• eski köy evlerinde filan kapılarda bi dışarda birde içerde olmak üzere iki kilit vardı. içerdeki mandal kapalı olduktan sonra dışardakinin açık ya da kapalı olması bir şey değiştirmezdi.. dış kapının mandalı olmak deyimi de buradan gelmiş olsa gerek, durumla alakasız kişi ya da durum..
  • bi aralar bir tv dizisine ad olmus soz obegi. alakasiz insanlar ya da varliklar anlamina gelir.
  • turkcedeki guzel,yaran deyimlerden biri...
  • önemsizlik ifade eder. zira dış kapının mandalı ev ahalisinin yalnızca girişlerde gördüğü bir mandaldır. sevgi ise evin içinde, sofradadır.
  • babaannem babamla fikir ayriligina dustugunde soylerdi;'hadi ordan, dis kapinin mandali, sana soran mı oldu' der, olaya son noktayı koyardı.
  • dış kapının iç ve dış mandalı varsa dış kapının dış mandalı şeklinde ayrıntıyla belirtilir.
  • acıklı bir hikayesi var. dünyanın en acıklı hikayesi değil elbette. çünkü, herkes kendi yaşadığı acının en büyüğü olduğuna inanır. ama o kadar dış kapının mandalı ki bu, öyle bir iddiası bile yok. geçen gün karşılaştık, bir dış kapının önünde. ben de orada bekliyormuşum meğer, ki o an göz göze geldik. “biraz otursana konuşalım” dedi. “olur” dedim, zamanım vardı, kapının açılacağı da yoktu üstelik...

    “anlat” dedim, “nedir derdin?”. bir dokundum, bin ah işittim. binini de yazmaya benim gücüm yetmez. onun yaşamaya her gün nasıl gücü yetiyor bilemedim. kendimi unuttum dedi, bunu hatırlıyorum bak. mandallığımı unuttum, bu dünyadaki varoluş amacım mandal olmak ise eğer ben bunu yapamıyorum, bir işlevim varsa bile bana hiç şans vermediler, bir kere olsun fırsat bulamadım bunu denemek için, yapıyorum diyemedim, yapamadım da diyemedim, sonunda da tamamen unuttum kendimi... dedi. anlıyorum dedim yalandan, anlamanın yakınından bile geçmezken.

    “başka?” dedim, söyledikleri azmış gibi, yenilir, yutulurmuş gibi, “başka ne sıkıntın var?”. bu soruyu beklermiş gibi başladı yeniden anlatmaya; ben hep buradayım dedi. hep kapının dışında, bir gözüm hep kapının içinde, her kapı açılışında bir şeyler görürüm umuduyla, sürekli içeriye bakarsam onlar da beni görür heyecanıyla. gözlerim hep açık benim; olmayacakların hayaliyle, hep dışarıda kalan, içeriye adım atamayan boş beklentilerle, gözlerim hep açık. bir daha “anlıyorum” deyivermişim. bu kolay çünkü, en azından söylemesi çok kolay. sonra susmuşum, o anlatırken hala. dinlememişim. kendime dalmışım. kendi halime; varlığıma ve yerime. onun anlattıkları üzerinden kendime bakmışım. dinlemediğimi anladığından mı, yoksa artık anlatacağı bir şey kalmadığından mı bilinmez, susmuş o da. sonra aniden bir soru sormuş bana, ve ava gideyim derken çok fena avlanmışım;

    “peki sen neden buradasın?”
hesabın var mı? giriş yap