*

  • adalet agaoglu'nun bir dugun gecesi, olmeye yatmak ve hayir romanlarindan olusan uclemesi.
  • türkiye'nin 1930'lu yıllardan başlayarak 80 ihtilali sonrasına kadar geçirdiği sosyal ve siyasal çalkantıları, güç odaklarıyla aydın ilişkilerini, türk aydının sonu gelmez siyasal baskı darbe muhtıra dönemlerinde yaşadığı sıkıntıları anlatan ve birbirini takip eden üçleme. ilk roman ölmeye yatmak, aysel ana karakterinin gözünden 1930-60 türkiyesini, ikinci roman bir düğün gecesi ayselin eşi ömerin bakış açısından, 70 muhtrası öncesi solcu eğilimler ve sonrasının korku ve baskı dönemini, son olarak hayır yine aysel karakteri üzerinden, biraz daha postmodern bir dille, çağdas insana olan özlemi anlatır.

    yıllar sonra gelen edit:
    önce tashih yaptım; biz bu işe başladığımızda ğ,ş,ç olmaması bi yana, alenen imla bilmiyormuşuz.
    ikincisi "türk aydını" saptamama takıldım. kuşum aydın olmasın o? aydın neye deniyodu, gerçekten?
    son olarak; üçlemenin tamamı, yakın siyasi tarihimizi öğrenmek anlamında yardımcı olabilir. lakin sadece ilk kitap okunasıdır. (kusura bakma adalet)
  • ne olursa, dar zamanlarda oluyor.yumurta kapıya dayandığında, postacı kapıyı üç kere çaldığında, yumurta omlete doyduğunda, o omlet benim mideme sabah kahvaltısı nazarında girdiğinde, kafamı korkudan klozetin içine soktuğumda, huriye teyzemin beni görüp, yakışıklı yeğenim dediği anda, telefon beklediğim anlarda, haftanın birincisi olup birini elediğim günde, geri pas yapıp vaktin kalmaığını anladığım zamanlarda, komodinin üstünde bir böcek görüp onun dar vakitlerine şahit olduğum anlarda, minübüste tam inecekken uzatılan paraları sorumluluk alıp uzattığım anlarda, kitabın son cümlesini okumadan uykusuz bir uyku çekemeyeceğim gecelerde, omletleri sabah kahvaltısı nazarında mideme indirdiğimde, kafamı korkudan klozetin içine soktuğumda...

    meşguliyet dar zamanların sebebidir.
  • dar zamanlar üçlemesi, her şeyden önce, bir dönem edebiyatı ürünü olmasının da ötesinde, cumhuriyetin inşaası ile birlikte (kimilerince bu süreç tanzimat ile birlikte ele alınır) inşaası başlanan yeni insanın yaratım sürecini anlatmaktadır. kitapta sık sık "tarihi yapan el seni de yapıyor. ne mutlu sana!" ibaresinin geçmesi de bu yeni insanın inşaasına açık bir vurgudan başka bir şey değildir.
    yazara göre, kurucu kadro ankara’yı bir başkent olarak, en ince detaylarına dek nasıl planladıysa “birey”i, “yeni insan”ı da öyle planlayarak yaratmak zorundaydı. işte adalet ağaoğlu da kendi gözlemlediği dünyada bu “yeni insan”ın yaratılış sürecini ve bu sürecin sancılarını ele alır. bu sürecin amaçlandığı gibi başarıya ulaşıp ulaşmadığını sorgular bir anlamda. her ne kadar genellikle okuyucu, romanın merkezinde aysel'in yer aldığnı düşünse de, esasta romanın ekseni dündar öğretmen üzerine kurulmuştur. çünkü dündar öğretmen yeni insan'ın inşaası sürecinde, şehirden köye ışık gösteren aydın kitlenin ilk temsilcisidir. aysel bir anlamda, köyden kente bilgi arayışı için gelen, ikinci kuşak aydınları temsil eder.
    hayırromanı ile birlikte görürüz ki, yazar, yeni insan'ın inşaası sürecinin bozguna uğradığını düşünür. daha da kötüsü, üzerinde onca emek verilmiş inşa sürecinin sonucu olan aysel'in akıbeti bile belli değildir.
  • behçet necatigil'in sevgilerde şiirini anımsatan söz öbeği.

    sevgileri yarınlara bıraktınız
    çekingen, tutuk, saygılı.
    bütün yakınlarınız
    sizi yanlış tanıdı.

    bitmeyen işler yüzünden
    (siz böyle olsun istemezdiniz)
    bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
    kalbinizi dolduran duygular
    kalbinizde kaldı
    siz geniş zamanlar umuyordunuz
    çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
    yılların telaşlarda bu kadar çabuk
    geçeceği aklınıza gelmezdi.

    gizli bahçenizde
    açan çiçekler vardı,
    gecelerde ve yalnız.
    vermeye az buldunuz
    yahut vakit olmadı
  • daha güzeli (bkz: geniş zamanlar)
  • uzun zamandır beni 'doyuran' bir şeyler okumamış olduğumu fark ettiren adalet ağaoğlu üçlemesi. baktım epey olmuş zevkle bir kitap okumak için öteki şeyleri çarçabuk bitirmeye çalışmayalı.

    ölmeye yatmak ciddi anlamda çarptı beni, öyle cümleler var ki, insan okuduktan sonra derin bir nefes almadan devam edemiyor. bir düğün gecesi ise apayrı bir tat bıraktı. genellike romanlarda insanın istemese de özdeşleştiği bir karakter olur ya, bir düğün gecesi'nde her karakterin beyninde dolaşma şansı olduğundan, hepsini o kadar güzel tanıyıp hepsinden bir parça oldum ki.. mest oldum resmen. okurken doyduğumu hissettim. hayır...ı okumaya yeni başladım ama daha 40 sayfa civarı okumuşken fitnat hanım bir güzel ağlattı beni.

    bunca sene okumamış olduğuma üzülüyorum.
  • çok önce okuduğum bu üçlemeden çok net aklımda kalan çarpıcı bir kabus sahnesi var: aysel rüyasında tez jürisine giriyor, jüride atatürk ve oniki tane yeşil yüzlü profesör var. aysel telaşlanıyor, topallıyor. boynunda bir tilki kürkü var, kürk canlanıyor, aysel'in ağzını kapatıyor, aysel konuşamıyor. tezi arıyor, bulamıyor. ata, "göster tezini, tezin nerde?" diyor, jüri üyeleri sabırsız ve aşağılayan gözlerle tez bekliyor. aysel jüriye tezini sunuyor ama bir bakıyor ki tez sandığı şey bir tencere dolma, profesörlerin önlerindeki kitaplarsa tabak ve çatal-bıçak. sonra atatürk silahlı bir avcıya dönüşüyor ve aysel'in boynundaki kürke nişan alıyor...

    cumhuriyet'in ilk kuşaklarından neredeyse günümüze kadarki eğitimli, modern türk kadınının kaygılı psikolojisi, ezik özgüveni, babayla yani düzenle imtihanı, ne yapacağını bilemediği cinselliği ve tüm diğer ikilikleri bundan daha güzel resmedilmiş midir, bilmem.
  • dördüncü kitabının adı dert dinleme uzmanı olacak adalet ağaoğlu dizisi.
  • son nefesime dek dördüncü kitap olarak söylenen dert dinleme uzmanını yazılmamış sayıp üçleme olarak kabul edeceğim edebiyat şaheseri. aysel'siz dar zaman mı olur allasen...
hesabın var mı? giriş yap