunun ucte biri yeterince yiyecek elde edemiyor. her yil, su kitligi ve kirlilik yuzunden 12 milyonu askin insan oluyor. nufus ve beraberinde getirecegi talepler arttikca, bunun cevre sartlari uzerinde olusturacagi baskilar da artacak. ancak, besin maddeleri uretimindeki artis, yeni ekimlerle degil, mevcut bitkilerden daha cok urun alinmasi yoluyla gerceklestirilecek. bu tur urunlerse, ozel gubreler, zararli bocek ve bitkilerle savasmak icin kullanilan ilaclar gerektirecek. bu da su kaynaklarini kirletecek, topragi bozacak.
  • dünya nüfusu 6.2 milyarı aştı
    dünya nüfusu 6.2 milyarı aşarken, yaklaşık yarısının 25 yaşın altında ve bunun yüzde 63'ünün ise en az gelişmiş ülkelerde olduğu belirtildi.

    abd'de bulunan bağımsız dünya nüfus enstitüsü'nün verilerine göre, dünya nüfusu 6,2 milyarı aştı. dünya nüfusunun yıllık ortalama artışı ise 80 milyon. nüfus artışının yüzde 97'si gelişmekte olan ya da en fakir ülkelerde. toplam dünya nüfusunun yaklaşık yarısı ise 25 yaşın altında. bunun yüzde 63'ü de en az gelişmiş ülkelerde bulunuyor.

    dünya nüfusundaki bu sessiz patlama, özellikle az gelişmiş ülkelerde; eğitim, sağlık ve çarpık kentleşme sonucu alt yapı hizmetlerinin yetersizliği, enerji sıkıntısı, yoksulluk, açlık, susuzluk, işsizlik gibi sorunların artmasının ana sebebi olarak gösterilirken, doğal kaynaklar üzerinde geri dönülmeyen tahribata yol açarak, tüm insanlığın yaşam kalitesini ve çevre güvenliğini de olumsuz yönde etkiliyor.

    enstitünün verilerine göre, nüfus artışının beraberinde getirdiği sorunlar şöyle:

    -genç erkeklerin yüzde 96'sına karşı genç kızların sadece yüzde 76'sı en alt seviyede eğitim alabiliyor.

    -halen yaşları 15 ile 25 arasında değişen tam bir milyar genç günümüzde çoğalma sürecine girdiği belirtilirken, az gelişmiş ülkelerde 18 yaşından önce evlenen ve anne olan kız çocukların oranı çok yüksek. 10-14 yaşları arasında gebelik komplikasyonları ve doğum sırasında ölen kız çocukların oranı 20-24 yaşları arasında aynı nedenlerle ölenlerden beş kat daha fazla.

    -son 10 yılda 1,5 milyon kilometre karelik orman alanı yok edildi.

    -her yıl 26 milyar ton verimli toprak yok oluyor.

    -artan nüfusun enerji tüketimi dolayısıyla çevre kirliliği de gittikçe artıyor.

    -global iklim değişikliği sebebiyle yağış düzeni değişiyor, şiddetli seller, fırtınalar, kuraklık dolayısıyla kıtlık ve sağlık sorunları artıyor.

    -son 20 yılda gelişmekte olan ülkelerde kırsal kesimde yoksulluk içinde yaşayan kadınların oranı yüzde 50 artarak 565 milyona ulaştı.

    -en az 1.5 milyar insan (dünya nüfusunun dörtte biri) yeterli içme suyundan yoksun.
    (kaynak: 11 subat 2003, hurriyet gazetesi)

    bu siteden saniye saniye degisen dunya nufusunu gormeniz mumkun: http://opr.princeton.edu/popclock/
  • 1950 - 2.5 milyar
    2003 - 6.2 milyar
  • dünyanin kendi dogal kaynaklariyla besleyebilecegi en yüksek rakamin 14 milyar oldugu nicelik. gelisimi de milyar cinsinden asagidaki gibidir:
    1750: 0,8
    1800: 0,9
    1850: 1,2
    1900: 1,6
    1950: 2,5
    2000: 6,1
    gelecegine yönelik türlü spekülasyonlar yapilsa da, kelebek etkisi yüzünden, net bir sey söylenememekte; en kötü senaryo 2100 yilinda hala artmaya devam eden 12 milyara yakin bir nüfus olacagi iken, en iyi senaryo 2020'de 8 milyarda sabitlendikten sonra, bu kez de inise gecip, 2100'de 7 milyar civari olacagi.
  • yüzdelerle dünya nüfusu:
    %57 asyalı, %21 avrupalı, %14 batı yarımkürden, %8 afrikalı
    %52 kadın, %48 erkek
    %30 beyaz, %70 beyaz değil
    %30 hıristiyan, %70 hıristiyan değil
    %89 heteroseksüel, %11 homoseksüel
    %6 dünya zenginliğinin %59una sahip, bu %6 nın tamamı amerika birleşik devletleri vatandaşı
    %80 standartların altında bir evde veya barınakta yaşıyor
    %70 okur yazar değil
    %50 yetersiz besleniyor
    %1 ölmek üzere, %1 doğmak üzere
    %1 yüksek okul veya üniversite eğitimi almış
    %1 bilgisayar sahibi
  • şimdilerde 6.5 milyar insanı aşmıştır. verilere bakıldığında dünyada nüfusun en çok arttığı yerler ilginç bir şekilde ölüm oranın en yüksek olduğu ve yaşamsal kaynakların en az olduğu bölgeler. genelde buradan cehaletle ilgili bir çıkarım yapar insanlar. ben biraz farklı olarak cehaletin bu olaya etkisinin az olduğunu düşünüyorum. konunun uzmanı olmasamda benim teorime göre bu bölgesel artışların sebebi sadece cehalet değil:
    gerçektende şöyle bir bakıldığında yaşam refahının az, şartların çetin ve ölüm oranının yüksek olduğu çoğu bölgede nüfus artışının daha fazla olduğu farkedilmekte. bu olay benim aklıma direkt olarak buğday örneğinin getirdi. her yıl yaşanan buğday ekimi her yıl farklı sonuçlar vermekte bunun sebebi her yıl kış şartlarının oluşmasından önce ekilen buğdayın farklı şiddette kış'a maruz kalmasından kaynaklanmaktadır. öyleki; ekildikten sonra filizlenmeye bırakılan buğday eğer ılık bir kış'ta filizleniyorsa toprağın altındaki buğday tanesi genelde sadece bir sap verecek şekilde filizlenir ve sonuçta bir tek tohum bir tek sap büyütür. buda 1 tohum sadece 1 başak üretecek anlamına gelir. kışın ılık geçtiği yıllarda buğday üretim verimi azalır. 1'e 5-10 verir. bununla beraber sert bir kışta filizlenen tohumlar duruma göre 5-6 sap büyütür ve sonuçta her bir tohum 5-6 başak verir, 1'e 40 a varan bir sonuçla verimli bir sezon olur...
    acaba tıpkı buğdaylar gibi insanlarda şartlar zorlaştığında içgüdüsel olarak fazla üremeyemi başlıyorlar? buğday örneğiyle tam olarak örtüşmesede insanın üreme içgüdüsünün en temel içgüdü olduğunuda hesaba koyarsak bence çokta mübalağalı olmayan bir çıkarıma varmış oluruz. bizler dünyadaki diğer canlılar için düşündüğümüz teorileri kendi türümüz için pek düşünmeyiz.sanki dünyada hayatın rahat olduğu yerlerde nüfus artışının az ve mevcut nüfusun yaşlı olmasıda eğitim seviyesinin yükselmesiyle insanların bakabileceği kadar çocuk yapması sebebiyle olduğunu düşünürüz ama bana istatistikler sanki bu yoğunluğu içgüdü denen bilinçsiz mekanizmanın ayarladığını gösteriyor.
    tamamen farkında olmadığımız bir güdüyle çoğalıyor olabilirmiyiz?
hesabın var mı? giriş yap