*

  • cok buyuk kitlelerin gercekten bu felsefe ile ya$adigina hipi denen bir yeni irk ortaya cikardiklarina ama yok olduklarina kanitlar olmasa beni kimse inandiramazdi.
    kimdi onlari ikna eden, kimdi onlar, neden yok oldular. neanderthal insandan daha onemli bir sorun bence bu.
  • maxim gorki'den esinlenerek yazilmis bir laf. bir insani sevmekle baslayacak hersey de malum sait faik'in. zaten gufte, icinde gecen balikci temasi (ellerimde tuz, avucumda sedef...) ile sait faik'e adanmistir.
  • güzellik yarışması'nda sorulan sorulara cevap tipli tümce.
  • (bkz: ada)
  • bir cami yaptirsam diyorum, assam minarelerinin arasina bir mahya, yazsam dunyayi guzellik kurtaracak diye. slogan olarak kalmasa ama, inansa insanlar guzelligin gucune; tanrinin lanetine, obur dunyanin odullerine inanmak yerine. baki kalan bu kubbede bir hos seda cikarmaya calissak, ufacik kazanclarin pesinde omurleri tuketmek yerine. budalaca inansak bu soze ve sait faikce eklesek her sey bir insani sevmekle baslayacak diye.
  • fyodor mihailovic dostoyevski'nin budala adli romaninda prens miskin'in agzindan duydugumuz bir cumledir. su siralar yaptigim okumalarda bu konsept cokca karsima cikiyor, dogu avrupa tinselliginde yeri olan, hatta icine islemis bir kavram. "etrafi yesillendirip, her yere cicek dikersek her sey sahane olur" dan ziyade, elbette manevi bir guzellige isaret ediyor daha cok -ama elle tutulur, gozle gorulur guzelligi yabana attigini da zannetmiyorum (miskin'den uzaklastim artik, daha genel konusuyorum) guzel seylerin insanlari guzellige (iyilik-guzellik) yonelttigi gibi bir noktaya goturulebilir.

    cok uzatmadan aciklamak zor olsa da, dogu avrupa geleneginde bunun kokeni eskiye dayaniyor. o yuzden tarihsel bir ornek vereyim:

    (olaylar 987 yilinda geciyor, tarihci (daha ziyade kronolog) nestor tarafindan aktarilmis)

    vladimir, kiev ruslarinin krali, cevrelerini sarmis tek tanrili dinlerin takipcileri tarafindan sikistirilmaktadir. nihayetinde butun bu gruplara bir elci gonderir, dinleri yakindan tanimasi, kendisine rapor getirmesi icin. yahudilerin dinini tutmazlar, kudus'u kaybetmelerini ve dunyanin dort bir yanina dagilmak zorunda kalmalarini vladimir bir zayiflik addeder. volga bulgarlarindan tanidiklari islam'i da tutmazlar, zira icki yasagi ruslara itici gelir. cesitli hristiyan kiliselerine (henuz "great schism" dedigimiz dogu-bati kilisesi ayrimi olmasa da, geleneklerde ayrilik kacinilmaz) de elci gider. batidaki gruplarin (cermenler, vs.) kiliselerini ve geleneklerini tatsiz tutsuz, asik suratli bulur ruslar. constantinople'a giden ziyaretciler ise (daha istanbul yok, malum) aya sofya'da pazar ayinine katilirlar. geri donduklerinde asagi yukari su sozleri edeceklerdir: (ayin sirasinda) "dunyada miyiz yoksa cenette mi, artik anlayamaz olduk. simdiye dek ne boyle guzellik gorduk, ne de bunu anlatmamiz mumkun." neticede, vladimir ruslarin ilk hristiyan krali olur, ve butun rusya'nin hristiyanlasmasi donemi baslar.

    tabii 10. yuzyilda bugun anladigimiz anlamda historiography olmadigindan, nestor'un her kelimesini gercek kabul etmemiz mumkun degil. donemin kaynaklari arasinda daha farkli yorumlar da var, ustelik bizans'la yapacagi politik bir yakinlasmanin avantajini da goz ardi etmemek gerek. ama dikkati cekmeye calistigim nokta, yari-mitolojik bir oyku bile olsa, bu oykunun nasil sunuldugu, ne gibi temellere dayandirildigi idi. iste dostoyevski de, nihayetinde, bu kokenden geliyor.

    bir programizin daha sonuna geldik. bu bolumde ne ogrendik? dunyayi guzellik kurtaracak; ama er, ama gec.
  • bunu carver'a soylememeniz, sagliginiz icin ciddi onem arz eder.

    (bkz: guzellik dunyanin lanetidir)

    edit: ozledim lan..
hesabın var mı? giriş yap