• kisa zamanda, ama oyle boyle degil, kanimin kaynadigi sukela insan. ha, bir de kesfedilmeyi bekleyen sozluk yazarlarindan.
    tiz zamanda rakiya su, muhabbete samimiyet katma dilegi ile...
  • gunlerden dun idi.
    ishaninin elektrik sebekesindeki arizadan dolayi ogle vakitlerinde elektrikler kesilivermis idi.
    isbu ariza yuzunden ofise dair elektrikle calisan ne var ne yok es verivermis idi; telsiz telefon, bilgisayarlar, klima, bicer-dover, darbeli matkap, kompresor, modem, dildo, faks cihazi...

    tam da bu esnada, gecen cumadan beri beklenen o bereketli musteri tozlu ayaklarini ofisin paspaslarinda soluklandirmis, kendisine oturmasi icin gosterilmis koltuga tunemis...

    alisilagelmis, o her zamanki coskusundan farkli telden caliyordu ofis; ortam, bayraklarin yariya indirilmis oldugu mukassi anlar kadar sessiz...

    derken tedarikli gunlerin hatrina bekletilen telefon calmis idi. nasil olmustu da numara verilmis idi. bilindik bekleyislerin hatrina ikinci kez calmasini muteakip aliverdim ahizeyi acelen; normal vakitte calsa stajyer karsilardi zaten.

    telefondan, kulak ceperlerime yukselen ses, oldukca konservatif, olabildigince hijyen.
    diksiyon yonunden mukemmel. bas-bariton tadinda idi oldukca muphem.
    dimagimda belirivermis kalantor siluet. cantasi gon'den, takimi damat/ tween'den. kravat gucciden, jolesi osisten, "ben azmi kurekci, tugba ozay'in avukati" dediginde ise, coktan calimini atmis, topu doksana takmis cinsten: 1-0 maglup olmusuz inceden....
    elde geleneksel kablolu telefon, konusurken olmusuz iki buklum, mecburen. ortamda beklenen yagli musteri o derece purdikkat, sir vermemek lazim pattadanak.

    yaklasik uc, bilemedin bes dakikalik turden bir an. ortamin musait olmamasindan oturu bir turlu istenilen ses tonuyla ve inandiricilikla karsilik verilemiyor inan. aslinda karsidaki mekanik oldugu kadar ntv spikeri edasi ilen iknaya yeltenen mekanik sese "baskin bir cevap" yetecek. en azindan musteri olmasa, nazik bir bilek hareketi ile, kendinden emin bu muallak sese, egreti sive ile ve lakin tanrinin inayeti ile koklenecek. allah ne verdiyse abanilacak, fotofinis farkiylan durum esitelenecek.

    lakin gel de kapilma, bodrumdan uzaniyor muamma.
    filhakika, bos bulunduk kamuran,
    "firat ben" dediginde topu taca attik istemeden...
    onu/ bunu bosver de bunu saymayiz,
    altinda kalmayiz bizimoglan;
    bir dahaki sefere yatiya da beklerik
    ahmed hasim hissiyatindayken.
  • vardir ya hani ayni koltukta oturmussunuzdur, ayni yoldan gecmissinizdir, ayni sehirde huzunlenmis, nefret etmis, sevinc cigliklari atmissinizdir ve tum bunlar sadece 5 er dakika ara ile olmustur. belkide goz goze gelmissinizdir ama hic birbirinizi tanimamisinizdir. oyle birisi idi benim icin deepcrimson birkac gun oncesine kadar. sozluk sayesinde yillar once kesisemeyen yollarimiz kesismis, beni coooook * uzun yillar oncesine goturup biraz huzunlenmemi ama daha cok mutlu olmami saglamistir. sayesinde iki gun boyunca yuzumde istemdisi kocaman bir gulumseme ile dolastim.

    iyiki tanimisim dedirten yazar. *
  • çok yakında güneşin açmadığı o soğuk, büyük krallıktaki parlak sarı saçlı dilberlerin, aslında soluk benizli, mısır püskülü saçlı, tahta memeli, yok popolu, dünyadan bihaber ve metrelerce uzunlukta sutun bacaklara* sahip olduklarını yerinde tespit edecek ve işte o zaman, gariban iskoç erkeklerinin neden baklava çorap ile pütükareli etek giyerek, sabahtan akşama kadar kendilerini skoç fıçılarına vurduklarını çok daha iyi anlayacak bir muhteremdir.

    hayır, kalmadı öyle eskisi gibi peri kızı tadında celt dilberleri, olsa tükkan senin paşam!
  • otuzuna merdiven dayamış, elleri merdivenin her iki yanında, gözleri yukarılarda, acaba çıkayım mı yukarı? tembelliği içinde, kendisine hiç de öyle gelmemesine rağmen galiba yaşlanan ama hiç büyümemeye kurulu, edinilen bilgilere göre yakında kendisini aslında hiç tanımadığını farkedecek ve artık kendi nicki başlığı altına entry girenlerden olmuş insan...
  • şarkılardan fal tuttum, payına bu düştü:

    "inside himself,
    he runs to look in the mirror
    and the face that stares right back
    has never been any clearer
    but look at the doubt in his eyes
    he's not the one to blame
    it was a different man, no he's never been here
    you can be so close, you can be so near
    it was a different man, playing different cards
    you can be so soft, you can be so hard
    inside himself,
    he follows the wrong directions
    perfect english words all right
    but with the wrong inflections
    but look at the dust at his feet
    he's not the one she loves
    it was a different man, no he's never been found
    you can be so up, you can be so down
    it was a different man, no he's never been there
    you can be halfway, you can be all there
    inside himself,
    he thinks that he looks the same
    and the mind that thinks it all out
    never noticed any change
    but look at the doubt in his eyes
    he's not the one to blame"
    the church

    http://www.youtube.com/watch?v=ox3nppy2tws
  • nicedir "tuncelili görünümlü antalyalı" der durur bana.
    düşündüm taşındım ben de kendisine "kürtümsü" tanımını yakıştırıverdim. hiç gocunmadan aldı kabullendi.
    "birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde" konuklara ikram edeceğimiz ayrık otu salatasının tuzu o, biberi ben.
hesabın var mı? giriş yap